Kerime bir yandan olanları idrak etmeye çalışıyor, bir yandan hüngür hüngür ağlıyordu. Kayınvalidesi ile kocası yayla evine gideceklerini söylemişlerdi ama orada ne kadar kalacaklarını bilmiyordu. Oradan ilçeye ulaşmak zordu, hamileliği ile ilgili bir sıkıntı olursa ne yapacaklardı? Suphi çiftlikte babası ile çalışıyordu, her gün buraya mı gelip gidecekti? Olaylar nasıl bu hale gelmişti bir türlü anlam veremiyordu. Necmi’ye bir kez olsun sıcak duygular beslememişti. Evet çeşme başındaki kızların gazına gelip onunla evleneceğini düşünmüştü ama bu sadece her genç kızın evlenme ile ilgili isteği sonucu duyduğu heyecandı. Hepsi bir gün beyazlar içinde gelin olmak için yetiştiriliyorlardı. Daha küçücük bir kızken bile koca evinde bocalamasınlar diye ev işleri gösteriliyor, çeyizler yaptırılıyordu. Baba evinden, koca evine, oradan da mezara gidilirdi ancak. Ne dedilerse, ne öğrettilerse harfiyen yapmıştı Kerime, bir kez olsun kendisinin ne düşünüp, ne hissettiğini sorgulamamıştı. İyi bir evlat, sonra iyi bir eş, iyi bir gelin olmuştu. Şimdi de iyi bir anne olmak için hazırlanıyordu. Daha ne yapması gerekiyordu ki? Her şeyi bırakıp koşarak çıkıp gitmek istiyordu aslında şimdi bu evden ve aileden uzaklara ama nereye ve nasıl gidecekti? Baba evi diye çıkıp geldiği yere dönemezdi. Ağa evinden kaçmak, ağanın adına leke sürmek demek olurdu. Karnındaki bebekle zaten nereye gidecek, nereye sığacaktı. Ona ne diyecek, nasıl bakacaktı. Bir yandan ağladı, bir yandan iki çanta eşya topladı. Çantaları kapatıp, kapının ağzına koydu, sonra yatağın üzerine oturup beklemeye başladı.
Hüseyin ağa iki oğlunun birden gündüz vakti ne demeye eve döndüklerine anlam verememiş söylenip duruyordu. Karıları hamile diye ikisinin de sürekli onların yanında olmasını istediklerini sanmıştı. Gülsüme hanım kocasını arayıp, onun da eve gelmesini söyleyince, bu sefer o da Suphi gibi gelinlerden birine bir şey oldu sandı.
Bir kaç saat sonra bütün aile salonda toplanmışlardı. Reyhan’ın ve Kerime’nin gözleri ağlamaktan kan çanağına dönmüştü. Kerime ve Suphi salona girince Reyhan bir anda ayağa kalkıp, “Seni pislik, seni hain!” diye bağırmaya başlayınca, Necmi onun kolundan tutup sertçe kanepeye çekti. Kayınbabası ve kayınvalidesinin de ters ters baktığını görünce yüz bulamayıp mecburen oturdu o da. Hüseyin bey eve gelip karısından olanı biteni öğrenmiş ne diyeceğini şaşırmış, bir o kadar da öfkelenmişti. Necmi’ye Kerime ile daha önce olanları anlatmadığı için kızmışlardı. Necmi ısrarla anlatacak bir şey olmadığı için söylemediğini söylese de, baştan bilseler evleri baştan ayıracaklarını söylüyorlardı. Suphi ağabeyi ile konuşmuş, ondan karısı ile arasında hiç bir şey olmadığına dair yemin almıştı. Necmi iki kardeşin arasına giren böyle saçma bir diyalog için çok kızgındı Reyhan’a. Ortalığı velveleye vermeden önce kendisi ile konuşması gerektiğini savunuyordu. Önce Necmi’ye işin aslını sormalı, sonra ne tepki verecekse vermeliydi. Hüseyin ağa ve Gülsüme hanım iki gelin de hamile olduğu için onların sağlığını riske atacak şekilde bu gerginliğin sürmesine izin vermek istemiyorlardı. Ayrıca evde çalışanlarda duymaları gerekenden fazlasını duymuşlardı. Bu yüzden Suphi ve Kerime yayla evine, Necmi ve Reyhan bir an önce Reyhan’ın köyüne gideceklerdi. Reyhan ne ailesine, ne arkadaşlarına, ne de herhangi birine bu olanlardan asla bahsetmeyecekti. Sakin ve akıl yürüterek davranamadığı için olay daha başından bir çıkmaza girmişti. Necmi karısının babasının evinde de rahat duracağına inanmıyordu ama Gülsüme hanım gelininden söz almıştı. Zaten orada sadece bir hafta kalıp geri geleceklerdi. Reyhan’ın sinirlerine iyi geleceği için bu seyahati planlamışlardı. Hamilelik ilerledikten sonra zaten gitmesi mümkün olmayacaktı.
