Günlük – Bölüm 10

“Oraya gelip seninle yüz yüze konuşmak istiyorum. Seni çok özledim” dedi Mithat sevgi dolu bir sesle.

Defne’nin iç sesinin “Ben seni hiç özlemedim!” diye yanıtladığını bilmiyordu o arada, “Buraya gelmenin iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum!” dedi Defne.

“Konuşmamız gerek biliyorsun. Bu geçen üç ay düşüneceğine söz vermiştin!”

“Evet verdim biliyorum.”

“Ve?”

“Düşündüm”

“Defne benimle oyun mu oynuyorsun. Bak seni üzecek şeyler yaptım biliyorum ama inan ben de sarsıldım. İnsanın sevdiği birinin başına gelenler onu da yıpratıyor. Olanlara seyirci kalmak, sevdiğin kadının çaresizce sürüklenişini izlemek benim için çok zordu. Belki daha fazla üzülmemek için kendimi sana kapatmayı seçtim şuursuzca, bencil davrandım. Bunun sana zarar vereceğini düşünemedim. Daha önce böyle bir şey başıma hiç gelmemişti biliyorsun. İnsan baskı altında hatalar yapabilir!”

“Bu üç ay boyunca şunu düşündüm. Bu olanlar senin başına gelmiş olsaydı, senin iyi olman ve sinirlerinin daha fazla bozulmaması için seni sürekli değerli hissettirmeye çalışır ve neredeyse fısıltıyla konuşurdum”

“Bunu bilemezsin! Sen kendinde değilken benim neler yaptığımı bilemezsin!”

“İyi olmama, iyi olduğuma inanmama izin vermedin Mithat!”

“İyi olmadığın için, seni korumak istediğim için!”

“Peki üç aydır neden çok daha iyiyim söylesene!”

“Çünkü kardeşin seni iyi olduğuna inandırıyor. Benim gibi gerçekleri söylemiyor ve sen de ona inanmayı seçiyorsun!”

“Hayır!”

“Evet! O sana iyi olduğunu söylüyor, anlıyorum bunu seni sevdiği için yapıyor ama yakında ikinizde bunun doğru olmadığını göreceksiniz. Burada benim yanımda güvendesin Defne, seni koruyorum!”

“Kimden?”

“Senden…”

“Sana gerçekten inanamıyorum Mithat!”

“Defne, daha kötüye gidiyorsun demiyorum ama henüz o olaydan önceki geceki gibi değilsin hayatım, bunu kendinde fark ediyor olmalısın. Benim yanımda iyi oldun, benim yanımda buraya kadar ilerledin. Şimdi oraya gidip de iyi olduğuna mı inanacaksın! Bütün bu aşamalarda kim vardı yanında söylesene! Her şeyi hatırlamıyorsun biliyorsun. Hafızan yerinde değil!”

“Hafızam gayet yerinde benim!”

“Neden o geceyi hatırlamıyorsun öyleyse, o geceyi ve sonrasındaki bir kaç günü? Kendini o halde gördün mü sen? Çağla gördü mü? Görmediği için iyi olduğunu sanıyor. O yıllardır senden uzakta yaşadı. Seni benim kadar tanıması mümkün bile değil! Lütfen geri gel, bunu birlikte atlatmamıza izin ver!”

“Neden burada atlatamayım söylesene? Diyelim sen haklısın ve ben hâlâ hastayım! Neden senin yanından başka yerde iyi olamayacağımı düşünüyorsun!”

“İlk sebebi, ben öncesinde, olay anında ve sonrasında senin yanındaydım. Senin ve hastalığının yaşam seyrini benden iyi kimse bilemez ve takip edemez. Neye ihtiyacın olduğunu bunca zamandır ben takip ettim ve senin daha iyiye gitmene o beğenmediğin hallerim neden oldu. İkinci sebebi seni seviyorum ve kimsenin seni benim sevdiğim gibi sevemeyeceğinden adım kadar eminim. Kız kardeşinin bile. Onun sevgisini verebileceği bir ailesi var, sorumlulukları var, benimse tek ilgi alanım, tek ailem sensin!”

“Çağla yıllardır benim ne yaşadığımı, ne düşündüğümü, ne hissettiğimi biliyor ve inan senden daha iyi anlıyor!”

“Uzaktan!”

“Evet uzaktan ama içten!”

“Ben değil miyim Defne? Seni nelere inandırıyorlar orada? Ben senin düşmanın değilim. Kocanım! Hatasızım demiyorum, kendimi seni yerine tam koyamadım belki de, bunları konuşabiliriz. Yine deneyebiliriz öyle değil mi? Bana mutsuz olduğunu bile söylemeden çekip gittin. Bana hatalarımı görecek, onları düzeltecek hiç şans vermedin.”

“Fırsat bulduğunda neye dönüşebildiğini gördüm. Bu da bana yetti!”

“Neye dönüştüm? Allah aşkına! Sana zarar verecek ne yaptım, canını mı yaktım? Sana şiddet mi uyguladım? Seni bağladım, bir yerlere mi kapattım? Aç, açıkta mı bıraktım? Ne yaptım? Bunu yüz yüze geldiğimizde söyleyecektim ama madem böyle düşünüyorsun, şimdi söyleyeyim. Yayıncı arkadaşım kitabını çok beğendiğini söyledi. Eğer buraya gelirsen seninle yüz yüze tanışıp konuşmak istiyor. Sana tavsiyeleri olacakmış!”

