“Burada olduğumu tahmin edecek!” dedi Defne Ayşen masadan kalkıp oyuncaklarına yönelince.
“Bu neyi değiştirir ki? Ona dönmek istemiyorsun değil mi?”
“Hayır! Hayır artık istemiyorum. Aslına bakarsan onun da beni sevdiğini sanmıyorum artık ama o.. O biraz hırslı biri biliyorsun!”
“Ondan korkmayı bırakmalısın, burada bizimlesin ve o sana bir şey yapmayacaktır. Evet kibirli, bencil bir adam ama sana zarar verecek olsaydı şimdiye kadar zaten verirdi. Sana hiç vurdu mu?”
“Hayır asla!”
“Gördün mü şiddet onun tarzı değil!”
“En azından o konuda beni hayal kırıklığına uğratmadı. O talihsiz kriz olmasaydı evliliğimiz çok güzel olabilirdi!”
“Defne bu krizi sen istemedin öyle değil mi? Ayrıca onun başına da gelebilirdi. Onun eksiği sana yardım etmeyi seçmemiş olması oldu”
“Evet, nedense iyileşmemiş istemiyor gibiydi daha çok Zaman zaman ben de böyle hissettim”
“Belki de senin zayıf olman onun içindeki güçlü olma isteğini uyandırdı ve senin üzerinde kurduğu hakimiyetten zevk almaya başladı. Bilemeyiz. Tıpkı senin o krizi neden geçirdiğini bilmediğimiz gibi. Bunu hep merak ettim, insan bir kabus sonrası bu kadar kendini yitirebilir mi?”
“Bir bilsem, belki o zaman bir daha olmayacağına da inanabilirdim”
“Bir daha olmayacak!”
“Çağla, senin çocuklarının yanında olması ihtimali beni çok korkutuyor!” dedi Defne fısıldayarak.
Çağla sevgiyle gülümsedi ablasına, “Sen bir daha o krizi geçirmeyeceksin, artık korkmayı bırak lütfen, bu korku kültürü sana kocanın aşıladığı bir ruh hali! Senin ürkek, hayattan umudunu kesmiş birine dönüştürmek için elinden geleni yaptı. Arıyor mu?”
“Evet aradı dün ama açmadım tabi ki, seni de arayacaktır!”
“Aradı!” dedi Çağla bunu saklamanın bir anlamı olmadığını düşünmüştü.
“Aradı mı?” dedi Defne endişeli bir merakla, “Ne söyledi peki?”
“Seni hafta sonu gelip almak istediğini söyledi.”
“Sen ne dedin?”
“Bunu yapmamasını!”
“Ya gelirse?”
“Defne o senin kocan, bir insan, bu kadar korkma lütfen. İstediğin zaman onu arayıp geri dönmek istemediğini söyleyebilirsin. Böyle kaçarak ve korkarak yaşayamazsın zaten. Bunu ikiniz aranızda çözeceksiniz!”
“Evet doğru söylüyorsun! Ona kendim söylemeliyim.”
“Evet onu ara ve konuş istersen, bekleyerek ve erteleyerek kaygın artacak sadece, hiç değilse onun ne düşündüğünü de öğrenmiş olursun”
“Tamam!” dedi Defne düşünceli bir sesle
“Haydi şimdi kahvelerimizi içip kitabından bahsedelim! Ayşegül ile konuştum, diz üstü bilgisayarı senin dairene koyacağız!”
“Ablam kabul etmedi!” dedi Ayşen hemen oyunu bırakıp, her çocuk gibi gözü oyunda olsa da aklı konuşulanlardaydı.
“Ablandan izin almadık küçük hanım!” dedi annesi gülerek, “Teyzene bir bilgisayar alınana kadar herkes ortak kullanacak!”
“Ayşegül’e lazım olmadığından emin misin?” dedi Defne yine fısıldayarak
“Orta birinci sınıfta mı?” dedi Çağla gülerek.
Böylece iki kardeş bir sürü konudan konuştular saatlerce, yüz yüze sohbet ikisine de telefondakinden daha iyi gelmişti. Öğleden sonra Çağla okuldan kızını alıp, işlerini yapacağından, Defne’de aşağı indi. Buraları öğrendikten sonra Ayşegül’ü okuldan o alıp gelebilecekti.
Çıkarken şarjda bıraktığı telefonuna baktı, Mithat’tan beş tane mesaj bir tane cevapsız arama gelmişti. Açıp mesajları okudu.
“Konuşmalıyız” diyordu Mithat’ta, derin bir nefes alıp kocasını aradı.
“Defne! Sonunda!” dedi Mithat telefonu açar açmaz, “Ne yaptığını sanıyorsun söylesene!”
“Mithat üzgünüm. Böyle olmasını istemezdim”
“Üzgün müsün? Hiç bir şey söylemeden çekip gittin? Başına bir şey geldiğini sandım. O krizlerden biri daha geldi sandım Defne!”
“Ben iyiyim, sandığından da iyiyim hatta, sorun da bu zaten!”
