Çağla yıllardır ancak telefonda ilaç olabildiği ablasını kanlı canlı karşısında görünce sımsıkı sarıldı.
“Bezen kendime senin gerçek olup olmadığını soracak kadar çok şey yaşadım!” dedi Defne ona sımsıkı sarılarak karşılık verirken.
Küçük kızı Ayşen ile birlikte ablasını otogardan alıp doğrudan evlerine götürmüştü Çağla onca yoldan sonra yorgun olan Defne’nin de bundan farklı bir isteği de yoktu zaten. Ayşen teyzesini ancak bebekken gördüğü için tanıyamamış annesinin elini sımsıkı tutarak merakla onu incelemişti yol boyunca, ödevleri olduğu için teyzesini karşılamaya gelemeyen Ayşegül ise onları evde bekliyordu merakla.
Çağla ablası gelecek diye hazırladığı yemekleri dolaba dizmiş, kızına da onlar gelir gelmez ısıtması için de talimat vermişti çıkarken.
“Ertuğrul’da birazdan gelir, yemeğimizi yiyelim, sonra iner dinlenirsin” demişti eve geldiklerinde. Çocukların yanında hiç bir şey sormamıştı ablasına, ne de olsa çocuktu onlar, buralarda Mithat’ı tanıyıp bilen olmasa da en az şeyi bilmelerinin iyi olacağını düşünecek kadar temkinliydi.
Defne onca saat yolculuktan sonra hâlâ kaçıp kurtulduğu düşüncesine hakim değil Çağla ne derse onu yapıyordu robot gibi. Beyni yol boyunca olup biteni düşünmekten bitap düşmüş, bunun bir kaçış yolculuğu olduğunu bile unutturmuştu neredeyse.
Bir anda karşısında merakla onu inceleyen yeğenlerini görünce o da heyecanlanmış ve mutlu olmuştu. Ayşegül yine biraz bilse de Ayşen’in teyzesi hakkında bir fikri olmadığından gözlerini hiç ayırmadan sürekli onu izliyordu.
“Burada olduğuma bile inanamıyorum!” demişti Defne kardeşinin peşi sıra içeri girerken.
“İnan ben de inanamıyorum!”
Ertuğrul tam olarak detayları bilmese de yine de Defne’nin gelmesinden duyduğu memnuniyeti belli edecek kadar nazikti. Defne, o daha içeri girer girmez yeğenlerinin sevgiyle onun boynuna atılmasından çok etkilenmişti. Çağla ve Defne’de aynı yeğenleri gibi babalarının gelmelerini heyecanla beklerlerdi. Tabi onların babası Ertuğrul kadar kızlarına sevgi gösteriyor olmasa da yine de ciddiyetinin altına gizleyerek onları sevdiğini hissettirmekten geri durmazdı. Çağla, ablasının zor süreçler geçirdiğini ve biraz olsun dinlenmek için yanlarına geldiğini açıklamıştı Ertuğrul’a o da karısına ve ailesinden olan ablasına saygı duyduğundan çok da kurcalamamıştı olanları. Alt kat zaten boş durduğundan, ailesinden birinin yanında olmasının karısına da iyi geleceğini düşünmüştü.
Defne daha ilk günden ablasını çok yormamak için yemekten hemen sonra onun aşağı inip, kalacağı yeri görmesi, yerleşmesi ve tabi ki dinlenmesi için fırsat tanımıştı. Defne bu güzel aile ile yediği yemekten sonra kendini daha ilk günden güvende hissettiği bir oda bir salon evinde dinlenmeye çekilmişti. Uzun süredir ilk kez Mithat’ın her akşam geldiği o rutin hayatından uzak farklı bir gün geçirmişti.
Defne kardeşi ve ailesinin yanında mutlu bir akşam geçirirken, eve her zaman ki gibi geç gelen Mithat, daha kapıyı çalmadan karanlık evin camlarına bakınca bir terslik olduğunu anlamıştı. Kapının açılması için bir kez zile basmış, sonra sabrını yenemeyip, anahtarı ile açıp karalık eve girmişti. Karısının kaçıp gideceği hiç aklına gelmediği için uyuyup kaldığına kanaat getirip bir kaç kez seslendikten sonra yatağın üzerindeki notu bulmuş, okuduklarına inanamadığı içinde hemen karısının numarasını çevirmişti. O sırada aşağı bundan sonra yaşayacağı eve inmiş olan Defne, telefonunda Mithat’ın numarasını görünce bir an için paniğe kapılsa da, meşgule atacak cesareti kendinde bulduktan sonra, devam eden aralamaları en azından o akşam duymamak için telefonunu kapatmıştı. Bunu yapmak bile içindeki özgüveni yükseltmiş, yolun ve bir gece önceki uykusuzluğun verdiği yorgunlukla, evi bile incelemeden derin bir uykuya dalmıştı.
