Günlük – Bölüm 18

“Eğer!” diyordu Mithat kendi kendine, “Eğer o defteri çöpe atmak yerine en azından bir göz gezdirmiş olsaydım, bütün bunlar başımıza gelmeyecekti!”

Korhan Kaplan’ın açtığı davada ilk duruşma, dava konusunun okunması ile geçti. Defne’nin hazır bulunması gerekmediği için davaya şimdilik avukatı katılıyordu. Mithat kendisi gelmişti kitapta bahsedildiği gibi arabada karı koca bulunuyor olmaları yüksek ihtimal olduğundan tanık değil, zanlı olarak davada yer alıyordu. Camiada Mithat’ın hakkındaki bu dava hemen duyulmuştu. Herkes karısının yaşadıklarını az çok bildiği için kadının hayal gücünün, hatta belki de yaşadıkları sonucu gelişen duru görü yeteneği sonucu bunların olmuş olabileceğini düşünüyordu. Mithat’ın da ret etmesi ile kimse bu çiftin bir kadını öldürmüş olabileceğine inanmıyordu. Zavallı adam yıllardır hem başarı ile mesleğini sürdürüyor, zor davalarda büyük başarılar elde ediyor, hem de karısının tüm yaşadıklarına rağmen onu koruyup kollamak için elinden geleni yapıyordu. Şimdi birisi karısının kafasından uydurdukları sırf geçmişte yaşanmış bir kazaya benziyor diye suçlu olacak değillerdi.

Merve Kaplan olayı ile ilgili bütün bilgiler dava dosyasında yer alıyordu. Dava dosyasında olmayan ama Korhan Kaplan’ın kendi başına araştırıp ulaştığı ancak yasal kayıtlara geçmeyen bilgilere de dosyaya eklenmişti. Gerekirse bu bilgilerde geçen kişiler tanık olarak da çağırılabilecekti. İlk davada hiç bir gelişme olmaması Defne’yi biraz germişti ama Mithat zaten avukat olduğu için davanın kesin deliller olmadığı sürece hızla ilerleyeceğini düşünmüyordu.

Aradan uzun zaman geçtiği için Mithat o gün tam olarak nerede olduklarını ispat edemiyor, dahası hatırlamadığını söylüyordu. Ancak geçmiş kredi kartı harcamaları gün içinde bölgeye yakın olmadığını gösterebiliyordu ama ne olay saatinde olduklarından ne de kartı kendinin kullandığını ispatlayabileceğinden bu bir işe yaramıyordu. Defne’nin hafıza kaybı zaten doktorlarca onaylanmış raporlar ile belgelendiğinden onun bu soruya cevabı yoktu. Mahkeme onun ertesi gün kriz geçirmiş olmasını dava dosyasına eklemişti çünkü bu gerçekten garip bir tesadüftü. Raporlarda krize neden olacak bir travmanın oluşmadığı belirtilmiş olsa da bir gün önce bir kadını öldürdükleri için krize girmiş olduklarını zaten kimse itiraf etmezdi, hafıza kaybı yaşanmamış bile olsaydı. Defne’yi baş zanlı olmaktan kurtaran tek bir şey vardı o da ehliyeti olmamasıydı ancak ehliyeti olmadan araba kullanmayı denediği için de bir kadına çarpmış olabilirdi. Kitapta tarif edilen araba Mithat ve Defne çiftinin o yıllarda sahip oldukları araba ile benzerlik göstermiyordu ama bu da bir şeyi ispat etmiyordu. Kitapta anlatılan hikayenin gerçek kazayla neredeyse birebir örtüştüğü ortadaydı ancak ne yazık ki Defne ve Mithat’ın bu kazayı yaptıklarına dair hiç bir kanıt yoktu. Daha önce konuştukları gibi Defne bu kazayı bir yerde okumuş veya duymuş olabilirdi. Hatta belki uzaktan şahit bile olmuş olabilirdi ama ne yazık ki bunlar da ispat edilebilir şeyler değildi. Merve Kaplan’ın ölümüne neden olanlar o gün bulunamadığı gibi bu gün de delilere dayanarak tespit edilebiliyordu ne yazık ki. Defne olayı hatırlamak ve gerçekleri ortaya çıkarıp içini rahatlatmak için saatlerce uğraşıyor ama baş ağrılarından başka bir sonuca varamıyordu. Hafızasının geri gelmesinin bir imkanı olup olmadığına dair de bir sağlık raporu istenmiş ve yeniden bir çok kontrol ve teste tabi tutulmuştu. Hafızasının geri geldiğine dair hiç bir belirti yoktu. Dolayısıyla hatırladıklarını yazmamıştı. Bu sadece zihninin her nasılsa gerçeğe çok yakın bir şekilde uydurduğu bir hikayeydi. Defne’nin hafızasının geri gelmediğinin ispatlanması Mithat için bir koza dönüşmüştü. Bu kitap bir itiraf değildi, kadının ölümüne neden olduklarına dair en ufak bir kesin delil yoktu, davanın konusu tamamen bir varsayımdı. Mevcut şartlar altında korkutucu derecede akla yakın bir varsayım olduğunu o da kabul ediyordu. Ancak o karısı gibi hafızasını kaybetmemiş herhangi bir akıl sağlığı sorunu yaşamamıştı. Bir kaza yapmış olsalar bunu hatırlardı, ayrıca bir kadına çarpmış olsalar bile mutlaka ambulansı arar ya da onu hastaneye götürürdü, mevcut bütün yaşantısı onun örnek ve iyi bir insan olduğunu ispatlamaya yeterliydi.

