Mine yine geceyi hastanede geçirmek zorunda kaldı. Hayrettin karısının durumundan önce karnında bebek var mı diye sordu. Neyse ki hamile değildi Mine, Hayrettin için pek sevindirici olmamıştı bu haber elbette. Karısının karnında bebek olmadığını duyunca, işleri olduğunu bahane edip çıkıp gitti. Sabah Gülümser hanım güya ilgili bir kayınvalide olduğu için gelinini ziyarete geldi.
“Gözün açılınca gene krize girmişsin” dedi gelir gelmez, “Hayrettin ilaçlarını aksatmış olabileceğini düşünüyor? Yoksa böyle bir şey olmazdı!”
“Beni uyuşturuyordunuz değil mi aylardır?”
“Kızım sen ne memnuniyetsiz bir insansın! Aileni besliyoruz gözleri doymuyor, sana ne yapsak yaranamıyoruz! Oğluma mutsuzluktan başka bir şey vermiyorsun. Pervane oluyor etrafında, gebe bile değilmişsin. Aklına başın almazsan üzerine başka bir kız getireceğim haberin olsun!”
“Boşasın beni!” dedi Mine tükürür gibi, “Üzerime getirmeye uğraşmayın, öyle vermem nikahı! Boşasın beni oğlunuz söyleyin!”
“A ha hayt! Cesarete bak sen şu gece kondu güzelinde! Ailen ne yapacak acaba oğlumun parası olmadan? Sen ne yapacaksın sokaklara mı düşeceksin?”
“Şeytan görsün onların yüzünü, onları da sizi de bir daha görmek istemiyorum! Paranız da, oğlunuz da sizin olsun!”
“Seni bir akıl hastanesine kapamak gerek anlaşıldı. Hayrettin ile konuşacağım bu mevzuyu, ailemizin yüz karası oldun! Rezillik!” diyerek öfkeyle çıktı Gülümser hanım Mine’nin odasından. Tam o çıkarken hemşire girdi içeri, Mine’yi alı al, moru mor görünce tansiyonunu ölçtü hemen, bir kaç hap verdi ama artık akıllanan Mine burası hastane bile olsa içmeyip dilinin altında sakladı hapları. Muhtemelen içlerinden bir tanesi sakinleştiriciydi yine. Hemşire çıkar çıkmaz dolabı açıp kıyafetlerini buldu, şimdi buradan çıkıp gidecekti. Tam giyineceği sırada yeniden kapı açıldı ve içeri bu sefer Munise hanımla, Şakir bey girdiler.
“Kız ne yaptın sen yine, deliye çıkarttırmışsın adını. Kayınvaliden bir yere yatıracağım diyor demin gördük!”
“Ne yüzle geldiniz siz yine? Hayrettin burada değil, ben de para yok!”
“Ne parası kız?” dedi Şakir bey.
“Durmadan para almıyor musunuz ondan, yalan mı? Haşim’e kim araba aldı geçen ay? Boşanacağım ben!”
“Üzerime iyilik sağlık! Adını dula mı çıkaracaksın! Neyin eksik? Bir elin yağda bir elin balda yaşıyorsun. Biz de kızımızın sayesinde gün görüyoruz diye onu da çok görüyorsun. Hep o Hayriye bozdu bunu Şakir, kardeşini evimize almayacaktın! Bak ne hale geldi bu kız?”
“Halamı da yiyip bitirmediniz mi, asıl nankör sizsiniz. Ondan da yine beni kullanarak paralar aldınız, elinde ne varsa hem de! Benim üzerimden yedikleriniz yetmedi mi acaba?”
“Bana bak!” dedi babası ters ters, “Üzerine kuma gelecekmiş, Gülümser hanımın aklında biri zaten varmış, oğlu seni istedi diye almışlar! Bacağını kırıp oturmazsan şimdi olduğundan daha beter duruma düşeceksin”
“Boşanacağım diyorum anlamıyor musunuz?”
“Dene bir boşanmayı, o bacaklarını kırarım senin!” dedi Munise hanım gözleri dönerek, “Karnında bir bebek bile düşmemiş daha! Korunuyor musun yoksa kocandan gizli?”
