Film gibi – Bölüm 10

Kapı çalıp karşısında yine Şadiye hanımı görünce şaşkınlığını saklayamadı Ayşe, “Buyurun!” dedi kapıdan geri çekilerek.

“Yine geleceğimi söylemiştim!” dedi Şadiye hanım sanki yaptığı çok normalmiş gibi ve Ayşe’nin açtığı boşluktan girdi içeri, Ayşe elindeki kutuyu görünce anladı kadının kardeşine bir hediye getirdiğini, elinde olmadan gülümsedi.

Şadiye hanım Hüseyin’in kapısı kapalı görünce açıp girmedi bu kez, peşinden salona gelen Ayşe’ye sordu, “Uyuyor mu?”

“Hayır uyumuyor ama konsol ile çok oynadığı için yarım saat kitap okuması konusunda pazarlık yaptık! Ses gitmesin diye kapıyı kapattım!”

“Okuyor mu sence?” dedi Şadiye hanım gülerek.

“Sanmıyorum!” dedi Ayşe’de aynı alaycı gülümsemeyi tekrarlayarak.

“Gireyim o halde?”

“Buyurun!” dedi Ayşe.

Şadiye hanım kapıyı açıp içeri girince yatağın üzerine bıraktığı kitabı hızla eline aldı Hüseyin yeniden, tahmin ettikleri gibi okumuyordu. Ayşe’de biliyordu okumadığını, zaten okula çok gidemediği için okuması iyi değildi. Amacı bu saatten sonra ona kitap okutmak değildi elbette sadece konsolla çok yorulup kendini hırpaladığından kısa bir ara verip dinlensin, toparlansın istiyordu.

Şadiye hanım yakalandığı için gözleri kocaman açılmış kapıya bakan çocuğa içtenlikle gülümsedi, “Merak etme! Ablana söylemem!”

Hüseyin hemen bıraktı kitabı elinden ve kadının elindeki kutuya dikti gözlerini. Şadiye hanım da onu daha fazla merakta bırakmamak için yanına oturup, çocuğun kucağına bıraktı hediyesini.

“Benim için mi?” dedi Hüseyin açmaya hazırdı ama yine de son bir onay istemişti. Şadiye hanım başı ile onaylayınca hızlıca açtı hemen, “Abla! Bunu görme lazım!” diye bağırdı sonra, reklamlarda gördüğü ve hep sahip olmak istediği oyuncaklardan biriydi bu. Çocuk çığlık atınca, Ayşe hemen geldi yanlarına, onun yüzündeki sevinci gördüğünde gözleri doldu hemen.

“Harika bir hediyeymiş, teşekkür ettin mi?”

Hüseyin küçük ve zayıf kollarıyla sarıldı hemen Şadiye hanımın boynuna, kadıncağız onun rahat sarılması için eğildi iyice üzerine doğru, onun da gözleri dolduğundan saklamak için iyi bir pozisyondu bu. Yaşlılığı böyle durmasına çok izin vermediğinden doğruldu sonra, “Haydi sen oyuncağınla oyalan biraz ben de ablanla bir kahve içeyim olur mu?”

Hüseyin oyuncağı keşfe uğraşırken heyecanla salladı başını. Şadiye hanım da kapıyı kapatıp çıktı yanından, “Kahve istedim duymadın mı?” dedi gülümseyerek Ayşe’ye. Ayşe kardeşinin yüzündeki o kocaman sevinçten çok etkilendiğinden bir an için harekete geçememişti.

“Anladım, tabi hemen yaparım!” diyerek geçti mutfağa, Kudret’ten haber bekliyordu. O görevini tamamlayınca arayacak sonra buradan ayrılacaklardı. Ayşe kahveyi yapıp getirince, “Oyunculuk yaptığını söyledi kardeşin ? Anlatsana ne tür bir oyuncusun?” dedi hafif imalı bir şekilde.

“Bu uzun bir hikaye!” dedi Ayşe, “Şimdilik bir yere varacak bir iş değil!”

“Kardeşin bir filmde oynayacağını söyledi”

“Evet, şey! Onun hayal gücü de biraz çalışıyor tabi, bende üzülmesin diye hayallerini yıkmıyorum”

“Anladım!” dedi Şadiye hanım kahvesinden bir yudum çekerek, “Öyle bir proje yok yani”

“Hayır!” dedi Ayşe sıkılarak, “Bunu ona söylemezseniz sevinirim”

“Hayır tabi ki söylemem. Peki kızım sen hep evdesin, bu çocuk hasta. Yani yanlış anlama beni ama ne yiyip, ne içiyorsunuz?”

“Dedim ya biraz paramız var!”

“Hazıra dağ mı dayanır, nereye kadar bu böyle? Bir bakanınız var belli ki?”

“Bakanımız mı?”

“Destekçiniz yani?”

“Mahalleli yardım ediyor sağ olsunlar. Biliyorlar Hüseyin’in durumunu”

“Hüseyin’in durumu ne peki?”

Ayşe yine sıkıldığını ve konuşmak istemediğini belli eden kıpırdanmalar yapmaya başlayınca, “Anlat ki varsa bir faydamız yapalım!” dedi Şadiye hanım sonunda.

