Günlük – Bölüm 20

Defne yeni evinde kendini yeni bir hayata başlamış hatta neredeyse boyut değiştirmiş gibi hissediyordu.

“İnsan acılar çoğaldıkça ya alışıyor ya da kanıksıyor herhalde!” diyordu kız kardeşine, “İnanır mısın artık hiç bir şeye üzülmeyeceğimi hissediyorum! Geride kalan hiç bir şey için de acı çekmiyorum!”

“Sen çok yol kat etin sevgili ablacığım, özüne dönmekle kalmadın, özünü de geliştirip çoktan olman gereken o güçlü kadına dönüştün! Mithat o ilaçlarla seni uyuşturmuş olmasaydı bence evliliğinizden tüm bunlar yaşanmadan biterdi!”

“Biliyor musun ben de bunu düşündüm geçen gün! Eğer o kaza ve kriz olmasa Mithat’ın fark edemediğim o yüzünü öyle ya da böyle fark edecektim herhalde ve ondan sonra da onunla yaşamaya devam etmek istemeyecektim.”

“Evet ama her şey hep gül pembe olmuyor biliyorsun. Bu kaza ve kriz olmasa şimdiye bir ya da belki iki çocuğunuz olmuş olabilirdi. İkinizde günün birinde çocuk sahibi olmayı istiyordunuz evlenirken! İşin içine çocuklar girince Mithat’ın gerçek yüzünü fark etsen bile, yine çalışmayacağın ve çocuklarını büyüteceğin için çaresizce ona katlanmak zorunda kalacaktın.”

“İki çocukla da bir roman yazmam pek mümkün olmayacaktı değil mi?”

“Bana kalırsa öyle. Her şerde bir hayır, her hayırda bir şer var diye boşuna demiyorlar.”

“Hayatlarımız keşke dediklerimiz ya da seçmediklerimize göre ilerlese kim bilir ne kadar farklı olurdu düşünsene”

“Artık böyle şeyler düşünmek istemiyorum Defne hanım, sen bunları bundan sonra yazacakların için düşün ve kurgula! Beni bu işlerine karıştırma!”

“Senin her aşamasında olmadığın bir kitap yazacağımı mı sanıyorsun. Hepsini okuyacaksın ve tartışacağız, senin engin bilgeliğin ve objektif bakış açıların olmadan benim kurgularım asla başarıya ulaşamaz!”

“Hayatın belki!” dedi Çağla gülerek, “Ama kitapların değil!”

Bir yıl sonra dizi olarak yeniden yorumlanan kitap televizyon ekranlarında görünmeye başladığında hepsi heyecanla ilk bölümü izlediler ve ertesinde izleyici yorumlarını takip ettiler. Davet edilmiş olmalarına karşılık çekimlere gitmemişlerdi. Aslında Ayşegül çok istemişti ama Çağla onun bu dünyayı şimdi tanımasını istemediği için bahaneler yaratarak gitme şanslarının önüne geçmişti. Hepsi ilk kez televizyonda seyretmişlerdi. Elbette orijinal hikayeden biraz uzaklaşılmıştı, dizinin devam edip uzun soluklu olması için olaylar ve kişiler eklenmişti. Defne’de böylesini tercih etmişti zaten. Kitap ve diziden alınacak keyif farklı olmalıydı.

Miyase ve Mithat’ın kaza yaptıkları sahneye sıra geldiğinde dizi on beşinci bölüme ulaşmıştı. Defne mısırını patlatmış, televizyonun karşısındaki yerini almıştı.

“İnsan kendi yazdığı hikayeyi bile heyecanla izleyebiliyor demek” diyordu kendi kendine.

Kamera Miyase’yi oynayan başarılı kadın oyuncunun yüz ifadesine odaklandığında bir an için kafasının içinde şimşekler çaktığını hissetti. Hava karanlıktı. Mithat ona arabadan inip yardım etmesi için bağırıyordu.

“Defne kendine gel! Bana yardım etmelisin, onu böyle bırakamayız!”

“Yaşıyor mu?” diye mırıldandı oturduğu yerde.

“Hayır nabzı atmıyor, suni teneffüs ve kalp masajı denedim ama faydası olmadı!”

“O ölmüş mü? Allahım biz birini mi öldürdük?”

“Defne lütfen şimdi şoka girmenin sırası değil, onu arabaya taşımama yardım et!”

“Ne yapacağız ? Onu öldürdük mü? Ne yapacağız?”

“Onu ıssız bir yere götürüp bırakacağız?”

“Ne? Hayır!”

“Defne hapse mi girmek istiyorsun?”

“Hapis mi? Kan! Kan var!” bir yandan bağırıyor bir yandan sağa sola koşuyordu bunları söylerken artık, içindeki panik duygusu öyle yükselmişti ki kendine hakim olamıyordu. Midesi bulanıyor, başı dönüyordu. Kan vardı, Mithat’ın ellerinde kan vardı, kadın ölmüştü.

Ekranda dizi devam ederken, Defne kendi zihnin ekranında olayı tüm ayrıntıları ile yeniden yaşıyordu.

Çağla, Ertuğrul ile birlikte dizinin en heyecanlı sahnesini izlerken ablası arayınca gözü televizyonda hemen açtı.

“Çok iyi değil mi?”

“Hatırladım!”

“Ne?”

“Seyrederken o geceyi hatırladım Çağla!” diyerek ağlamaya başladı.

“Keşke hiç hatırlamasaydın” dedi Çağla çaresizce ve az sonra geleceğini söyleyip kapattı telefonu. Ertuğrul surat assa da arabayı alıp gitti ablasının evine. İki kardeş sabaha kadar konuşup dertleştiler. Artık Defne için geçmişte karanlık hiç bir nokta kalmamıştı. Bu noktadan sonra hatırladıklarının da bir faydası yoktu olanlara. İşin garip tarafı şimdi onu yeniden unutmaya çalışması gerekiyordu.

Hayat böyleydi maalesef, Defne için durulmaz bilmez bir nehir gibi akıyordu ama son aydınlanmayı yaşamadan da asla rahat edemeyecek ve hafızasını zorlamaya devam edecekti. Hatırladıkları, tahminlerinden eksik ya da fazla değildi, zaten hafızasından önce her şeyi bir şekilde çözmüşlerdi.

“Yani zaten bildiklerini hatırladın” dedi Çağla

“Evet bilerek yaşamayı öğrendiğim şeyleri!”

“Doğru!”

SON

Hikayemizin sonunu daha farklı planladığımız halde yaşanılan olaylardan dolayı, bu şekilde bitirmeyi daha uygun bulduk.

Depremlere hep uykuda yakalanıyor olmamız belki de artık gafletimizden uyanmamız için yeryüzünün bizi dürtme şeklidir!

Diliyorum insan hatası yüzünden acıların katlandığı son afet olur bu yaşadığımız, coğrafyanın değil bizim düzelmeye ihtiyacımız var! Yeryüzü kendi olağan sürecini yaşarken bizim tüm imkanlara rağmen öngörüsüz ve fevri yaşam anlayışımız bize başka bedel ödetmesin artık! Doğal afetler her zaman olacaktır ancak ölümler kader değil!

Gülseren Kılınç

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s