Başına kötü şeyler gelmesinden çekindiği için turistik ve bilinen otellerden birini seçti. Bunca şeyden sonra başına gelecek en ufak şeyi kaldıracak hali yoktu. Odanın anahtarını alıp kendini içeri attı hemen. Evrakları ve parayı yatağın üzerine döküp yeniden kontrol etti. Hayriye hanım onu bir kez daha kurtarmıştı. Aslında başına bunlar gelmeden önce kurtarmıştı kadıncağız bunların neler yapabileceklerini bildiği için ama Mine saflık etmişti. Hayrettin ile ilk buluştuğu gün her şeyi ret edip evden çıkıp gitse bunlar başına hiç gelmeyecekti.
“Şimdi kiminle olmak istiyorsa gitsin olsun!” dedi derin bir iç çekerek. İçi parçalanmış, yara bere olmuş gibiydi. Göğüs kafesinin içindeki kalbi sanki birileri elektrik veriyormuşçasına sancılanıyor sonra geçiyordu. Rahminin içi karanlık pis olmuş gibi hissediyordu. Tıpkı ona bunları yapanların yürekleri gibi kararmıştı. Onlara karşı öyle hırslıydı ki canlarını yakmak istiyordu ama bunun onu daha da hırpalamaktan başka bir işe yaramayacağını biliyordu artık. Gülümser hanım dün hastaneye geldiğinde kuma getireceğini söylemiş aklı sıra onu tehdit etmişti, sanki Hayrettin’in aşkından ölüyormuş gibi. Boşanmak için ne diye o kadar nefes tükettiğini şimdi kendisi de anlamıyordu. Hayrettin ile o baygınken yapılan imam nikahından başka bir bağları yoktu ki, onun da yapılıp yapılmadığını Allah bilirdi. Ailesi para için her şeyi yaptığından muhtemelen onu da kapatma olarak vermişlerdi.
“Allah hepinizi bildiği gibi yapsın!” dedi sinirden titreyerek, “Size olan nefretime yenilip hata yapmayacağım! Ben yetişkinim, aramızda resmi bir bağ yok. Kimse benim peşime düşemez. Aylardır zorla alıkoyma suçundan şikayetçi de olabilirim. Evet yapabilirim!” dedi ağlayarak. Sonra evrakları dikkatlice toplayıp yatağa bir cenin gibi uzandı. Uykusu yoktu ama çok yorgundu, ruhu yorgundu, gönlü yorgundu.
“Bir telefon almalıyım!” dedi kendi kendine. Bir telefonu olursa internete bağlanıp bazı bilgiler edinebilirdi. Halasının yaşadığı şehrin bilgileri, kuracağı bağlantılar ve bundan sonraki hayatı için gerekliydi. Kendini kalkamayacak kadar bitkin hissettiği için telefon için acele etmedi. Neredeyse iki saat kadar oradan oraya dönerek öylece yattı. Stres yüzünden sıkıntı bastığından bir türlü uyuyamıyordu. Aslında amacı uyumak değildi ama uykuya kaçmak belki onu biraz rahatlatır diye düşünmüştü. İnanamıyordu olanlara, bütün bunlar nasıl onun başına gelmişti. Ailem dediği insanlar onun bu hale düşmesine ve onun düşüşünden nemalanmaya nasıl cürret etmişlerdi. Erkek kardeşini düşündü, işine gelince ablasını namusu sayan, onun geldiği, gittiği yerlere hatta okuluna dil uzatan Haşim, kendi batırdığı işlerin bedeli için ablasını bir uğursuza satmaya hiç çekinmemiş bir de utanmadan Hayrettin’in etrafında eniştem diye dört dönmüştü. Hayrettin tutup onu pazarlamaya kalksa para için onu bile alkışlar hatta müşteri bile bulurdu bu insanlar kesin. Kaçıp kurtulmuştu artık.
