Film gibi – Bölüm 3

Mahalledeki herkes kendileri gelemeseler de çocuklar gidip köfte ekmek yesinler diye üç beş kuruş katmak isteyince Ayşe duygularına hakim olamayıp uzun uzun ağladı Salih amcanın yanında. Ancak taksi durağında ağlayabilirdi böyle özgürce evde Hüseyin’in yanında ağlasa durmadan ağlama rolüne çalışıyor olmasına inanmazdı çocuk artık.

“Tamam kızım, o bizim de oğlumuz, mahallenin çocuklarını sevindireceğiz ayrıca, bir Hüseyin yemeyecek ki! Bu çocuklar hayatlarında kaç defa bir köfteciye gidip eğlenmişler” dedi taksi durağındaki Metin bey.

“Allah hepinizden razı olsun!” dedi Ayşe yüzüne bir gülümseme yerleştirip gitti eve Hüseyin’e her şeyin planlandığını müjdelemeye.

O sırada zengin bir ailenin tek oğlu olan Cüneyt annesinden nasihat dinliyordu telefonda, neredeyse otuz yaşına gelmiş, babasının şirketinde üst düzey yöneticilik yapıyor olmasına rağmen annesi ve anneannesi ona hâlâ küçük bir çocuk gibi nasihat etmekten vazgeçmiyorlardı. Etrafındakiler seslerini duymasınlar diye telefonun konuşma sesini daima düşükte tutuyordu onların yüzünden. Her ikisi de telefonu açar açmaz önce küçük bir çocukla konuşuyormuş gibi tatlı sözler söylüyorlar sonra da nasihat etmeye geçiyorlardı. Bir kaç kez diğer çalışanların yanından telefonu açma gafletinde bulunup annesinin veya anneannesinin “Oğluşum!” diyen gür sesi etrafa yayılınca ortamdan nasıl uzaklaşacağını bilememişti.

“Öğlen git anneannene seni bekliyor. Bak yine ameliyat olmam diye başladı! Dinlerse bir tek seni dinler. Doktor böyle oyalanıp durursa sonra geç olacağını söyledi” dedi annesi hüzünlü bir sesle.

“Anneciğim gideyim gitmesine ama anneannemin ne kadar inatçı olduğunu biliyorsun. Ne güzel ikna olmuştu, şimdi niye vazgeçmiş?”

“Ne bileyim ben? Yaşlandı iyice artık, aklı da salim değil. Olmayacağım dedi az önce telefon açıp. Cüneyt gelsin dedi sonra da! Senin sevdiğin yemeklerden yaptırmış! Geçen hafta bahane bulup gitmemişsin!”

“Şirketin toplantısı için yurt dışındaydım anne, bahane nedir?”

“Ne yapayım oğlum, öyle diyor anneannen! Baban yüzünden bize gelmiyor biliyorsun. O yüzden çağırıp konuşamıyorum. Yarın uğrayacağım ben de, sen bu gün git gör, yemekler bayatlamasın dedi”

“Tamam ben şirketin şoförü ile giderim, benim arabam serviste biliyorsun”

“Tamam ben babanla konuşur söylerim, dönmek için acele etme”

“Anne yönetim kurulu başkanı babama kendim söyleyebilirim herhalde değil mi? Çocuk gibi sen mi izin alacaksın hâlâ?”

“Aman iyi! Kendin konuş, derdiniz olunca hepiniz beni ararsınız, sonra da kıymeti olmaz!”

“Tamam güzel anneciğim haklısın, ben konuşurum babamla, sen yorulma diye dedim!” diyerek annesinin gönlünü alıp telefonu kapattı Cüneyt. Anneannesini de annesini de çok seviyordu ama tek çocuk ve tek torun olmak onu yoruyordu bazen. Anneannesi babasını pek sevmiyordu, aslında babasının ona bir şey yaptığı yoktu ama niyeyse kanım kaynamadı diyordu neredeyse otuz beş yıllık damadına. Otuz beş yıl kaynamayan kanın da bundan sonra kaynama ihtimali olmadığı için kimse onu zorlamıyordu artık. Annesi de, Cüneyt’te gidip evinde ziyaret ediyorlardı Şadiye hanımı.

Annesi ile konuştuktan sonra şoför Kudret beyi aradı hemen, “Haydi gözün aydın hanımınla döneceksin bu gün eve!”

“Şadiye hanıma mı gideceksiniz?” dedi Kudret bey hemen.

“Tam üzerine bastın, saat iki gibi aşağıda olurum.”

“Tamam efendim” diyerek kapattı telefonu Kudret bey. Onu şirkete Şadiye hanım aldırtmıştı. Hanımı Şadiye hanımın evinde çalışıyordu uzun zamandır. Karı koca ikisi de onu anneleri gibi görüp iltifat ettikleri için Şadiye hanım onları çok seviyordu. Annesi yemek hazırlanmış deyince Kudret bey aklına geldi hemen Cüneyt’in. Yemekleri hazırlayan zaten hanımı olduğu için birlikte yer dönerlerdi evlerine. Cüneyt belki kalırdı anneannesine belki onlarla çıkar giderdi eve daha karar vermemişti.

