Günlük – Bölüm 11

Aslında yayıncıdan bahsedene kadar geri gitmeyecek olsa da kocasına bir konuşma şansı verebileceğini düşünmeye başlamıştı gerçekten Defne. Bir kez buluşmanın bir zararı olmayacağına, hatta bunca yıllık evliliğin hatırına Mithat’ın bunu istemeye hakkı olduğuna inanacaktı neredeyse. Ona hissettiklerini söylemeden ve hiç savunma hakkı vermeden çekip gittiği konusunda söylediklerine hak bile vermişti. Oysa söylese, biraz uzaklaşmak istediğinden bahsetse onu göndermeyeceğini bildiği için kaçmıştı. Herhangi bir konuda onu dinlememişti ki o güne kadar konuşmak istediğinde dinlesindi. Onu beceriksiz, hasta, kendi ayakları üzerinde duramayan kişiliksiz bir varlık olarak görüyordu. Bunu kelimelere dökmese bile ki döküyordu, bakışları, sözleri hepsi bunun birer ispatıydı. Sadece o değil, bütün mahalle bunu düşünüyordu. Neden? Çünkü Mithat herkese zavallı hasta karısını ve onunla nasıl sevgiyle ilgilendiğini anlatıyordu. Bunu iyi niyetle mi yapıyordu yani? Günlüğü çöpe attığını gördüğü gün, yaşadığı şokun üzerine hemen geldikleri için gizleyemediği duyguları yüzünden Nurten ve kocasının ona nasıl şüphe ve endişeyle baktığını görmüştü. Sadece Defne’yi değil, herkesi hatta kendini bile belki onun deli olduğuna ve bu delilikten asla çıkamayacağına inandırmaya çabalıyordu. Bu muydu korumak ve yardım etmek. Belki de hiç yapmadım dediği şiddete veya bir yere kapatma yoluna başvurabileceğinden korktuğu için gideceğini söylememiş, konuşmak dahi istememişti. Bu korku kendiliğinden ortaya çıkmamıştı herhalde. Durup dururken hangi kadın kocasının bunları yapma potansiyeli olduğunu düşünürdü. Onu böyle düşünmeye iten şey kendi deliliği değildi, hayır! Onu böyle düşünmeye iten şey kocasının normal davranmadığına dair gelişen inancıydı. O yayıncıdan bahsettiği andan itibaren kontrolsüz bir şekilde titremeye başlamıştı bütün vücudu, az kalsın ona yeniden inanıyor olmanın verdiği panikti bu. Az kalsın ona yeniden güveniyor olmanın korkusu. Kendine duyduğu öfke ve şaşkınlık ama asla delilik değil. Yeniden o eve girip, bir daha sağlıklı bir ruh haliyle asla çıkamamanın verdiği o derin kaygı.

Çağla okuldan dönene kadar bunları düşündü, kardeşi daha o kapıyı açar açmaz yüzünden anladı ruhunda olan biteni.

“Mithat’la mı konuştun?” dedi daha selam bile vermeden.

“Dün gece konuştuk”

“Anlatmak ister misin? Pek iyi görünmüyorsun!”

“Aslında tam tersi hiç olmadığım kadar iyiyim, sadece onu nasıl hiç tanıyamamış olduğumun şokunu yaşıyorum. Bir insan ruh hastası değilse eğer, neden bunları yapar?”

“Haydi gel bana çıkalım, yemek yapmam gerek! Ben onları hallederken sen de anlatırsın!” dedi Çağla sevgiyle gülümseyerek, Defne’de başıyla onayladı ve birlikte yukarı çıktılar.

“Harikasın! Gerçekten!” dedi Çağla ablası olanları anlattıktan sonra, “O kitabın adını sorduğunda ki yüz ifadesini görmek isterdim doğrusu!” diye çırptı ellerini.

“Aslında bakarsan ben de görmek isterdim!”

“O fotoğrafı asla gönderemeyecek! Nasıl üste çıkmak için seni iyice deli yerine koymaya çalışmış!”

“Biliyor musun beni gerçekten korkutuyor artık Mithat!”

“Hayır, onun sana bir zarar vermeye çalışacağından mı korkuyorsun?”

“Evet, bana, bize! Bilmiyorum, hırslanıyor gibi geldi bana!”

“Hırslanıyor evet ama yapabileceği bir şey yok. Ayrıca bu evi bilmiyor bile, hem bilse de o kadarına cesaret edemez! Seni bu hale getirmesine izin verme, kitabına odaklan. Hiç bir şey olmayacak inan bana!”

“İnanıyorum, en azından öyle olmasını istiyorum” dedi Defne derin bir iç çekerek.

“Peki bir şey soracağım, gerçekten bunca zamandır o kriz gecesinde ve ertesinde olanları hatırlamadın mı hiç? Yani ne bileyim bir kaç saniyelik de olsa bir şeyler yok mu aklında?”