“Teşekkür ederiz ama yapabileceğiniz daha fazla bir şey yok! Hediye getirmiş zahmet etmişsiniz zaten!” diye yanıtladı Ayşe ve o sırada Kudret aradı Şadiye hanımı Kahveler de bitmişti zaten, Şadiye hanım vedalaşıp çıktı evden.

“Ne öğrendin?” dedi biner binmez

“Çocuk hasta!” dedi Kudret, suratı öyle asıktı ki, Şadiye hanım iyi şeyler duymayacağını anladı.

“Biliyoruz zaten o kısmı? Ne hastası?”

“Ölecekmiş?”

“Ne?”

“Doktorlar aylarla ölçülen bir ömür biçmişler zavallıya!”

Şadiye hanım elini kalbinin üzerine götürdü, “Allahım sen büyüksün!” dedi derin bir nefes alıp. Bir yandan arabayı sürüp, bir yandan dikiz aynasından kadına bakan Kudret paniğe kapıldı hemen, “Çekeyim mi arabayı kenara Şadiye teyze?”

“Yok oğlum yok, sür!” dedi kadıncağız zorla, başını dışarı çevirip yolu seyretmeye başladı hüzünle.

“Belliydi zaten!” diye mırıldandı.

“Az kalsın unutuyordum!” dedi Kudret sonra, o gün lokantada olanlar filmmiş.

“Film mi?”

“Evet, çocuklar için yapmışlar, Cüneyt bey de içeri giriverince, mecburen öyle sürmüş!” diyerek olanı biteni anlattı yol boyunca, “Kız hamile falan değilmiş yani? Cüneyt beyle de hiç tanışmıyorlar aslında!”

“Vah yavrucaklar var! Biz de neler düşündük!” diye inledi Şadiye hanım, “Çocuğun teşhisi kesin miymiş peki?”

“Kesinmiş, mahalleli çok seviyor onları herkes elinden geleni yapmış”

“Sana nasıl anlattılar tüm bunları?”

“Sizin kıza söylediğiniz yalana devam ettim, aile dostuyuz yardım etmek istiyoruz ama rencide etmek istemiyoruz dedim”

“Kedi olalı bir fare yakalamışsın ama..” dedi Şadiye hanım devam etmedi, “Kız ondan hep evde demek” dedi sonra, “Nereye gitsin bu çocuğu bırakıp”

“Oturdukları evi satmış kardeşine konsol ile televizyon almış, emlakçı iyi biriymiş çocuk şey olana kadar izin vermiş oturmalarına!”

“Tamam oğlum tamam, dur hepsini bir kerede anlatma! Eve gidelim bir kendime geleyim!”

Melike Kudret’in koluna girmiş kendini iyi hissetmediği belli olan kadını görünce, panikle fırladı dışarı, araba sesi olunca camdan bakmıştı hemen

“Ne oldu?” dedi merakla kocasına, “Güle oynaya çıktınız?”

“Anlatırım” dedi Kudret.

“Haydi içeri girelim, anlatırım ben!” dedi Şadiye hanım. Onu hemen odasına çıkardı Melike üzerini çıkarmasına yardım etti, yatağına yatırdı.

“Bir doktor mu çağırsak pek iyi değil gibi!” dedi kocasına, “Ne oldu anlatsana!”

Kudret hızlıca toparladı hikayeyi, “A!” diyebildi o konuşkan kadın sadece, kafasında günlerdir yazdığı senaryodan öyle başka ve üzücü bir hikaye çıkmıştı ki altından ne diyeceğini bilemiyordu şimdi.

“Kızın boşu boşuna günahını almışız!” dedi Kudret bey.

“Ben kızını arayacağım gelsin iyi görünmüyor kadın” dedi Melike ve Cüneyt’in annesini aradı hemen.

Şadiye hanım doktorların ısrarına rağmen olması gereken ameliyatını olmuyordu aylardır. Evet riskli bir ameliyattı ama olmazsa da hayatı düşündüklerinden daha kısa olabilirdi. Kızının ve torunun tüm ısrarına rağmen “Zaten öleceğim uzatıp durmaya ne gerek var!” diyerek inat ediyordu, “Yatacağım altımdan alacaksınız, canım yanacak! Şimdi ne güzel yaşıyorum, ölüme daha yaklaşmak için kalan konforumu da niye ziyan edeyim?”

Melike arar aramaz aile doktorlarını da yanına alıp hemen gelmişti Naile hanım. Şadiye hanımın tüm itirazlarına rağmen muayenesini yaptı doktor.

“Tansiyonunuz fırlamış! Neye üzdünüz kendinizi bu kadar?”

“Hayat acımasız oğlum! Gün geçmesin ki insan bir şeylere üzülmesin”

“Cüneyt iki gündür bir arkadaşına taziyeye gittiğini söyledi. Ne işin var senin öyle üzücü yerlerde, keşke arayıp bir baş sağlığı dileseydin” dedi Naime hanım kollarını kavuşturmuş odanın kapısında doktor ve onun konuşmalarını dinlerken. Şadiye hanım nasıl olup da Melike’nin şu ana kadar çenesini tutmuş olmasına şaşırmıştı aslında ama doktorun yanında bozuntuya vermedi.

“Benim yaşıma geldiğinizde gidenleri yalnız uğurlamak daha zor oluyor!”

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s