Film gibi – Bölüm 8

Ortaokul bittikten sonra babası bir mağazada işe sokmuştu Şadiye hanımı, orada tanışmıştı kocasının ablasıyla. Şirin hanım Şadiye hanımı beğenmiş erkek kardeşini de getirip uzaktan göstermişti. O zamanlar onların da durumları çok parlak olmadığı için iki aile arasında çok belirgin bir gelir dengesizliği olmamıştı. Sonradan Şadiye hanımın kocası güzel işler yapıp, Şadiye hanımı çok rahat yaşatmıştı. Kızları da zengin bir aileye gelin gidince Şadiye hanımın hayatı bolluk ve refah içinde devam etmişti.

Sokağa gelince Şadiye hanım Kudret’e arabayı futbol oynayan çocukların yanına çektirdi, camı indirip çocuklardan birine seslendi. Oyunu bırakmaya gönüllü olmayan çocuklar kadının elindeki elli lirayı görünce merak edip yanaştılar.

“Merhaba çocuklar, siz bu sokakta mı oturuyorsunuz?”

“Evet teyze!”

“Ben Ayşe adında genç bir kızı arıyorum!”

“Ne yapaksınız onu?”

“Ailesinin ahbabıyım ama uzun süredir izlerini kaybettim bulamıyorum. Sonunda burada dediler!”

“Ayşe ablanın annesiyle babası yok öldüler!” dedi şişman ter içindeki çocuk arkadan.

“Ya!” dedi Şadiye hanım hemen “Niye öldüler? Çok üzüldüm şimdi gördün mü bak!”

“Zehirlenmişler annem öyle dedi!” diye atıldı bir başka çocuk.

“Ya tüh! Sizler olmasanız haberim de olmayacak! O zaman bir başsağlığı dilemeye gitmem gerek kızcağıza değil mi? Kimi kimsesi de kalmamış zavallının!”

“Kardeşi var!”

“Evet kardeşi var Hüseyin!”

“Neyse bari yalnız kalmamış!”

Kudret kafasını çevirmiş yaşlı kadının camdan çocukların ağzından laf alışını izliyordu. Kırk yıl düşünse çocukları lafa tutup laf almak onun aklına gelmezdi. Gelse de yapamazdı zaten bir soru sorar başka uyduramadan çocuklar döner giderdi. Kadınların kafaları başka çalışıyordu, hele Melike’nin. Şimdi burada olsa çoktan kızın evine girmiş kahve içerken onu sorgulamaya başlamıştı bile. Güldü kendi kendine.

“Evlerini bana gösterirseniz gidip bir baş sağlığı dileyeyim bari, buraya kadar boşa gelmemiş olmayım değil mi?”

“Şurası!” dedi ufak tefek oğlan, Şadiye hanım ile Kudret bey çocuğun işaret ettiği eve baktılar.

“İki katlı orası?”

“Altta oturuyorlar”

“Tamam, alın bakalım şimdi şu harçlığı gidin kendinize bakkaldan bir şeyler alın!”

Şişman çocuk elini uzatacakken diğerleri ona müdahale ettiler “Olmaz! Alamayız!”

“Neden, size teşekkür etmek için veriyorum!”

“Olmaz, yabancılardan bir şey, hele para kesinlikle alamayız. Onu hakkedecek bir şey yapmadık!” dedi ufak oğlan, arkadaşlarını çevirdi ve oyun alanına doğru yürümeye başladılar.

Gülümsedi Şadiye hanım çocukların arkasından, kapattı camı.

Kudret bey de gülümseyerek bakıyordu öyle, ne güzel çocuklardı böyle, büyüyünce de bozulmadan kalırlarsa çok iyi insanlar olurlardı muhakkak. Böyle şeyler çocukken öğrenilirdi.

“Haydi neyi seyrediyorsun?” dedi Şadiye hanım, “Çeksene evin önüne!”

“Tamam!” dedi Kudret silkinerek ve gidip evin önündeki dar alana park etti arabayı, inip Şadiye hanımın inmesine yardım etti.

“Sen arabada bekle!” dedi Şadiye hanım ona, karı koca çok boş boğazlıydı, içerde konuşulanları duyarsa gider karısına hepsini anlatır, o da hikayenin peşine düşerdi. Melike zaten biliyordu olanları ama en azından aslı astarını kendi öğrenip ona göre bahsetmek istiyordu Şadiye hanım ona. Nasılsa soracaktı detayları.

Ayşe sökükleri dikiyordu kapı çaldığında, Hüseyin oyun oynuyordu yine konsolunda. Rahat etsin diye televizyon ile konsolu onun odasına kurmuştu Ayşe. Aslında eskiden annesi ve babasının odasıydı burası, sonradan Hüseyin kendini iyi ve rahat hissetsin diye ona vermişti Ayşe, ondan önce ikisi aynı odayı kullanıyorlardı. Anne ve babası öldüğünde o küçük olduğu için odayla ilgili hiç anısı yoktu çocuğun kafasında.

“Buyurun?” dedi Ayşe yaşlı kadını kapıda görünce.

“Şadiye ben! Ailenizin eski bir ahbabıyım, başınıza gelenleri yeni duydum bir taziyede bulanayım istedim kızım”

Yıllar önce ölen annesi ve babası için baş sağlığına gelen bu yaşlı kadını şaşırsa da geri çeviremedi Ayşe içeri aldı.

