Şadiye hanımın gece biraz tansiyonu yükseldiği için ameliyatı ertesi güne erteledi doktoru.
“Olur böyle şeyler merak etmeyin!” dedi Naime hanımlara da. Naime hanım annesi hastanede yalnız kalıp kurduğu için tansiyonun yükseldiğine karar verdiği için gece annesi kalmakta ısrarcı oldu bu defa. Kızı o kadar ısrar edince de Şadiye hanım karşı koyamadı. Şadiye hanımsız bir gece daha geçirdiler evde, bu defa Cüneyt’te gelemeyince ev iyice sessiz olmuştu. Kudret gelip Melike’yi aldıktan sonra, diğer kadın da odasına çekilince son bir haftadır evde yaşanılan hareket yerini tuhaf bir boşluğa bırakmıştı sanki. Şadiye hanım olmadığı için Ayşe Hüseyin’i onun odasına yollamıyordu. Kendi odalarında da televizyon olduğu için konsolu oraya taşıdılar. Çocuk bir süredir hep onlarla oynamaya alıştığından ve Ayşe’nin de yapacak daha iyi bir işi olmadığından birlikte oyun oynayarak oyalandılar. Hüseyin zaten hasta olduğu için hastaneye Şadiye hanımı görmeye gidemiyordu, Ayşe’de hem onu bırakıp gitmek istemiyor, hem de Şadiye hanım ikisinin de gelmesini istemiyordu. Ertesi gün öğlene doğru Melike gelip Şadiye hanımı ameliyata altıklarını haber verince Ayşe ile Hüseyin birbirlerine sarıldılar ve onun iyi olup bir ana önce evine dönmesi için dua ettiler. Yaşı ileri olduğu ve aylardır oyalanıp durduğu için ameliyatın riski de biraz artmıştı. Doktor her ameliyatın riski olduğunu söylüyordu, en basitin bile. Sonuçta narkoz almak zaten başlı başına bir riskti. Neredeyse üç saat süren ameliyatın ardından Şadiye hanımı kimseye göstermeden yoğun bakıma aldılar. En azından ameliyat odasından sağ çıktığı için herkes derin bir “Oh!” çekti. Doktor yirmi dört saat yoğun bakımda kalacağını söyledi. Ameliyat kötü geçmemişti.
“Kötü geçmedi de ne demek?” dedi Ayşe Cüneyt’e telefonda, “İyi geçti demek değil mi?”
“Bilmiyorum ama ben olumsuz düşünmedim açıkçası, Şadiye hanım güçlüdür, emimin atlatacak!”
“Umarım onu çok merak ediyoruz!”
“Sizinle de ilgilenemedim ama bu gün uğrayacağım, istediğiniz bir şey var mı?”
“Hayır teşekkür ederiz. Lütfen işlerinize bakın, biz gayet iyiyiz!”
“Olur mu anneanneme Hüseyin ile oynayacağıma söz verdim!” dedi Cüneyt. O sırada telefonun açık hoparlöründen konuşmalarını dinleyen Hüseyin, “Yaşa Cüneyt ağabey!” diye bağırdı cılız sesiyle.
“Abla sizin film işi ne oldu artık hiç bahsetmiyorsunuz?” diye sordu ablasına telefonu kapattıktan sonra.
“Ya evet ama yönetmen yurt dışına gitti bir festival için o yüzden beklemedeyiz!”
“Aslında hazır bir aradayken çalışabilirsiniz değil mi? Nasılsa biliyorsunuz ne oynayacağınızı!”
“Doğru ama sence Şadiye teyze hastanedeyken Cüneyt ağabeyinin aklını rolüne vermesi mümkün mü?”
“Haklısın!” dedi çocuk kaşlarını kaldırarak, “Peki onun rolünü ben oynasam! Yani senin çalışabilmen için diyorum!”
“Bak sen! Jön mü olmak istiyorsun?” dedi Ayşe gülerek.
“Cüneyt ağabey kadar yakışıklı değilim ama rol yapabilirim.”
“Canım benim tamam bir ara deneriz!” dedi Ayşe, o sırada yanlarına gelen Melike’de duymuştu konuşmaların bir kısmını.
“Nayır n’olamaz! Bensiz bir film çekilemez! Beni de oynatın!” dedi abartılı bir tonlamayla. Gün içinde o da gelip Hüseyin ile sohbet ediyordu. Şadiye hanım da olmayınca evde konuşacak kimse kalmadığından canı sıkılıyordu. Hastaneye gidip yanında kalmayı istemişti ama Şadiye hanım onu Ayşe ve Hüseyin’e bakmakla görevlendirmişti. Çocuğun sağlıklı beslenmesi için sevdiği şeylerden hariç güzel yemekler de pişirilecekti.
Sonunda Şadiye hanımı odaya aldıkları haberi gelince, Naime hanım ve Cüneyt onu görmeye koştular. Henüz yorgun olduğundan çok konuşamıyordu ama kendini iyi hissettiğini söylüyordu. Evi görüntülü arayıp, onlarla da karşılıklı görüşmesini sağladılar. Melike’nin böylesi içine sinmediği için evdeki mesai bitince Kudret ile Melike’de onu görmeye gitti ama sadece kapıdan bakmalarına izin verdiler. Henüz sürekli ziyaretçilerle yorulacak kadar iyi değildi.
