İstemeden – Bölüm 10

Gülsüme hanım oğlunun söylediklerini hayretle dinledi, olanları ört bas etme çabası yüzünden Suphi’nin bu kadar bilendiğini hiç fark etmemişti. Karısını alıp giderse evliliklerinin yeniden düzeleceğini sanıyordu. Suphi annesinin endişe dolu bakışlarına aldırmadan devam etti.

“Bütün bunlar yetmiyormuş gibi , her seferinde sen bizi evden kovuyorsun!” diye gürledi, “Üvey evlat mıyım ben söyleyin de kurtulun artk!”

“Suphi oğlum olur mu öyle şey!” dedi Gülsüme hanım miyavlar gibi, ne diyeceğini şaşırmıştı. Başkaları ile oynaşıyor diye oğluna fırça çekip, sonra da evlerini ayırsınlar diye baskı yapacakken, Suphi patlayıvermişti.

“Boşanacağım Kerime’den! Başkasını alacağım!”

“Delirdin mi? Kızın ne olacak?”

“Ne belli kızın benden olduğu?” dedi bu kez hırlayarak ve kapıyı çarpıp çıktı Suphi.

Gülsüme hanım donup kalmıştı.

“Allah’ım sen yardım et!” diye inledi ve oğlunun peşinden dışarı fırladı ama ona yetişemedi. Suphi o sinirle doğruca eve gitmişti. Bebeği uyutmaya çalışan Kerime’nin sus işaretine aldırmadan “Boşanıyoruz!” dedi pat diye, “Bu iş yürümeyecek, bıktım!”

Kerime ne diyeceğini bilemedi bir anda, Hediye ağlamaya başlayınca onu alıp pış pışlamaya başladı.

“Ben iyice düşündüm, seni de sefil etmeyeceğim merak etme! İlçe’de bir ev açacağım size, Hediye ile sen orada yaşayacaksınız! Bütün ihtiyaçlarınızı da ben göreceğim yine ama sen de nikahımı vereceksin!”

Zavallı kız bebeğine sımsıkı sarılmış korkuyla kocasına bakıyordu. Hiç bilmediği bir yerde tek başına ne yapacaktı? Ya Suphi sözünde durmazsa ne olacaktı?

“Neden?” dedi hırıltılı bir sesle, “Neden yapıyorsun bunu? Neyi yanlış yapıyorum?”

“Onu ağabeyimle çeşme başında oynaşırken düşünecektin, herkese rezil oldum senin yüzünden! Necmi evlendiği halde ikiniz de birbirinizden vazgeçemediniz!”

“Hayır! Bunların hepsi yalan, ben hiç bir zaman ona karşı bir şey hissetmedim! O da Allah var bu eve gelin geldiğimden beri yan gözle dönüp bana bakmadı! Bizim aramızda sandığınız gibi bir şey hiç olmadı, hiç de olmayacak! Etme, kızın babasız büyümesin!”

“Kızım babasız büyümeyecek ama sen kocasız kalacaksın! Öyle ya da böyle Reyhan susmak bilmiyor! Ben artık dayanamıyorum! Seni sevmiştim, gerçekten! Ama bitti! Annem bizi evden kovma aşamasına geldi artık! Burası benim evim! Hiç bir yere gitmiyorum ama sen gitmek zorundasın! Nikahını vermeden gidersen, iyice dile düşeriz! O yüzden nikahını da verip öyle gideceksin! Ben yarın gidip ilçede ev bakacağım!”

Kerime, Hediye ile birlikte ağlıyordu artık ve Suphi’nin yüzündeki ifadeden ne dese bir işe yaramayacağını anlamıştı.

Gülsüme hanım oğlunun eve gideceğini akıl ettiği için peşinden gelmişti. Kerime ağlamaktan yerinden kıpırdayamadığı için kapıyı Suphi açtı.

“Oğlum boşanma! Bak kızın var artık, gidin biraz uzaklaşın ikinizde, biraz baş başa kalın! Boşanma, lütfen!”

“Anne çekil Allah aşkına! Bunca zaman ortalığı sen karıştırdın zaten böyle, iki gelini idare edemedin! Yeter bıktım hepinizden! Burası benim evim, hiç bir yere gitmiyorum!”

Suphi kapının tam ağzında durmuş annesinin içeri girmesini de engelliyordu bir yandan, sözü bitince de kapıyı “Pat” diye kapattı annesinin yüzüne. Görünen o ki Gülsüme hanım Suphi’yi de kaybediyordu. Ne yapacağını bilemez halde eve geri döndü.

Suphi evde biraz oyalandıktan sonra doğruca babasının yanına gitti. Hüseyin ağa oğluna hak veriyordu, karısı yüzünden herkesin diline düşmüşlerdi. Kerime’yi ilçeye taşımak iyi fikirdi, nikahı geri almasını da destekliyordu. Suphi babasından beklemediği bu desteği görünce ertesi sabah erkenden ilçenin yolunu tuttu. Hüseyin ağa da o gece karısına epeyce bağırıp çağırdı, bir evi idare edememiş, oğlanları birbirine düşürmüştü. O her gün yüzlerce adamı idare ediyordu, şu koca evin içinde beş kişi bir olamamışlardı. Gülsüme hanım kocasından da zılgıtı yiyince iyice sessizleşti, Kerime’yi gelin ettikleri güne pişman olmuştu.