Bu arada yayın evi dava konusunu önce olumsuz bulmuş olsa da, daha sonra Çağla’nın söylediği gibi krizi fırsata çevirme yoluna gitmiş ve bunun bir reklam olacağını düşünmüştü. Defne’nin kazayı duru görü yöntemi ile hissedip yazmış olması tezini bile destekler gibi açılamalar yapmışlardı. Kitabın ve kazanın haberi bir anda yerel basının, sonra da ulusal basının konusu haline gelince, kitabın satışları büyük oranda artış gösterdi. Defne herhangi bir basın kuruluşu ile konuşmayı kabul etmiyordu. Çağla onu basından korumak için büyük çaba harcıyordu çünkü kitabın satışlarının artmasından çok bir kadını öldürmüş olabilecekleri fikri Defne’yi daha çok etkiliyordu.

Faili meçhul cinayetleri yazarak gerçeği ortaya çıkarması için mesaj atanlar, arayanlar oluyordu. Bunların bir kısmı yayın evi üzerinden geliyor, bir kısmı ise insanların doğrudan onlara ulaşması ile gerçekleşiyordu.

“İnsanlar resmen çıldırmışlar!” diyordu Ertuğrul, “Basının yazdıklarına ve söylediklerine inanamıyorum bile, duru görü, telekinezi, bunlar konuşuluyor. Defne’nin bir medyum olduğuna inanmaya başladılar şimdi de!”

Mithat’ta bu tezi destekleyen bir kaç açıklama yapmıştı “Karım o krizden sonra bazı öngörülerde bulunmaya başlamıştı. Bazı şeyleri önceden tahmin edebiliyordu ama biz bunu ancak olay gerçekleştikten sonra anlayabiliyorduk!”

Defne’nin yaşadığı krizin ona kutsal bir kimlik kazandırdığını ve bu nedenle medyumluk ve şifacılık gibi özellikler kazandığı konusu da kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştı.

Merve Kaplan’ın ağabeyi Korhan bey bu görüşlerin hepsini ret ediyordu, “Katiller algı yönetimi ve manipülasyon yaparak kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar!” diye bağırıyordu basın ile karşılaştığı zaman.

Son olarak Mithat üzerine kayıtlı aracın o dönemde herhangi bir servis ya da sanayiye gittiğine dair bir kayıt da bulunamayınca dava delil yetersizliğinden kapatılmak zorunda kalındı. Tüm bu tuhaf süreç tam bir yıl sürmüştü. Defne için üretilen spekülasyonların bir çoğu devam ediyordu. Tıpkı kazayı hissedip yazdığı gibi, katilleri ortaya çıkaracak olan bir devam kitabı yazabileceğini düşünüyorlardı. Hatta yayın evi de ondan böyle bir talepte bulunmuştu.

“İşler iyice çığırından çıktı!” diyordu Çağla, “Kırk yıl düşünsem bu noktalara gelebileceğimizi düşünmezdim ancak bir de iyi tarafından bakalım, artık yasal olarak bir zanlı değilsin! Kitabın deli gibi satıyor ve istesen elde edemeyeceğin bir hayran kitlen var. yakında Defne hayran kulüpleri de kurulsa hiç şaşırmam!”

“Peki ya o kadın!” diyordu Defne, “O zavallı kadının hakları ne olacak?”

“Onu sizin öldürdüğünüze dair bir kanıt yok Defne!”

“Nasıl yazdım o zaman?”

“Bir gün hafızan geri gelirse bunu anlayabileceğiniz ancak ama şimdi kafanı bununla yorman elimize bir şey geçirmediği gibi sana da zarar veriyor! Mahkemenin gerçekleri ortaya çıkarabileceğini düşünüyordum açıkçası ama sen de biliyorsun ki maalesef konu çözülemedi. Kanun koyucuların dahi ispatlayamadığı bir suçu üzerine alarak yaşamanın bir anlamı var mı? Daha nasıl bir ispata ihtiyacın var! Şimdilik yapılabilecekler bu kadar! O kadının gerçekten öldüğünü bilmeden önceki yaşamına geri dönmek zorundasın! Bu kadar tanınmışken bu fırsatı boşa harcamayıp bir kitap daya yazmalısın! Hep istediğin şeye ulaştın aslında bir şekilde, bir kitap yazdın ve satılıyor.”

“Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”

“Evet böyle düşünüyorum sevgili ablacığım! Bu yazdıkların gerçek olsaydı bile o kadını öldüren sen çıkmayacaktın ikimiz de biliyoruz!”

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s