“Hayır inan bana hiç bir şey hatırlamıyorum! Buraya geldikten sonra da çok düşündüm bunu. Bana ne oldu gerçekten bilmiyorum!”

“Doktorlar da çare olamadılar değil mi?”

“Hayır bir şey bulamadılar, bir fiziksel neden yok en azından! İnsanın hayatı bir gecede, hatta saniyeler içinde değişebiliyor değil mi?”

“Evet ama o kriz olmasaydı kocanın gerçek yüzünü asla göremeyecek, hatta belki ona çocuklar verecektin”

Defne gülmeye başladı elinde olmadan, bunun sinir bozukluğundan kaynaklı bir gülme olduğunu ikisi de biliyordu, “Bir an için gözümün önüne Mithat’ın yüzünü almış tuhaf çocuklar geldi!” dedi sonra ve daha çok gülmeye başladı ve bir kaç dakika sonra göz yaşlarına dönüştü kahkahaları. Çağla ablasına her zaman yaptığı gibi sıkıca sarıldı “Hiç bir şey nedensiz değildir, hepsi geçecek inan bana! Belki bir gün bu evlilikten de bir korku hikayesi çıkarırsın belli mi olur!”

“Doğru!” dedi Defne, “Hatta belki onu da seninle birlikte kurgularız! Bence senin de epeyce geniş bir hayal gücün var!”

“Sahi mi diyorsun!” dedi Çağla küçük bir kız taklidi yaparak, “Abla kardeş yazarız bir kitap evet bu fikri sevdim!” diyerek dönüp ocaktaki yemeğini karıştırmaya devam etti. Defne onunla konuşunca her zamanki gibi rahatlamıştı. Bir saat daha onunla kaldıktan sonra aşağı inip yeniden kitabının başına geçti. Miyase ve Mehmet’i o karanlık sokakta yalnız bırakmıştı. Bilgisayarın başına geçip gözlerini kapattı ve o karanlık sokağı, Miyase ve Mehmet’i hayal etti. Uzaktan görünen alışveriş merkezinin ışıkları yeniden canlandı gözlerinde ve o mahalleyi ıslah etmek başlatılan projeye ait inşaatları.

“Yükselen yaşam” dedi kendi kendine önce ve sonra gözlerini açıp yazmaya devam etti. Hikayeyi ikinci kez yazıyor olmasına rağmen sanki daha önce yazmamış da bir filmde izlemiş gibi hissediyordu şimdi, gözlerini kapattığında hikaye gözünün önüne geliyordu önce. İlk yazışında bunların hiç biri olmamıştı çünkü o zaman tek düşündüğü hikayenin akışı ve kurguydu belki de. Şimdi her ikisi de var olduğu için hikaye daha gerçek bir hal alıyor, olaylar gerçekleşirken ki detaylar ve kahramanların ruh halleri sanki Defne’de onlarla birlikteymiş gibi iyi tasvir etmesini sağlıyordu. Yazarken hikayenin içine bu kadar girmek, okuyucunun da okurken aynı şeyleri hissetmesini sağlayacaktı bunu biliyordu. Bir hikayedeki en önemli unsurdu gerçekçilik. Bunu okulda öğrenmişti. Aklı yeniden dağılınca durup yeniden gözlerini kapattı ve o sokağı, o anı hayal etti, bu kez arabanın modeline kadar gördü ve hemen gözlerini açıp detaylı tasvirler vererek olayları anlatmaya devam etti. Artık yazmaya alıştığı bilgisayar klavyesinin üzerinde parmakları hızla kayıyor, yazdıkça sanki yaşıyormuş gibi kalbi küt küt atıyordu. Kendini öyle kaptırdı ki ancak gece yarısını geçtikten sonra sırtının ağrısına dayanamadığı için bırakıp kalktı masadan. Parmakları bilgisayarı bırakmış olsa da zihni hikayeyi yaşamaya devam etti bir süre daha ve sonra yorgunluktan derin bir uykuya daldı. Bu akşam her zamankinden daha iyi bir performans sergilediğini biliyordu. Gerçekten henüz dönüp okumamış olsa da yazdıklarından çok ama çok memnundu. Sabah erkenden mutlulukla uyandı. Bir an önce kahvaltı edip yazmaya devam etmek istiyordu. Zihni hikayeyi tamamlamaya devam ederken bunu kaçırmak istemiyordu.. Bir şeyler atıştırıp yeniden bilgisayarın başına oturdu ve öğlene kadar aralıksız yazdı.

Öğleden sonra işlerini halledip ona kahveye gelen Çağla yazdığı yeni sayfaların sayısını görünce gözlerine inanamadı, “Ne ara yazdın bunca şeyi?” dedi şaşkınlıkla, “Sanırım bu defa hepsini birden okuyamayacağım, sen en iyisi bana mail at gece Ayşen’i yatırırken okuyayım telefonumdan!”

“Tamam!” dedi Defne, uzun zamandır ilk kez kendi ile gurur duyuyordu.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s