“Şadiye teyze ne zaman geleceksin?” diye soruyordu Hüseyin her görüntülü konuştuklarında, o da “Yakında!” diye cevap veriyordu. Değerleri ameliyattan sonra tam istedikleri seviyelere gelmediği için doktorları planladıklarından daha uzun kalabileceğini söylemişlerdi. Şadiye hanım da kendini pek iyi hissetmiyordu ama geçirdiği ameliyatın onu sarstığını biliyordu. Bir hafta da böylece geçip gitti ama hâlâ Şadiye hanımın eve ne zaman dönebileceği belli değildi. O da çok sıkıldığı için tedavisinin en azından evde yapılmasını istiyordu ama evde gerekli koşulları sağlayamayacakları için doktorları kabul etmiyorlardı.
Bu arada Hüseyin’de bir gün önceyi tamamen yatakta geçirmişti. Ayşe Melike hanıma yardım ederken o da açık bulduğu kapıdan çıkıp, sırtında pijaması ile bahçeye giren yavru köpeklerle oynamıştı. Hava çok soğuk olmasa da hasta bir çocuk için pijamayla gezecek kadar da iyi değildi. O gece hafif ateşi çıkınca Ayşe paniğe kapılmış, Cüneyt hemen gelip onu doktora götürmüştü. Üşütmüştü ama direnci zayıf bir çocuk olduğundan bu hafif üşütme yüzünden yatağa düşmüştü. Doktorların ona verdiği süre de neredeyse dolmak üzere olduğu için Ayşe hastanede o muayene olurken sürekli ağlamış, çocuk görmesin diye Cüneyt ona dışarıda beklemesini söylemişti. Verilen ağrı kesicilerle eve gelip hemen uyuyunca da kalıp Ayşe’yi sakinleştirmeye çalışmıştı.
“Bununla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum” demişti Ayşe, “Yani ona bakıp, belki bir kaç saat sonra, belki bir kaç gün sonra olmayacağını bilmek beni mahvediyor!”
Bu şekilde düşünmek Cüneyt’i de mahvediyordu. Anneannesi için de Hüseyin için de aynı şeyi hissediyordu ama Hüseyin’in henüz bir çocuk olması işi daha da zorlaştırıyordu.
“Bazen sadece yaşamak zorundayızdır!” diyebilmişti sadece, “Hayat böyle bir şey, yaşa ve devam et!”
Şadiye hanıma Hüseyin’in hasta olduğunu söylememişlerdi. Ayşe’yi konuşarak oyaladığı için çocuğun tek başına bahçeye çıktığını düşünen Melike’de kendini suçluyordu.
“Evin içinde el kadar hasta bir çocuğa sahip çıkamadık!” diye dert yandı durdu kocasına.
O akşam Şadiye hanımın yeniden yoğun bakıma alındığı haberi gelince, herkesin morali iyice alt üst oldu. Akciğerlerine pıhtı atmıştı. Gereken müdahale hemen yapılmıştı ama toparlayana kadar yoğun bakımda kalması gerekiyordu.
Naime hanım ve Cüneyt o akşam gelip Ayşe ve Hüseyin’in yanında kalmaya karar verdiler. Hepsinin canı sıkkın olduğundan hiç değilse Hüseyin’in yanında kalıp bir ihtiyacı olursa ona yardım edebileceklerine karar vermişlerdi ana oğul. Ayşe’de Şadiye hanımın yeniden yoğun bakıma alınmasına ve kardeşinin haline çok üzüldüğü için onların gelmesine memnun oldu. Hepsi birlikte geç saate kadar oturdular, çoğunlukla sessizlik içinde dursalar da birbirlerinin varlığından güç aldılar. Hüseyin ablasının kucağında uyudu, odasına çıkmak istemediği için.
“Sence o iyi mi?” dedi Cüneyt çocuğu ablasının kucağından alıp, yukarı odalarına çıkarırken.
Ayşe umutsuzca başını iki yana salladı. Bu üşütme sanki çocuğun kalan tüm yaşam enerjisini de alıp götürmüş gibi duruyordu. Cüneyt onu yerine yatırıp başını sevgiyle okşadı.
“En azından sen onun yanındasın!” dedi fısıldayarak.
“Şadiye hanım orada tek başına öyle değil mi?”
“Onu sevdiğimizi biliyor!”
“Evet!” dedi Ayşe ve yere oturup başını kardeşinin yatağına dayadı ve onun solgun yüzünü seyretmeye başladı. Cüneyt onları yalnız bırakmak için yavaşça çıktı kapıdan ve gidip annesinin yanına oturdu. Naime hanım da annesinin durumu için umutsuzdu.
“Dinlemedi, o ameliyatı çok önceden olması gerekiyordu” dedi durdu kendi kendine.
(devam edecek)