Suphi’nin karısından iyice uzaklaşması Gülsüme hanımın canını çok sıkıyordu. Necmi ile Reyhan yeniden kumrular gibi olmuşlar, hatta belki de biraz abartmışlardı. Necmi karısı ne derse onu yapıyor, peşinden ayrılmıyordu. Reyhan’da ortalığı alt üst eden o değilmiş gibi bir melek olmuştu sanki. Yetmezmiş ki oğlunu çalışanlardan genç bir kadınla samimi samimi sohbet ederken yakalamıştı Gülsüme hanım. Kerime ile evlendirince artık yerini bulacak, babasının yanında yuvarlanıp gidecek diye sevinmişti Suphi için. Aslında tam da düşündüğü gibi olmuştu ta ki Reyhan ortalığı birbirine katana kadar. Kerime’ye de kızıyordu, Reyhan gibi akıllı davranıp, kocasını elinde tutmayı başaramamıştı bir türlü. Oysa Suphi ona tapıyordu istese ağzından girip, burnundan çıkar kocasını kendinde bağlardı yeniden ama Kerime’de o iç güdü yoktu.
“Necmi’ye cilve yapıyor çeşme başında, koynundaki kocasına yapamıyor!” diye aklından geçiriyordu o öfkeyle. Suphi’yi kontrol etmeye çalışmaktan yorulmuştu artık. Suphi karısından uzaklaşır gözü sağa sola kayarsa iyice diline düşerlerdi köylünün. Necmi gibi başka yerde okumuş olsa gönderirdi oraya göz önünde olmasın diye ama Suphi doğduğundan beri hiç ayrılmamıştı buralardan. Neyse ki Nazlı Kerime’nin tansiyonunun daha normal olduğu müjdesini vermişti, Fatih ile birlikte kızı alıp doktora götürmüşler iyice muayene ettirmişlerdi. Bebek iyiydi. Kerime’de sarsılmıştı haliyle. Nazlı’nın dediğine göre ağlıyordu sıklıkla. Gülsüme hanım da arıyordu elbette gelinini ama zaten sessiz olan kız bir şey demeyince öyle uzun uzun konuşamıyorlar, hâl hatır sorup kapatıyorlardı. Bebekler sekiz aylık olana değin böyle devam etti her şey. Suphi hiç değilse dört gün yaylada üç gün çiftlikte duruyordu artık. Annesine güvenemediği için babası ile konuşmuş, çalışanlar için yapılan evlerden birini elden geçirtip, kendilerine hazırlatmıştı çoktan. Gülsüme hanım tamam karını al getir artık oralarda doğuramaz deyince gidip eşyaları toparlamaya yardım etti ve Nazlı ile Fatih’i de alıp getirdi birlikte.
Reyhan annesinden aldığı nasihatlarla çoktan sinirlerini kontrol altına almayı başarmıştı. Hamilelik işini zorlaştırıyor olsa da rolünü hiç bozmadan oynamayı sürdürüyordu. Ağlayıp, bağırarak kocasını elinde tutamayacağını anlamıştı. Kerime yayla evinde doktorunda tavsiyesi ile genellikle odasında kalıp dinleniyorduysa da çiftliğe geri gelince oradaki kadar geride kalması mümkün olamıyordu maalesef. Özellikle Reyhan ile pek yüz yüze gelmek istemese de, kahvaltılarda ve yemeklerde mecburen görüşüyorlardı. Gülsüme hanım ikisi için de çiftliğe doktor çağırtıyordu. Doğumu ebe evde yaptıracak olsa da son aylarda iki gelinin de doktor kontrolünde kalması içini rahatlatıyordu. Günler azaldıkça Reyhan erkek doğuracağından çok emindi. Necmi oğluna çoktan isim bulmuştu bile. Oğlunun adı “Kemal” olacaktı. Kerime herhangi bir yorumda bulunmuyordu. Ultrasona girmedikleri için ikisinin de karnında neler olup bittiğini bilen yoktu. Görünüşe göre Kerime, Reyhan’dan daha çok kilo almıştı. Bu bile Reyhan’a kendini iyi hissettiriyordu. Kerime sararıp solmuş ve yorgun gözükürken, Reyhan kendine dikkat ediyor, her gün düzenli yürüyüşler yapıyordu. Tabi bu yürüyüşlerde kocasını yanından ayırmıyordu. Kerime çiftliğe döndükten sonra kocasının yanından neredeyse hiç ayrılmaz olmuştu. Bebeğin gelmesi yaklaştıkça Necmi’de heyecanlanmaya başlamıştı. Geceleri uyanıyor yeniden uykuya dalamayınca evin içinde gezinip duruyordu. Daha da edemezse bahçeye çıkıyordu. Kerime ile Suphi ayrı bir evde kaldıkları için sabah erkenden kalkıp onların yanına geliyorlardı. Gülsüme hanım bebek gelene kadar ayrı yemelerine izin vermiyordu. Bebekle zor olacağı için sonrasında istedikleri gibi davranabilirlerdi. Kerime daha ağır hamilelik geçirdiğinden son bir haftadır sabahları uyanamıyordu. Suphi’de babası beklediği için onu uyandırmadan kalkıp ailesiyle kahvaltı ediyor. Gülsüme hanım Kerime gelene kadar onu bekleyip masayı toplatmıyordu.
