Günlük – Bölüm 13

Sonunda kitap tamamlandı. Çağla kendi kendine kitabın kalan bölümünü basıldığında okumaya karar vermişti. Buna inanıyordu, kitap basılacak ve ablasının hayatı ikinci baharına ulaşacaktı. Ünlü olması değildi hayali, onun kaybettiği özgüvenini yeniden kazanmasıydı. İlk kitabı bir roman olacaktı belki ama sonrasında mesleğine de dönebileceğinin bir işaretiydi bu. Kim bilir belki romancı olarak da devam ederdi, bunun bir önemi yoktu çünkü Defne hayatı boyu hep yazmak istemişti.

“Miyase öldü mü peki?” dedi sadece merakını yenemediği için.

“Hayır!” dedi Defne gülerek, “O zaten yaşlı bir kadın, onu öldürmek okuyucunun yaşam olan inancını da elinden almak olur diye düşündüm”

“Sadece okuyucunun mu?”

Defne gülerek baktı kardeşine, “İnan bana bunca şeye rağmen yaşamdan asla vazgeçmedim ama bu senin sayende oldu!”

Noterden kopyalarını çoğalttıkları hikayeyi iki kardeş birlikte postaya vererek seçtikleri yayın evlerine gönderdiler. Şimdi beklemek kalıyordu geriye. Defne beklerken artık yapacak bir şeyi olmadığı için zamanını ona gelir getirecek bir iş aramaya ayırmaya karar verdi. Gelirken getirdiği para tükenmişti, burada fazla para harcamıyordu ama sadece notere ve kopyaları çoğaltmaya bile bir sürü para harcaması gerekmişti, zaten zar zor geçinen kardeşine bu masrafları yıkamazdı. O yüzden artık bir işe girip, kendisine düzenli bir gelir elde etmeliydi. Romanı basılsa da, basılmasa da buna her zaman ihtiyacı olacaktı. Yazarların çok zengin olamadıkları maalesef bu ülkenin acı bir gerçeğiydi, en azından kitap satışı ile olmuyordu. Sektörler her zaman üreteni yutuyor ve üretici ile asıl tüketici arasında konan onlarca basamak işin asıl kaymağını yiyen kitle oluyordu maalesef. Yaşadıklarına rağmen en azından işim maddi sıkıntı boyutunu hiç yaşamamıştı Defne, çoğu insan gibi evde ekmek bekleyen bir ailesi yoktu. Bu düşünceler de onun çabuk toparlanmasına etkili olmuştu. O buraya kız kardeşine yük olacak kocasından ayrılmış zavallı bir kadın olmaya değil, kendi ayakları üzerinde durmaya başlamıştı. Bir gelir sahibi olduktan sonra onlara kira ödemeyi de teklif edecekti. Bir maaşla iki çocuk yetiştirmek hiç ama hiç kolay değildi. Kirayı kabul etmezlerse yeğenlerinin masraflarından üstlenmek istiyordu. Madem ki onun kendi çocuğu yoktu anne yarısı olarak onlara destek olabilirdi. Ayşen annesi izin verse onun evinden çıkmayacaktı zaten ama kitabını bitirmesine engel olacağını için Çağla onu durduruyordu. Şimdi kitap bittiğine göre en azından bir iş bulup başlayana kadar Ayşen’le daha çok vakit geçirmeye karar verdi Defne. Mithat’tan arada bir “İyi misin seni merak ediyorum” yazan mesajlar geliyordu. Bir kaçına “İyiyim” diye yanıt yazmıştı. Aradan haftalar geçmiş olmasına rağmen defterin ilk sayfasından hiç haber yoktu.

Bir akşam üzeri Ayşen’le çizgi film izlerlerken Mithat’tan yine bir mesaj geldi “Defteri kaybettim, çok özür dilerim bunu sana söyleyemedim. Onu bir yayıncıya hiç veremedim. Ne olur beni affet!”

“Kaybetmek mi?” dedi Defne elinde olmadan yüksek sesle, Ayşen dönüp merakla ona bakınca, “Af edersin tatlım bir haber okuyordum da!” dedi gülümsemeye çalışarak. Şimdi de söylediği yalanı katmerliyordu ama bu defa daha zekice bir atak yapmıştı. Kaybettiyse Defne onu geri çevirmek için ne diyebilirdi öyle değil mi? Karısına söylemeye korkmuştu bunu itiraf etmeye, olayların buraya geleceğini hiç tahmin edememişti.

“Ah Mithat! Keşke beni aptal sanmasan!” dedi bu defa içinden.

“Seni gördüm!” yazdı telefondaki mesaja yanıt olarak, bir kaç saniye tereddüt ettikten sonra gönderdi.

“?” diye geldi cevap.

“Seni günlüğü aldığın gün, emlakçının biraz ilerisindeki çöpe onu atarken gördüm Mithat. Arabayı yanaştırdın ve defteri o çöpe attın!”