Şadiye hanım girer girmez içeriyi incelemeye başladı, kapısı kapalı odadan Hüseyin’in oynadığı oyunun sesleri geliyordu.

“Kardeşim” dedi Ayşe, “Oyun oynuyor içeride!”

“İkiniz mi yaşıyorsunuz bu evde!”

“Evet ikimiz yaşıyoruz!”

“Başınızda kontrol edecek kimse olmadığı belli başına gelenlerden!” dedi Şadiye hanım içinden, kızın torunundan hamile kalmış olmasını cehaletine veriyordu ama yine de kızların daha akıllı olup, kendilerine bakacak durumları yokken böyle hallere gelmelerini istemiyordu.

“Efendim?” dedi Ayşe yaşlı kadının ne mırıldandığını anlamadığı için.

“Kahven var mı?”

“Biraz olması lazım!”

“Bir sade kahve yaparsan çok vaktini almadan içer giderim!”

“Tabi!” dedi Ayşe mutfağa geçti.

Şadiye hanım da kapısı kapalı kapıya gidip açtı, Hüseyin yatağın içinde elinde konsolun kumandası ile heyecanla ekrana bakıyordu. O kadar solgun ve zayıftı ki, Şadiye hanım şaşırdı hasta bir çocuk beklemediği için. Hüseyin odasının kapıda tanımadığı bir kadın görünce şaşırmıştı.

“Misafir geldim ben!” dedi Şadiye hanım gülümseyerek, “Hüseyin sen misin?”

“Benim!” dedi çocuk.

“Ne oynuyorsun?”

“Futbol!”

“Arkadaşların dışarıda oynuyorlar?”

“Evet biliyorum ama ben onlarla oynayamıyorum!”

“Neden oynayamıyorsun?” dedi Şadiye hanım onun saçlarını okşayarak, yatağının kenarına oturmuştu.

Kahveyi yapıp getiren Ayşe, kadını salonda göremeyince açık kapıdan girip onları gördü.

“Hüseyin biraz hasta ama iyi olacak, kahvenizi yaptım!”

“Ah geldim kızım eline sağlık!” diyerek yatağın kenarından kalktı ve salona geri döndü Şadiye hanım.

“Sen içmiyor musun?”

“Benim pek kahve ile aram yok!”

“Ne ile geçiniyorsunuz peki? Sen çalışıyor musun?”

“Yarım gün işlere gidiyorum bazen, Hüseyin iyiyken daha çok gidebiliyordum tabi. Var biraz paramız!”

“Evlenmeyi falan hiç düşünmüyor musun? Kocan kardeşine de bakar hem?”

“Evlenmek mi? Hayır!”

Kaşlarını kaldırdı Şadiye hanım, “Neden kızım? Böyle devran döner mi? Biri size bakacak illa ki?”

“Ablam oyuncu!” dedi Hüseyin, merak edip kalkıp yanlarına gelmişti o sırada.

“Oyuncu mu?” dedi Şadiye hanım şaşkınlıkla.

“Evet, bir filmde oynayacak, çok ünlü olacak televizyondakiler gibi!”

“Hüseyinciğim hırkan nerede üşüteceksin!” dedi Ayşe yerinden kalkıp onun odasına girdi, o detaydan kaçarken şimdi bir de bu konuda konuşmak zorunda kalacaklardı. Çocuğun hırkasını alıp getirip omuzlarına koydu.

“Sen okula gidiyor musun çocuğum?” dedi Şadiye hanım ona dönüp, bu hasta çocuğa kanı kaynamış ve üzülmüştü haline. Cüneyt’te böyle mi acımıştı acaba bu abla kardeşe. İçerideki televizyon ve oyun konsolu bu durumdaki bir ev için biraz fazlaydı sanki ama en azından şu çocuğu mutlu etmiş görünüyordu.

“Gitmiyorum” dedi Hüseyin.

“Okula gitmiyorsun, futbol oynamıyorsun?” dedi Şadiye hanım mırıldanır gibi, Ayşe çocuğun durumunun kötü olduğunu düşünmesini istemediği için gerildi, Şadiye hanım onun yüzünde ki endişeyi fark edince, hastalığı sormaktan vazgeçip, cümlenin sonunu değiştiriverdi, “Ben de senin gibiyim, dışarı çok çıkamıyorum, futbol oynamayı da zaten bilmem! Hiç değilse oyunun varmış oynuyorsun, ben onları da bilmiyorum!”

“Ben size öğretirim!” dedi Hüseyin heyecanla.

“Sahi mi?”

“Tabi sahi? Haydi gelin!” diyerek yerinden kalkıp kadının elini tuttu ve kendi odasına götürdü. İkisi yatağın üzerine oturdular ve Hüseyin oyunun nasıl oynandığını göstererek anlatmaya başladı Şadiye hanıma.

Kudret Şadiye hanım çıkmak bilmeyince dışarıda epeyce meraklanmıştı ama kızar diye gidip kapıyı çalamıyordu.

Onların oyuna dalacağını anlayan Ayşe, kadının bu tavrına bir anlam veremese de salonda sökükleri eline alıp, kulağı onlarda işini yapmaya devam etti.

(devam edecek)

Reklam

Film gibi – Bölüm 8’ için 2 yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s