Kerime uzun uzun ağladıktan sonra artık iyice hırslanmıştı. O da bu aileden de bu evden de kurtulmak istiyordu, kızı ve kendisi nerede olsa yaşar, idare ederlerdi. Böyle yaşamaktansa kafası sağlim, zorluklarla mücadele etmeye razıydı. Hediye’yi uyuttuktan sonra altınlarını güzel bohçaladı. Hediye’nin eşyalarını bir çantaya doldurdu. Kendisininkileri de başka bir çantaya koydu ve Suphi gelmeden kızını da alıp odaya kapandı.

Suphi ertesi ilçeden geldiğinde mobilyalı bir ev kiraladığını söyledi. Kirayı o ödeyecekti, ayrıca aylık da Kerime’nin eline para verecek, gelip kızını görecekti. Kerime hiç cevap vermedi.

“Eşyalarını topla yarın gidiyorsunuz!” dedi Suphi karısının karşı koymadığını görünce sevinmişti. Annesini görmek ve konuşmak istemediği için büyük eve hiç uğramıyordu iki gündür. Gülsüme hanım da kocasından fırçayı yedikten sonra büyün gün odasında durmaya başlamıştı. İki gelini de bir süre göresi yoktu. Bu evde huzur olsun diye uğraştıkça, her şey daha beter olmuş, suçlusu da o ilan edilmişti.

“Ne halleri varsa görsünler o zaman!” diyordu kendi kendine. Suphi’nin ev tutup karısını götüreceğini Hüseyin ağadan başka bilen yoktu henüz.

Suphi büyük evde hayat başlamadan karısı ve kızı ile eşyaları arabaya yükledi ve yola çıktı. Çiftliğin kapısından çıkarlarken Kerime’nin içi sızlamamıştı bile, sonuçta kızı yanında olacaktı. Kimsenin iftiraları ve baskısı ile uğraşmayacaktı. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Üç saat sonra ilçeye vardıklarında Suphi eşyaları eve taşıdı, gidip marketten bir sürü şey aldı ve dolabı doldurdu. Masanın üzerine bir tomar bırakıp, Kerime’nin başka bir şey isteyip, istemediğini sordu. Ona göre gidip alacaktı.

“Yok!” dedi Kerime sert bir sesle, bunca zaman sonra ilk kez karısının sesinin bu kadar sert çıktığını duymuştu Suphi ama aldırmadı.

“Ben ara ara geleceğim! Faturaları da ödeyeceğim, senin bir şeyle uğraşmana gerek yok, günlük alışverişini yap yeter! Ev sahibi alt katta oturuyor, başın sıkışırsa onların kapısını çalabilirsin”

Kerime’nin bir şey söylemeden yüzüne dik dik baktığını görünce, o da başka bir şey demedi, dönüp çıktı kapıdan. O gider gitmez, Kerime koşup arkasından kapıyı kilitledi ve kızı kucağında evi gezdi. Bütün gün kızı ile ilgilendi, fazla bir şey yemeden de yatıp uyudu.

Ertesi sabah, kızını da alıp dışarı çıktı, sora sora otogarın yerini öğrendi ve doğruca oraya gidip, ertesi gün için İzmir’e bir bilet aldı. Aslında ailesinin yanına da gitmeyi düşünmüştü ama kayınbiraderi ile dedikosunun çıktığını duyunca ne ailesi, ne köyündekiler ona huzur vermezlerdi. Çiftlikte olduğu gibi kimseye laf anlatamayacağını bildiği için uzağa kimsenin tahmin edemeyeceği bir yere gitmeye karar vermişti. Çiftliğe gelin geldikten sonra ağanın İzmir’den misafirleri gelmişti. Onlar anlatırken İzmir’in ne kadar güzel olduğunu duymuştu, üstelik deniz de vardı. Hayatı boyunca hiç deniz görmemişti. Kızı ile deniz kenarında bir yerde yaşama fikri hoşuna gittiği için hiç düşünmeden bileti oraya almıştı. Suphi eninde sonunda ondan boşanacaktı, ondan sonra kirayı ödeyip, onlara bakacağının garantisi yoktu. Artık kimseye güveni kalmamıştı. Onun çiftlikte çalışan kadınlardan bir eksiği yoktu, hızlıca öğrenirdi her şeyi. Zaten artık kızı ile sahipsiz kalmışlardı, nerede yaşadıkları fark etmezdi. Bir yerlerden başlayacak kızına tek başına bakacaktı. Koskoca Hüseyin ağa bir gelini ile torununu bir yerlere sığdıramamıştı. Çok içerlemişti, herkese ve her şeye! Özgüvenini yerle bir etmişti bu aile. Eltisi ile kardeş gibi olmak istemiş hayatında edinmediği kötülükte bir düşmanla yüzleşmek zorunda kalmıştı.

“Sizden gelecek hayır, Allah’tan gelsin!” dedi dönerken kendi kendine. Yolları bilmediği için az kalsın kayboluyordu ama sonra evin yakınındaki lokantanın adını hatırlayınca sora sora buldu, geldi geri.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s