“Mine kurtuldun, sakin ol!” diyordu kendine sürekli ama zihni henüz bu esaretin bittiğini kavrayamayacak kadar korkmuş ve sinmişti. Aşağı inip yakındaki çorbacıda bir çorba içip geri geldi. Aslında tam yanında bir telefoncu vardı ama kimseyle tek kelime etmek istemediği için uğramadan geri geldi. Sabaha kadar kâh ateş basarak, kâh ağlayarak, kâh çene kemikleri ağrıyana dek dişlerini sıkarak oturdu durdu. Böyle devam ederse ruh sağlığı bozulacaktı. Sabah gün doğduktan sonra kalktı duşa girdi. Sıcak suyun altında yarım saate yakın durdu. Havluya sarınıp yatağa geri geldi, giyinip kahvaltı için çıkacaktı. Sabah serinliğinin ona iyi geleceğini düşünüyordu ama bir anda sıcak banyonun etkisiyle ağırlık çökünce beş dakika yatayım diyerek uzandı ve derin bir uykuya daldı. Uyandığından öğlen olmuştu ama kendini daha iyi hissediyordu. Saçındaki havluyu çıkarıp, yeniden duşa girdi. Saçlarını böyle taraması mümkün değildi. Yeniden yıkanıp, otelin her nasılsa koyduğu erkek tarağı ile taradı ve kuruttu. Poşetten temiz giysi çıkardı ve odadan ayrıldı. Kahvaltı etmeden doğruca telefoncuya gitti. Gerekirse kolayca değiştirebilmek için faturasız bir hat aldı. Sonra okuluna yakın bildiği simitçiye gidip, her zaman yemekten hoşlandığı kaşarlı poğaçadan sipariş edip, telefonun ayarlarını yapmaya başladı. Çıkarken evrak dosyasını da yanına aldığı için hemen internetten halasının bıraktığı ev ve arsanın yerine baktı. Aslında buralardan kaçıp orada da bir yaşam kurabilirdi ama okuluna geri dönmek ve akademisyen olarak kalmak istiyordu. Mezuniyetine bile gidememişti. Henüz diploması bile okuldaydı. Önce bu şehre gidip arsa ve evleri kontrol edecekti. Halası konuyla ilgili görüşebileceği bir emlakçının adresini ve telefonunu bırakmıştı. Evlerin anahtarları da ondaydı. Gerektikçe satış işlemlerini elindeki vekaletle emlakçı Ersin bey yapmıştı. Ersin bey Hayriye hanımın kocası sağken tanıdığı biriydi. Çok iyi ve güvenilir biriydi. Hayriye hanım satışlar sırasında onunla hep kendisi bağlantı kurduğundan onun vefatından sonra Şakir bey onunla bağlantı kuramamış, dolayısıyla geriye bir şey kalıp kalmadığını da öğrenememişti. Hayriye hanım Ersin beyi yeğeni Mine dışında kim gelirse gelsin bilgi vermemesi konusunda tembihlemişti. Ersin bey ve karısı Hayriye hanımların komşularıydı. Karı koca ikisi de çalıştığından kızları okuldan gelince Hayriye hanımlara giderdi. Hayriye hanım da kendi çocuğu olmadığı için kızı kendi evladı gibi korur, bakardı. Bu yüzden Ersin bey ona, o da Ersin bey ve karısına güvenirdi. Kocası vefat ettiği zaman yasal işlemleri halletmek için gitmiş, ardından da geri dönemeyeceğini haber verince karı koca çok üzülmüşlerdi. Kızları kocaman olmuş, üniversite çağına gelmişti ama Hayriye hanım gibi bir insanı kaybetmek istememişlerdi. Hayriye hanımın vefat ettiğinden haberleri olmadığından onlar da merak içindeydiler. Kadıncağızın telefonu da kapandığı için artık ulaşamıyorlardı. Haşim telefonu içindekileri kontrol bile etmeden götürüp satmıştı. Zaten eski model bir telefon olduğu için çok para etmemişti zaten.
Mine Ersin beyin telefonunu kaydettikten sonra aradı, Ersin bey arayanın Hayriye hanımın yeğeni olduğunu öğrenince çok sevindi ama sonra zavallı kadıncağızın vefat ettiğini duyunca da neredeyse ağlayacak gibi oldu.
“Keşke haber verseydiniz!” dedi kırgın bir sesle.
“Benim de başıma biraz sıkıntılı işler geldi, sizin varlığınızdan da haberdar değildim kusura bakmayın!” dedi Mine, “Ben bana kalanları konuşmak için gelmek istiyordum. Onlara ihtiyacım olacak”
“Elbette gelin, sizi ağırlamaktan çok memnun oluruz” dedi Ersin bey, hâlâ Hayriye hanımın ölüm haberinin şokunda olduğundan sesi çok hüzünlü geliyordu.
“Size yük olmak istemem, kalacak bir otel önerirseniz bana! Yarın biletlerimi alıp yola çıkarım” dedi Mine.
“O zaman siz gelin bunu sonra konuşalım” dedi Ersin bey, “Süeda Hayriye hanımın vefat ettiğini duyunca çok üzülecek. Eşim. Kızımız Meral onun elinde büyüdü. Çok iyi insandı rahmetli, yattığı yer nur olsun inşallah!”
“Amin teşekkür ederim. Siz bana konum atarsanız ben yarın iner inmez sizin yanınıza gelirim o zaman”
“Siz biletinizin fotoğrafını bana atın, ben gelir sizi karşılarım” dedi Ersin bey nazikçe
“Tamam o zaman!” dedi ve kapattı Mine. Yeniden iyi insanlarla konuşmak biraz yüreğine yumuşatmıştı, “Halacığım sağ olsan şimdi seninle yaşardık ne güzel olurdu!” dedi gözleri dolarak kendi kendine. Halası yanında olsa zaten başına bunlar da gelmezdi. Şimdi onun emeklerini boşa çıkarmamak için elinden geleni yaparak toparlanacak ve kendi ayakları üzerinde durabildiği, istediği iş yapacağı bir hayat kuracaktı artık.
(devam edecek)