Reyhan’nın köyündeki günler Necmi’nin korktuğu gibi olmamıştı. Reyhan daha eve varır varmaz annesinin kollarına atılıp ağlamaya başlayınca Necmi ne yapacağını bilememiş ama Gülizar hanım kızını alıp içeri götürdükten sonra ikisi de yüzleri gülerek dışarı çıkmış, bir daha da kimse ne surat asmış ne de olanlardan bahsetmişti. Reyhan’ın babası Hasan bey de kız evi özledi diye ağladı sandığından konu bir anda kapanmıştı. Necmi’yi öyle el üzerinde tutmuşlardı ki, Necmi gerilmeyi beklerken, ilgi ve hizmetten bunalmıştı.
Kapalı kapılar ardında Reyhan iki gözü iki çeşme olan biteni anlatınca Gülizar hanım kızını bir güzel azarlamıştı önce.
“Ağa evine gelin gitmiş, okumuş kızsın! Ne bu halin? Ben seni bu kadar zayıf bir kadın olasın diye mi büyüttüm!” diyerek kafasını dürtmüştü önce.
Annesinden feryat figan ve şefkat bekleyen Reyhan kala kalmıştı öyle.
“Bir çulsuz kıza mı bırakacaksın meydanı, sen böyle devam edersen kocanın o kızda gözü yoksa da olacak! O bitecek başkasına da bakacak! Ne istiyorsun sen! Erkek milleti dırdır sever mi? Ben senin ettiğini etseydim babana çoktan kapının önüne koymuştu beni! Bak etrafına kaç kişinin üzerine kuma geldi bu köyde. Benim üzerime gelmediyse bir nedeni var. Aptal kız!”
“Ne yapayım? Sineye mi çekeyim?” demişti Reyhan burnunu çekerek.
“Akıllı ol! Onu aklınla yen! Çingenelikle değil! Çingenelik herkeste var ama akıl herkeste yok! Kocandan özür dile, hamilelikten oldu de! Kayınvaliden ile kayınpederinden de özür diler! Fırsat kolla, koz topla! Kendini hep değerli göster, değersizleştirme. Sen kendini değersizleştirirsen, herkes de seni değersiz görür! Bak çocuğun olacak, ağaya torun vereceksin!”
“O da hamile ama!”
“Ama o sen değil! Haydi kalk yüzünü gözünü temizle, besleme gibi olmuşsun, sepette kıyafetlerin var, çıkar üzerini, giy onları! Buraya gelince anladım ettiklerimi, dolduruşa getirdiler beni de! Söyle! Kim getirdiyse sana bu lafı onu da söyle! Bırak onunla uğraşsınlar, sen sıyrıl çık! Şimdi çıbanın başı sen olmuşsun!”
“Tamam!” dedi Reyhan, annesini dinledikçe kendine gelmiş gözüküyordu. Sonuçta evden gönderilen o değildi. Kozlar onun elindeydi, bunu doğru kullanırsa kocasına göz diken o zavallıya haddini bildirebilir, hatta bildirtebilirdi.
Necmi tüm bu konuşulanları tahmin edemezdi elbette. Reyhan ondan defalarca özür dileyip, laf taşıyanın da adını verince, karısına kıyamadı gevşedi. Kendi bulmamıştı belki ama sevmişti Reyhan’ı, onun can yakınlığı, çocuk ruhlu oluşu hep hoşuna gitmişti. Hamilelikle içinden bir canavar çıkmıştı sanki bir anda. Belli ki annesinin dediği gibi hamilelikten kaynaklı bir şeylerdi yaşadığı, bir daha olmayacağına da yeminler etmişti. Kocasının aklını başından alan güzelliğini de kullanmıştı tabi tüm bunlar olurken. Necmi’de teslim olmuştu.
Ne yazık ki Kerime ve Suphi cephesinde olaylar böyle gelişmiyordu. Suphi uzun süredir açılmayan evi açtıktan sonra, arabadan getirdiklerini eve taşımış, sonrada bir şey söylemeden kanepede uyumuştu. Kerime’de eşyaların bir kısmını açtıktan sonra, yatağa kıvrılıp üzeri başıyla uyuya kalmıştı. Ertesi günde akşama kadar evin düzeni ile uğraşmışlar, üçündü günde akşamları serin olduğu için Suphi odun kesip taşımıştı. Gerekmedikçe konuşmuyorlardı. Kerime, kocasının içinde bir fırtına koptuğunu gözlerinde görebiliyordu. Kendini buradaki işlere vererek öfkesini kontrol etmeye çalışıyor gibiydi. Öfkeliydi Suphi gerçekten, yengesine, o lafı getirene, onları evden uzaklaştırıp her zaman ki gibi Necmi’yi kayıran annesine, onun sevdiği kıza çeşme başında yeşil ışık yakan ağabeyine ve gözünden kıskandığı karısının çeşme başlarında ağabeyine ve daha kim bilir kimlere cilve yapmasına öfkeliydi. Çocukluklarından beri Necmi hep ondan iyi olmuştu, daha yakışıklı, daha uzun boylu, daha eğitimli, daha sportifti. Ağzı hep iyi laf yapardı, kibardı. Şehirde de iyice farklılaşmış, şivesini bile törpülemiş de gelmişti. Sanki hep şehirde yaşamış da, sonradan köye gelmiş gibiydi. Suphi daha kaba saba, daha az yakışıklı, daha kiloluydu. Babası onu her ağır işe koşmuştu, emir eri gibi yanında dolaştırıp, angaryalarını yıkmıştı. Ağa olana kadar pişmesi gerektiğini söylemiş, Necmi gelince doğrudan onu ağa etmişti. Her şeyin en iyisini elde ederdi Necmi ama Kerime’yi eş edememişti işte, şans Suphi’den yana gülmüş kızı o gelin etmişti. Buna sevinmesi gerekirken sevinemiyordu, çünkü yeniden şehre dönmemiş olsa Kerime’yi de o elde edecekti. Yok, kendini ne kadar hırpalarsa hırpalasın sağlıklı düşünemiyordu. Beşinci gün babasını arayıp, “Yarın geleceğim, annem Kerime’nin yanına birini ayarlasın!” demişti.