Kerime başını yerden hiç kaldırmıyordu. Her zaman ki gibi sessizdi. Suphi oturdukları kanepede onu arkasına saklamış gibi bedeni ile önüne geçmişti. Kendine karısını Necmi’den saklamaya çalıştığını Gülsüme hanım anlıyordu ama bir şey söylemedi. Durduk yere iki kardeşin arasına soğukluk girmişti. Önce Reyhan ve Necmi ayrıldı evden, arkasından da Kerime ile Suphi, onların arabasına yüklenecek şeyler olduğundan geçe kalmışlardı.
“Doğum yaklaşınca geri gelirsiniz!” demişti annesi Suphi’ye, “Oralarda tek başınıza olmaz! Reyhan’da sakinleşmiş olur!”
“Ben bunlarla aynı evde oturmam artık!” diye tısladı Suphi, “Bize bir yer bakar ol sen!”
“Ne yapacaksın? Köyde mi yaşayacaksınız?” dedi Gülsüme hanım ters ters
“Doğuma kadar babam bize bir yer yaptırsın çiftlikte!”
“Tamam ben konuşurum!” dedi Gülsüme hanım yeniden ve yolcu etti onları da.
Hüseyin ağa bu lafı getirip götüren kimse bir an önce bulunsun istiyordu. Çocuklar gittikten sonra tüm çalışanları toplayıp, zılgıtı bastı. Bu son olayları köyden herhangi birinden işitirse olacaklar hakkında verdi veriştirdi hepsine. Karısının aksine o çocukları ayrı yerlere göndermenin olayın gerçek olduğunu kabul etmek gibi görüneceğini düşünüyordu. Aklı bir karış havada iki gelinin sürtüşmeleri yüzünden çiftlikte de işler aksayacaktı. Hızını alamayıp “Senin neden haberin olmadı bu ikisinden?” diye de karısını azarlardı en son.
Aralarında bir şey geçmesi şart değildi, köyün en sosyal yerinde ikisi hoş beş etmişlerdi. Bu kadarı da dile düşmelerine yetmişti zaten. Ya Kerime, Suphi değil de başkası ile evlense de kocası bunları işitse ne olacaktı, çoktan babasının evine yollanırdı, hamile de olsa. Neyse ki Necmi’nin kardeşi ile evliydi de iki kardeş birbirinin sözüne itimat ediyordu. Kocası konuştukça Gülsüme hanım da içten içe Kerime’ye kızmaya başlamıştı. Yine de kocasının aksine her birini başka yere yollamakla iyi yaptıklarını düşünüyordu. Hüseyin ağa Reyhan’ın o ilk hallerini görse muhakkak ona hak verirdi.
Suphi yol boyunca karısı ile hiç konuşmadı. Kerime de gözü kayıp giden ağaçlarda sessiz sessiz ağmaya devam etti. Yüzünde kocasının parmak izleri hâlâ duruyordu. Düşmenin etkisi ile ezilen etleri de ağrıyordu hafif hafif ama yüreğindeki acıdan daha büyük değildi hiç birinin sancısı. Korumak ister gibi ellerini henüz büyümemiş karnının üzerine koymuştu.
Reyhan, Kerime’nin aksine yol boyunca söylenmeye devam etti. Gülsüme hanım sıkı sıkı tembihlediği için Necmi hiç ağzını açmıyordu. Karısı bir bunalım geçiriyordu, baba olacağım diye sevinirken hiç beklemediği bir şeyle mücadele edecekti. Ayrıca Suphi’nin yemin ettirip karısı ile arasında bir şey olup olmadığını sorgulaması ağırına gitmişti. Anne ve babasının sanki bir şey olmuş gibi önceden söylemediğini ima etmesi de öyle. Acaba şehirden bir kız bulup evlense ve hiç geri dönmese daha mı iyi olur diye düşünüyordu arabayı sürerken. Kendi düşünceleri ile meşgul olmak Reyhan’ı dinlemesini engelliyordu. Biraz sonra hamileliğin de verdiği ağırlıkla Reyhan uyudu kaldı zaten. Yolları uzun olmasa da yolun kalanında kafasını dinlediği için sevindi Necmi. Neyse ki sadece bir hafta kalacaklardı, annesi Suphi’ye söylediği gibi onlara da doğuma kadar gelmeyin dese ne yapardı bilmiyordu. Onlar Reyhan’ın ailesinin yaşadığı köye vardıklarında, Kerime ve Suphi’nin daha iki saat yolları kalmıştı. Suphi daha düne kadar aşkından ölüp bittiği karısına karşı, inişli çıkışlı duygular hissediyordu şimdi. Bir öfkeleniyor, bir acıyordu haline. Karısına vurabileceği aklının ucundan geçmezken bir anda kontrolünü kaybetmesi kendini de korkutmuştu. Aslında sırf bu yüzden yaylada onunla baş başa kalmayı pek istemiyordu. Bir daha kontrolünü kaybedip kaybetmeyeceğinden emin değildi çünkü. Kerime bir yana, karnındaki çocuğa da bir şey olsun istemezdi. Yan gözle karısına baktıkça onun bu zavallı haline acıdı ama bu nedense sevgi dolu bir acımadan çok farklıydı. Doğuma kalan altı ayda mümkün olduğunca kendini oyalamak ve sık sık çiftliğe gelip gitmek en iyisi olacaktı. Annesinden Kerime’nin yanında kalacak birini isteyecekti.
(devam edecek)