Mithat’ın gözleri kocaman oldu mesajı okurken, bunca zaman bunu bilim saklamış mıydı yani?

“Sen hayaller görüyorsun!” yazdı hemen, “Böyle bir şeyi neden yapayım?”

“Bana asla inanmadığın için! Lütfen bir daha bana yazma! Artık aramızda bir şey kalmadı!”

Telefon çalmaya başladı, Mithat mesajı bırakmış arıyordu.

“Aç Defne! Aç lütfen!” diyordu bir taraftan da.

Ayşen yine dönüp bakınca Defne telefonu sessize aldı hemen. Açmadı. Mithat o gün ve ertesi gün sürekli aradı, aslında karısı açsa o da ne söyleyeceğini bilmiyordu artık.

“Sakin ol Mithat! Onu gerecek bir şey yapma!” diyordu kendi kendine sürekli.

Ertesi gün akşama doğru bu kez Çağla’yı aradı, o da açmayınca mesaj attı.

“Ablanın durumu iyi değil Çağla, kitabını yazdığı defterini çöpe attığımı sanıyor. Böyle bir şey asla olmadı!”

Defne’den bir gün önce olanları dinleyen Çağla cevap bile yazmadı bu mesaja. Sabah Ertuğrul yayın evlerinden birinin görüşmek istediğini söylediği için hepsi çok mutlulardı. Büyük ve ünlü bir yayın evi değildi ama yetenekli yazarları toplayıp, onlarla çalışmak istiyorlardı. Bastıkları yirmi beş kitabın üç tanesi listelere girmeye başarmış, yayın evinin adı da yazarları ile birlikte yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı. Defne’nin kurgusunu çok beğenmişlerdi. Anlatımla ilgili düzenlemeleri editörleri ile birlikte çalışarak halledebilirlerdi. Defne haberi duyar duymaz çığlık atmış, heyecandan ne yapacağını bilemediği içi bir süre evin içinde bir sağa bir sola gidip gelmişti.

Yayın evi İstanbul’da olduğu için oraya gitmesi gerekti. Çocukların okulları olduğu ve Ertuğrul da izin alamadığı için oraya tek başına gitmesi gerekiyordu. Buraya gelişinden sonra ilk kez kendi için bir yolculuk yapacaktı. İstanbul şehir olarak onu biraz korkutuyordu ama bunu yapmak yine kendine bir şeyler ispatlamanın parçasıydı. Bir hata yapmaması için gittiğinde bir şey imzalamayacak sözleşmenin varsa yazılı kopyası alıp eve getirecek, yayın evine cevabını da sözleşmeyi hep birlikte incelemelerinden sonra verecekti. Tabi Ertuğrul’un avukat arkadaşı yapacaktı asıl okumayı. İstanbul’da yayın evine yakın bir misafirhane ayarladılar. Günü birlik gidip gelmek çok zor olacağı için bir gece de kalacaktı. Aslında Defne kalmadan gidip gelebileceğini düşünüyordu, Kocaeli ve İstanbul arası çok değildi ama Çağla onun kendi başına orada bir gün geçirmesinin iyi olacağında ısrar ediyordu. Hem yorulmasına gerek yoktu, hem de buna ihtiyacı vardı. Deniz kenarında geçireceği bir kaç saat bile ona iyi gelecekti.

Bir kaç gün sonra onu otogardan uğurladılar. Bu yolculuktan bir buçuk ay sonra da kitap gerekli kapak, sayfa düzeni ve editör kontrolleri yapıldıktan sona yayına girdi. Bu ilk kitabı olduğundan belli bir satış sayısında önce Defne bir şey kazanamayacak sonrasında ise satılan her kitap başına cüzi bir kar elde edecekti. Bunların hiç birini sorun etmedi çünkü amacı bir kitap yazıp zengin olmak zaten değildi. Yayın evinden haber gelmeden önce bir nakliye firmasında masa başı bir iş bulmayı başarmıştı. İşe ay başında başlayacağı için İstanbul seyahati buna engel olmamış, gelir gelmez de orada çalışmaya başlamıştı. Artık Defne için her şey yoluna gidiyordu. Mithat’tan da fazla ses çıkmıyordu artık, Defne onun son konuşmadan sonra çaresiz kalıp geri çekildiğine inanmaya başlamıştı. Haksız da sayılmazdı. Mithat bir sonraki adımın ne olduğu artık bilmediği için bekliyordu. Yapacak başka bir şeyi de kalmamıştı zaten. Onu görebileceğini düşünemeyecek kadar nasıl aptal olabilmişti. Oraya değil de iş yerinin hemen girişindeki çöpe atmış olsa bunların hiç biri yaşanmamış olacaktı belli ki. Defne defteri attığını gördüğü için gitmişti.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s