Kerime kocasının ertesi sabah çiftliğe geri döneceğini duyunca onun kolay geri dönmeyeceğini anlamıştı. Gülsüme hanım oğluyla baş edemeyeceğini bildiği ve yanında kalırsa kıza eziyet edeceğini anladığı için hemen çalışanlardan birinin on altı yaşındaki kızını gidip gelinin yanında kalması için ikna etmişti. Ailesine bunun için para verecek, kız da hamile olan Kerime orada yorulmasın diye ona yardım edecekti. Suphi gelip bir gece kaldı ve kızı alıp ertesi gün yaylaya geri döndü. Kerime o yanında bir de yardımcı ile dönünce sevinmişti. O tek bir gece bile koca yerde tek başına kalmaktan korkmuştu. Ancak kocası ertesi sabah yine çekip gidince, sevinci kursağında kaldı. Yanına verdikleri Gülşen ile ikisi baş başa yaşayacaklardı.
Reyhan ve Necmi çiftliğe geri döndüklerinde, Reyhan hemen kayınvalidesi ile kayınpederinin ellerini öpüp neden oldukları için özür diledi. Gülsüme hanım kızın toparlanıp gelmesine sevinmişti, açıkçası gittiği gibi gelirse diye epeyce gerilmişti. Onlardan haber gelir gelmez, laf uçurduğu söylenilen kadın işten atılmıştı, kocası da çiftlikteki işinden kovulmuştu. Hüseyin ağa onları köyde de barındırmamak için elinden geleni yapacaktı. Ağlayıp yalvarsalar da ağa tüfeğini kapıp onları kovaladı. Bir daha kimsenin ağanın evi hakkında tek bir kelime konuşmasını istemiyordu.
Reyhan eve geldiklerinde Suphi’yi evde görünce afalladı ama renk vermedi, sonra karısını yaylada bırakıp tek başına geldiğini duyunca da içten içe sevindi. Demek ki Kerime kocasını elinde tutmayı başarmamıştı.
“Oh olsun!” dedi içinden, “Şimdi artık her şey onun lehineydi!”
Gülsüme hanım Reyhan’ın özrünü kabul etmiş görünse de temkinliydi. Kızın her an başka sebepten yeniden delirebileceğini düşünüyordu ama Necmi karısının artık çok iyi olduğuna dair annesine garanti veriyordu. Onun olanları çoktan unuttuğu belliydi, yeniden baba olmanın heyecanına kapılmıştı. Reyhan’da ortalıkta kocasına nur topu gibi bir oğlan vereceğini söyleyip duruyordu. Kocası gibi akıllı, güçlü ve yakışıklı olacaktı. Sonra daha kaç çocuk istese yapacaklardı. Necmi’de karısına benzeyen güzel bıcır bıcır bir kızları olsun istiyordu. Suphi eskisi gibi pek konuşmuyordu onlarla, iki kardeş babalarıyla işe güce bakıyorlardı. Necmi kendi cephesinde işleri yoluna koyduğundan kardeşinin sessizliğini de pek fark etmiyordu. Suphi onu ve karısını kumrular gibi gördükçe iyice hırslanıyordu.
Gülsüme hanım Suphi’nin sürekli çiftlikte kalmasına karşı çıkmıştı. Gülşen’den gelen haberlere göre Kerime’nin sürekli tansiyonu düşüyordu. Aslında kızı yanına bırakmakla iyi etmişlerdi. İkisini yaylada uzun süre tek başına bırakmak da hiç bir fikir değildi bununla birlikte, hem el alemin diline laf verirler, hem de kızların Suphi’ye ihtiyaçları olabilirdi. Karısı hamileydi. Bir şey olsa onları alıp hastaneye yetiştirecek kimse yoktu yanlarında. Suphi annesinin zoruyla beş gün kalıp gidiyordu karısının yanına iki gün kalıp hemen geri geliyordu. Kerime’nin bayılmaları kesilmeyip, oğluna da güvenemeyince, Gülsüme hanım, Gülşen’i aldırıp, yeni evli bir karı kocayı yolladı Kerime’nin yanına. Hiç değilse Nazlı Kerime ile ilgilenirken, kocası Fatih’te diğer işlere bakar hem de başlarında bir erkek olurdu.
(devam edecek)