Anneannesinin evi karşıda olduğu için trafik yoğunlaşmadan çıkmak istemişti. Ancak giderlerdi zaten, Şadiye hanım öyle geç yemek yemeyi sevmezdi. Saat yediden sonra yenilen yemeğin insanı çabuk yaşlandırdığını söylerdi hep. Bunu söyleyen kadının neredeyse seksen yaşında olması da ayrı bir ironiydi tabi.

“Bak Cüneyt hızlı yaşlanmak istemiyorsan, yavaş çiğneyeceksin, yediden sonra hiç bir şey yemeyeceksin” derdi her zaman, “Erkekler çabuk çöker, karın gencecik dururken sen yaşlanmak istemezsin değil mi?”

“İyi de anneanne daha benim karım bile yok!”

“İyi ya bir karın olmadan yaşlanmak istemezsin o halde!”

“Anneanne evlenmek istemiyorum”

“Şimdi öyle diyorsun, gün gelir o da olur!” der geçiştirirdi Şadiye hanım ama en büyük hevesi torununu bir an önce baş göz etmekti aslında. Kudret beyin eşi, Melike hanımdan laf almaya çalışırdı bazen.

“Melike, sor bakayım kocana, şirkette görüştüğü, bakıştığı biri var mı Cüneyt’in?”

Her defasında “Yokmuş” cevabını alınca dertlenir dururdu kadına. Diğer çalışanları ile hiç konuşmazdı böyle özel meseleleri ama Melike hanım ile Kudret bey onun için ayrıydı her zaman. Kudret beyin babası o çocukken bahçıvanlıklarını yapmıştı Şadiye hanımların. Kudret bey daha bebekti babası çalışmaya başladığında, o yüzden gençliğini, evliliğini her şeylerini bilirdi Şadiye hanım onların. Kocası rahmetli olduktan sonra da onlar sahip çıkıp hiç bırakmamışlardı kadıncağızı. Evin insanı gibi davranmış her işe koşmuşlardı bize vazife değil demeyip.

Ayşe, Hüseyin ve mahallenin çocukları heyecan içinde köfteci programı için organize olmaya devam ederken, Cüneyt’te onu şirketin önünde bekleyen Kudret beyin aracına binmişti çoktan. Kudret bey navigasyona Şadiye hanımın ev adresini girip trafiğin durumunu kontrol etti önce.

“Cüneyt bey, isterseniz köprüden sonra şu arka yoldan gidelim, zira yol boyu kıpkırmızı görünüyor!”

Cüneyt zaten yolun uzun olduğunu bildiğinden okuyacağı raporları da yanına almıştı ama yolun iyice uzamasını da istemiyordu.

“Emin misin? Açılır belki biz köprüyü geçene kadar!” diye yanıtladı.

“İnşallah öyle olur, o zaman oraya gelince yeniden kontrol ederiz!”

“Tamam, sen söyledin mi hanımına birlikte geldiğimizi!”

“Söyledim”

“Anneannem de sevinmiştir”

“Sevindi sağ olsun, Melike söyledi hemen ona da, kahve içiyorlarmış!”

“Eyvah yine laf aramıştır bizim hatun!” diye güldü Cüneyt, Kudret bey de cevap vermedi ama güldü o da. Böylece yola çıktılar. Kudret bey Cüneyt’in arabada bile hep çalıştığını bildiği için radyoyu bile açmazdı onunla giderken. O yola ve düşüncelerine, Cüneyt’te işlerine dalardı.

Taksi durağından üç araba gidecekleri almak için hazırdı. Salih bey Ayşe, Hüseyin ve karısı ile torununu alacaktı yanına. Neredeyse Hüseyin ile yaşıt bir torunu vardı onun da kızından. Diğer iki arabada beş çocukla gelecek bir iki aileyi alacaktı. Ayşe heyecandan yerinde duramayan kardeşini güzelce giydirdi.

“Hani filmlerde gidip bir yerlerde doğum günü kutluyorlar ya! Öyle gibi hissediyorum!” dedi Hüseyin sevinçle, “Arkadaşlarımla parti! Hepsi senin sayende canım ablacığım!”

“Haklısın ben de şimdi sen deyince öyle hissetmeye başladım. E bizim de artık böyle partilerimiz olsun değil mi? Doğum gününde de yaparız!” dedi sonra gözlerindeki yaşları tutmaya çalışarak. Kardeşinin o günleri görüp göremeyeceğini bilmiyordu bile.

Diğer çocuklarda hayatlarında ilk defa böyle bir organizasyona dahil oldukları için heyecanlılardı. Bir başka yere gidip köfte ekmek yemek hepsinin hayatında bir ilkti, üstelik arkadaşlarıyla. Çocukların heyecanları büyüklere de bulaşınca, arada bir mahallede kendileri köfte ekmek yapıp şenlik gibi toplanıp yemeyi düşünmeye başladılar. Mahallenin üst tarafında akşam içkicilerin gittiği çamlık bir alan vardı. Gündüz orayı temizleyip, çocukları sevindirebilirlerdi havalar güzelken. Hüseyin sayesinde mahallede de böyle bir gelenek başlamış olur, çoluk, çocuk sevinirdi.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s