O sabah Kerime yine zorla kalkıp, üzerini giyinip, ağır ağır çiftlik evine doğru yürüyordu. Artık kendisinde kıpırdayacak hâli zor bulmaya başlamıştı. Karnı o kadar büyüktü ki yürürken önünü zor görüyordu. O gün Reyhan’ın doğum günü olduğu için Necmi’de karısına sürpriz yapmak istiyordu. Köy yerinde etraftan bir şey alıp gelmesi mümkün olmadığı için çıkıp bahçedeki çiçeklerden onun sevdiklerini toplamaya karar verdi. O çiçeklerle meşgulken kısacık bir çığlık duyunca koşarak gitti ve Kerime’yi yerde inlerken buldu. Kızcağız önünü göremediği için ayağını burkmuş, yere yığılmıştı. Ağırlaştığı içinde yerinden kalkmayı başaramamıştı. Necmi hemen onun koltuk altlarından yakalayıp doğrulttu ama bu sefer de burkulan ayağı acıdığı için dengesini kaybeden Kerime, Necmi’nin üzerine doğru yıkıldı, üzerine basınca bileği çok acımıştı. o canının acısı ile inlerken, Reyhan’ın çığlıkları yine bütün çiftliği inletti!
Necmi karısına ne diyeceğini şaşırmış halde düşmesin diye Kerime’yi kollarında tutuyordu. Kerime ayağına basamadığı için toparlanmayı becerememişti. Reyhanın çığlıklarına Gülsüme hanım koşup geldi ve ikisini gördü. Neyse ki Suphi, babasıyla çıkmıştı.
Necmi bir türü olanları anlatmaya fırsat bulamadan Gülsüme hanımda bağırmaya başladı.
“Neyiniz var sizin? Mahsus mu yapıyorsunuz?”
Necmi yine tam ağzını açacağı sırada bu sefer Reyhan acıyla bağırmaya başladı. İki büklüm olmuş karnını tutuyordu. Gülsüme hanım kızın bacak arasından yere akan suyu görünce oğluna bağırmayı bırakıp, evdekilere seslendi çabucak. Necmi Kerime’yi yandaki duvara dayayıp karısının yanına koştu hemen. Reyhan bir yandan acıyla bağırıyor, bir yandan kocasına bağırıyordu. Onu apar topar içeri taşırlarken, Gülsüme hanım “Ebeyi çağırın!” diye sesleniyordu. Onlar giderlerken duvarın kenarında dayanmış kalan Kerime’nin korkudan iyice nefesi kesilmişti. Nasıl oluyor da olaylar böyle sarpa sarıyordu sürekli. Birden karnına giren sancıyla o da bağırmaya başladı ve daha fazla duramayıp olduğu yere yığıldı kaldı. Canı öyle yanıyordu ki ağzını açmakta zorlanıyordu. Sonunda Gülsüme hanımın ona baksın diye gönderdiği Nazlı, Kerime’yi yerde bayılmak üzereyken buldu ve hemen içeri koşup onun da içeri taşınmasını sağladı. Yaşadıkları stres yüzünden ikisi de aynı anda doğuruyorlardı. Gülsüme hanımın eli ayağına dolaşmıştı. Necmi’ye hemen kardeşini arattırdı. İki kız daha önce doğum için hazırlanan odaya taşındılar. İkisinin aynı anda doğuracağı düşünülmediği için iki kişilik tek bir lohusa yatağı hazırlanmıştı. Gelen giden olursa da sonrasında buraya alınacaktı. Daha önce odaya taşıtılan Reyhan’ın yanına Kerime’yi de getirip yatırmak zorunda kaldılar. Kerime’nin de yanında doğuracağını anlayan Reyhan iyice bağırmaya başladı. Gülsüme hanım kızın kocasını da kıskandığını anlayarak, Necmi’yi dışarı çıkarttırdı. Henüz bir şeyden haberi olmayan Suphi’de karısının doğuracağını öğrenince hemen gelmişti. Necmi olanları duyunca kardeşinin vereceği tepkiye mi kaygılansın, karısını nasıl sakinleştireceğine mi kaygılansın, gelen bebeğe mi heyecanlansın iyice şaşırmış haldeydi. Heyecandan durduğu yerde duramayan Suphi’ye olanlar hakkında hiç bir şey söylemedi. Şansı varsa Reyhan’ı bu kez kardeşi duymadan sakinleştirebilirdi. Ebe gelip hızla yanlarından geçti ve içeri girdi. Bir Kerime bağırıyordu, bir Reyhan. Havlular, sıcak sular, kadınların biri giriyor, biri çıkıyordu içeriden. Reyhan’ın bebeği ters geliyordu maalesef, Kerime’nin ise ıkınacak hali olmadığı için bir türlü gelmiyordu. Ebe oda çok kalabalık olduğu ve kendisi de strese girdiği için Gülsüme hanım hariç herkesi dışarı çıkarttırdı. Odadaki herkes dışarı çıkınca Necmi ile Suphi’de iyice gerildiler. Ebe tecrübeli bir kadındı ve daha önce de ters gelen bebekler doğurtmuştu. Gülsüme hanım ellerini açmış gelinleri ve torunlarının bu odadan sağ salim çıkmaları için dua ediyordu. Ebe bir ona bir diğerine koşmaktan kan ter içindeydi ama onu iyice telaşe verdikleri için yanında evden kimseyi istemiyordu.
(devam edecek)