Ertesi sabah Ayşen’in ısrarla bastığı zille gözlerini açıp, bir an için nerede olduğunu algılayamamış, sonrasında, çalmaya devam eden zili susturmak için kapıya yönelmişti. Kapıyı açıp karşısında bir karış boyu ve meraklı bakışları ile Ayşen’i görünce, elinde olmadan gülmeye başlamıştı. Ayşen bu gülüşü üzerine alındığı için suratını asmış, sonra teyzesi onu içeri alıp biraz sohbet edince de unutuvermişti.
“Annem kahvaltıya bekliyor!” diye de son anda asıl gelme amacını hatırlayıp söyledikten sonra teyzesinin çantasını açıp, üzerine temiz kıyafetler giymesini merakla seyredip, sonra da elinden tutup birlikte yukarı çıkmışlardı. Çağla kocasını işe büyük kızı Ayşegül’ü de okula uğurladıktan sonra ablası ile uzun uzun ve tabi ki yüz yüze sohbet edecekleri kahvaltıyı hazırlayıp, Ayşen’i teyzesini çağırmak için aşağı yollamıştı.
Bu arada karısının evden gitmiş olduğunu bir türlü kabul etmek istemeyen Mithat bir süre ona telefonla ulaşmayı denedikten sonra salona geçip, boş boş etrafına bakıp, ne yapacağına karar vermeye çalışmıştı. İlk şoku zor atlattığı için Çağla’nın yanına gitmiş olacağı hemen aklına gelmemişti. Emlakçılarla iş birliği yapıp onlarla bir yerlere sığındığını düşünmüş etrafa rezil olmamak içinse temkinli davranmaya karar vermişti. Defne gibi zayıf birinin korkup, kısa zamanda ortaya çıkacağını sanıyordu ama sabah olduğunda gözüne damla uyku girmemiş ve hâlâ nasıl bir tavır alması gerektiğine karar vermemiş durumdaydı. Nihayet sabah olduğunda giyinip doğru emlakçıya gitmiş, onların Defne’nin tuhaf davranmaya başlamasının ardından bir daha gelmediğini söylemeleri üzerine iyice endişelenmişti.
“Sabah geldiğinde tuhaftı zaten!” demişti Nurten kocasının endişeli yüz ifadesini görünce. Evi terk edip gitmiş demeye cesaret edemeyen Mithat, karısını iyi görmediğini ve uzun zamandan sonra onu bu hale getirenin ne olduğunu merak ettiği için gelip sorduğunu söylemişti. Nasılsa mahallede herkes, sinir krizi geçiren ve intihar girişiminde bulunan Defne’yi ve onu ne pahasına olursa olsun terk etmeyip, sahip çıkan kocasını biliyordu.
“Size de bir şey söylemedi mi?” dedi İhsan, kaygı dolu gözüken Mithat’a
“Hayır sadece yorgun olduğunu söyleyip, yataktan çıkmadı” diye yanıtladı Mithat onların bir şeyden haberleri olmadığını anlayınca, şimdi karısının onu terk ettiğinin mahallede duyulmasına hazır değildi. Defne’nin de uzun süre bunu devam ettirecek kadar da cesur olduğunu sanmıyordu. Emlakçılarla iş birliği yapmadığına göre gidebileceği tek bir yer vardı, kardeşi. Yıllardır onlarla görüşmüyor olsalar bile Çağla’nın ablasını sürekli aradığını ve ikisinin dertleştiklerini biliyordu. Biliyordu ama sonunda bir gün Defne’nin gidebilecek cesareti göstereceği hiç aklına gelmemişti.
Defne ile kahvaltılarını ederken Çağla yıllar sonra eniştesinin onu aradığını görünce kısa bir tereddütten sonra masadan kalkıp telefonu açtı. Telefonu kapatmanın ya da Çağla’nın orada olmasını reddetmenin bir anlamı yoktu.
“Günaydın enişte!” dedi olağan bir sesle.
“Günaydın!” diye yanıtladı Mithat, bir yandan Defne orada değilse diye tereddüt ediyordu ama başka nereye gidebilirdi ki? “Defne?” dedi endişeli bir ses tonuyla ama Çağla’da ses çıkmayınca, “Bir not bırakmış” diyebildi.
“Karın burada enişte, gayet iyi! Merak etmene gerek yok!” dedi Çağla.
“Neler oluyor? Defne neden orada?” diye sordu Mithat bu kez sitemle ama temkini de elde bırakmamaya gayret ediyordu.
“Sana bir not bıraktığını kendin söyledin!”
“Evet! Evet bırakmış ama ablanın sağlıklı bir ruh hali ile düşünemediğini sen de biliyorsun! Bir kaç gün orada dinlensin. Hafta sonu gelip alırım.”
“Enişte ablamın bunu istediğini sanmıyorum. O kendini biraz toparlayınca seni arar konuşursunuz. O zamana değin gelmen pek hayırlı olmaz!”
“Onu benden çalamazsınız!” dedi Mithat gergin bir sesle bu defa.
“Kimse onu senden çalmıyor. Seni bırakmak onun kararı!” diye yanıtladı Çağla ve Mithat cevap vermeden telefonu kapattı.
Yeniden kahvaltı masasına dönen Çağla arayanın kocası olduğunu ablasına hemen söylemedi.
(devam edecek)