“Anlamıyorum!” dedi Mithat
“Benim iyi olduğumu anlamıyorsun Mithat! Eskisi gibi olmama izin vermiyorsun. Korumaya çalışıyorsun belki anlıyorum ama bunu beni yok ederek yapamazsın öyle değil mi? Bana değersiz hissettirerek!”
“Seni değersiz hissettirmek mi?” dedi Mithat hayretle, “Senin bu gidişin bana çok mu değerli hissettirdi sanıyorsun? Yüz yüze konuşma gereği bile duymadan çekip gitmen bu evliliği daha mı değerli yaptı söylesene?”
“Haklısın. Belki yüz yüze konuşmalıydım önce ama artık olan oldu. Birbirimizi daha fazla üzmeyelim ve değersiz hissettirmeyelim”
“Ne kadar kalacaksın orada? Geleyim konuşalım!”
“Buraya yerleşeceğim Mithat, geri gelmeyi düşünmüyorum.”
“Yok artık! Biraz dinlen bence, acele karar verme! Bir kaç gün dinlen. Sonra yine konuşuruz! Tamam mı?”
“Bir şeyin değişeceğini sanmıyorum”
“Sağlıklı düşünemiyorsun Defne, seni korumak için yaptığım her şeyi de sağlıklı düşünemediğin için düşmanca algılamışsın belli ki! İlaçlara yeniden başlamalısın belki de!”
“Hayır!” dedi Defne isyan eder bir sesle, “Hayır! Anlamadığın bu işte, o ilaçlara ihtiyacım yok artık benim. Zaman geçsin istiyorsan geçsin! Bir şey değişmeyecek!”
“Değişecek, inanıyorum. Sen orada yapamazsın. O kriz seni orada yakalarsa ne yapacaksın? Nereye kaçacaksın. O insanların hayatlarına bunu dahil ettiğin için mutlu olacak mısın? Çağla da benim gibi seni korumak istediğinde onun iyi niyetini farklı algılayacak mısın?”
“Mithat lütfen!”
“Tamam, gelmeyeceğim!” dedi Mithat, teslim olarak, “Gelmiyorum ama sen de bana yanlış bir karar vermeden önce düşüneceğine söz vereceksin tamam mı? En azından bu kadarını yapabilirsin değil mi?”
“Tamam!” dedi Defne sakin bir sesle, “Bana biraz zaman ver her şeyi yeniden düşüneceğim söz veriyorum.”
“Ne kadar?”
“Ne ne kadar?”
“Zaman ne kadar zaman istiyorsun?”
“Bilmiyorum!”
“Üç ay! Üç ay sonra yeniden konuşalım ne dersin? O zamana kadar seni hiç rahatsız etmeyeceğim söz veriyorum!”
“Üç ay! Tamam!”
“Anlaştık. Bir şeye ihtiyacın olursa ara!”
“Olur ararım!”
“Görüşürüz!” diyerek kırgın bir sesle kapattı Mithat telefonu. Defne onu ikna edememiş olsa da kendini daha iyi hissetmişti. Artık orada değildi, boşanmak için acele etmesine gerek yoktu. Üç ay düşünmek için uzun bir zamandı, buraya alışmak için de. Çağla’yı o akşam ailesi ile yalnız bırakmak için yukarı çıkıp olanları anlatmadı. Ertesi sabah Ayşen zor yetişen boyuyla zile asıldığında, o çoktan giyinip hazırlanmıştı.
“Üç ay makul bir süre, uzakta düşünmek sana daha iyi gelecek. Hiç değilse sen de kendine zaman tanımış olur kararından pişmanlık duymazsın böylece!”
“Evet!” dedi Defne, “Onun da düşünmek için zamanı olacak!”
“Doğru! Bence hemen çalışmaya başlamalısın. Kitabın için yani. İstersen bu üç ay bir iş arama, kitabınla ve kendi düşüncelerinle baş başa geçir. Sonra kararına göre bakarız ne dersin?”
“Tamam, biriktirdiğim param var zaten, şimdilik idare edebilirim”
“Sen benim kardeşimsin, hiç bir şey için idare etmen gerekmez!”
“Hayır şimdi yeniyiz ama sen de günlük hayatına alıştığın gibi devam etmelisin. Her sabah ben sana kahvaltıya gelmeyeyim ayrıca, bir düzene koyayım sen de bana gel!”
“Çocukken oynadığımız evcilikler gibi değil mi?” dedi Çağla gülerek.
Defne’de güldü oyunlarını hatırlayınca, “Evet aynen öyle!”
O akşam diz üstü bilgisayar Defne’ye teslim edildi. Ayşegül bundan hiç memnun olmasa da henüz yeterince yakın olamadıkları teyzesine bir şey diyemiyordu. Sadece hafta sonları geri alabilecekler ama gece yatmadan geri teyzelerine vereceklerdi. Defne ilk kopyayı hazırlarken aldığı not kağıtlarını da toplayıp getirmişti. İlk olarak onları yatağın üzerine yayın hepsini tek tek incelemek ve yeni notlar alarak başladı. Şimdilik Mithat ile ilgili bir şey düşünmek istemiyordu.
(devam edecek)