Defne donup kaldı bir anda, “Yayıncı arkadaşın mı?”

“Evet! Yoksa onu da mı unuttun Defne! Hatırlamıyor musun? Defterini bana verdin. Ben sana onu yayıncı arkadaşıma vereceğimi söyledim ve verdim! Karıcığım beni korkutuyorsun artık!”

“Elbette bunları hatırlıyorum Mithat!’ diye gürledi Defne sesini kontrol edememişti.

“Tamam, lütfen, derin nefesler al! Bunu şimdi konuşmak zorunda değiliz! Yanında hiç ilaç var mı? Çağla’yı çağır istersen!”

“Kitabın adı neydi Mithat?”

“Ne?”

“Arkadaşına verdiğin o defterin içindeki kitabın adı neydi?”

“Ben! On okumadım biliyorsun!”

“Lütfen arkadaşını ara ve defterin açınca ilk sayfasında yazan kitabın adını sana söylemesini iste, hatta o sayfanın fotoğrafını çekip sana atsın, sen de bana at olur mu?”

“Karıcığım kitabının adını hatırlamıyor musun? Defne beni gerçekten korkutuyorsun sen?”

“Hatırlamıyorum!” dedi Defne alaycı bir sesle, “Eğer o sayfanın fotoğrafını bana yollarsan seninle yüz yüze konuşmayı kabul edeceğim.”

“Şaka mı yapıyorsun?”

“Hayır çok ciddiyim!”

“Konu bu mu yani? Ben evliliğimizi kurtarmaya çalışırken konu kitabın adı mı?”

“Evet”

“Saat geç oldu şu anda onu arayamam biliyorsun değil mi?”

“Yarın sabah ararsın, acelemiz yok!”

“Yarın Çağla’yı arayıp ona senin iyi olmadığını söyleyeceğim!”

“Mithat! O fotoğrafı bana atmazsan bir daha beni asla göremezsin!” diyerek telefonu kocasının suratına kapattı Defne.

Mithat telefon elinde öylece kalakalmıştı, “Lanet olsun Defne!” dedi sinirle ve kanepeye fırlattı telefonu.

Defne’nin sinirden elleri titriyordu. Bu kadar yalancı bir adamla mı evliydi bunca zamandır. Eğer dediği gibiyse, Çağla onun hastalığına sırf eniştesini sevmiyor diye çanak tutuyorsa, Defne gerçekten olayları unutuyor veya farklı hatırlıyorsa ve doğruyu söyleyen ve dediği gibi iyi niyetli olan Mithat’sa o defterin fotoğrafını atabiliyor olmalıydı. Yayıncı arkadaşının çok beğendiği kitabını satır satır elleriyle yazdığı o defterin ilk sayfasında kocaman harflerle, kitabına verdiği isim yazıyordu, “GÜNLÜK”

Ertesi gün öğlene doğru kocasından bir mesaj geldi, fotoğraf olmadığından yüzde yüz emin olsa da yine de korkarak açtı mesajı. Eğer o defterin ilk sayfasının fotoğrafı ise gelen, hemen o gün geri döneceğine kendi kendine söz vermişti.

“Yayıncı arkadaşımı aradım, ancak karısı ile uzun bir tatile çıktığını ve defterin evde olduğunu söyledi. Eve döndüklerinde bana fotoğrafı gönderecek ben de sana yollayacağım!”

“Ya tabi!” dedi Defne kendi kendine gülerek, rahatlamıştı. Defter onda veya yayıncıda değildi çünkü onu attığını görmüştü.

“Bekliyorum!” yazdı kocasına.

“Defter gelene kadar konuşamaz mıyız?”

“Hayır!” yazdı tuşları döver gibi.

“Nasıl istersen ama senden vazgeçmiyorum” diye cevap geldi Mithat’tan bu yazışmanın bir sonu gelmeyeceğini düşündüğü için başka bir şey yazmadı.

O gün Ayşegül’ün okulunda veli toplantısı olduğu için Çağla okula gidecekti. Kahvaltısını kendi başına edeceği için mutfağa gidip çayın altını yaktı. Yüzündeki zafer kazanmış ifadesini silemiyordu.

“Ben deli değilim göreceksin!” dedi kendi kendine hırsla, “O adını bile bilmediğin kitabı yeniden yazıp bitireceğim ve sen okumak için ancak raflardan almak zorunda kalacak, beni de ancak o kitabın arka kapağındaki fotoğrafımdan görebileceksin!”

Kendini Mithat’ı uzaktan izlediği bir anda hayal etti birden. Mithat yüzünden mutsuz, şaşkın ve afallamış bir halde raftan aldığı kitabın kapağına bakıyordu. Hatırlamadığı o ismin evliliğini nasıl bitirdiğini düşünüyordu muhtemelen. Başaracağına inanmadığı karısının başarısının adıydı o kitabın kapağında yazan kelime. O kitabı her gördüğünde, o kelimeyi her duyduğunda artık bunları hatırlayacaktı.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s