“Defolun gidin ya buradan! Hemşire lütfen yardım edin!” diye bağırmaya başladı Mine, zaten onu deli sanıyorlardı bari bu şekilde kurtulayım diye düşündü ama o bağırıp çırpındığı için hemşire iki hasta bakıcı ile gelip bu defa sakinleştirici iğneyi koluna sapladığı için biraz sonra bedeninden can çekildi ve yatağa yığılıp kaldı pelte gibi.
“Buna bir çare bulalım!” diyordu Munise hanım kocasına, “Bu çatlak bizi yarı yolda bırakacak!”
“Ne yapacağız? Görmüyor musun tırlamış gerçekten! Sen konuş Gülümser hanımla, Hayrettin’i çok seviyor, çok üzüldü, iyi olacak falan de!”
“İnanırsa tabi!” dedi Munise hanım oflayıp puflayarak çıktılar odadan.
Mine yine hayal meyal duymuştu konuşulanları, içinde fırtınalar kopuyordu ama elini ayağını oynatamıyordu. gelmemiş olsalar şimdi belki de kaçıp gitmiş olacaktı hastaneden. Düşünüp dururken gene karanlık bir kuyunun dibine doğru çekildi. Gözlerini yeniden açtığında bedeni hâlâ uyuşuktu ve hastane odasındaydı. Henüz eve götürülmediği için sevindi. O eve girerse çıkamazdı çünkü. Günü, saati hiç bir şeyi bilmiyordu. Dışarısı aydınlık görünüyordu. Kendini zorlayarak yataktan kalktı ve yine dolaba gitti. Bu defa kimse gelmeden yalpalayarak üzerini giyindi. Kıyafetlerinin yanında çantasını da görünce çok sevindi hemen açıp içine baktı, parası olduğu söylenemezdi ama kimliği çantasındaydı. Bir başka poşetin içinde bir kaç kıyafeti daha vardı. Hayrettin uzun kalacağını varsayarak evden getirmişti herhalde bunları. Poşeti de alıp çıktı odadan, “Şimdi kiminle evleniyorsan evlen yeniden!” diye mırıldandı. Hareket edince biraz daha açılmıştı. Hemşireler kendi aralarında sohbete daldıklarından yanlarından geçip giderken ona bakmadılar bile. Rahatça kattan çıktı ve merdivenlerden aşağı indi, çıkış kapısını bulduğunda kalbi duracak gibi çarpıyordu. Döner kapıdan çıkıp açık havayı ciğerlerine çekince içini bir sevinç duygusu kapladı ve koşarak hastaneden uzaklaştı. On beş dakika kadar arkasına bakmadan hızlı adımlarla yürümüştü, kalbi bu defa yorgunluktan küt küt atıyor, sakinleştiriciler yüzünden hımbıllaşan bedeni nefesini zorlayarak onu durdurmaya çalışıyordu. Telefonu çantasında olmadığından tarih ve saate bakamıyordu. Önüne denk gelen duraktaki insanlara sordu. Günlerden salıydı ve henüz öğlen vaktiydi.
Hemen durağa yanaşan otobüse bindi ve merkezi bir yerde inip, ailesi ile oturdukları evin olduğu yöne giden başka bir otobüse bindi, saat beşe kadar eve kimse gelmezdi. Eve gelince önce binanın etrafından dolaşıp, kazan dairesinin dışarıdan açılan kapısını kontrol etti. Zaten girmek istediği yer orasıydı. Her zamanki gibi kapı açıktı. Şakir bey apartmanda durmadığından bir sorun olduğunda dışarıdan girilebilsin diye bu kapıyı gündüzleri kilitlemiyordu. İçeri girdi, neyse ki odasını bozmamışlardı, hemen kalan eşyaların karıştırıp, halasının ona verdiği evrakları buldu, hızlıca elindeki poşetin içine sokuşturdu. Parası bile duruyordu koyduğu yerde, Hayriye hanımın ona bir şeyler verip onun da odada bırakacağı kimsenin aklına gelmemişti anlaşılan yoksa odayı çoktan talan ederlerdi. Evraklara bir şey olmadığı için Allah’a şükretti ve kimse gelmeden hemen oradan da çıkıp hızla uzaklaştı. Heyecanını yatıştırıp, kafasını toparlamak için bir kahve dükkanına girdi. Kendine bir kahve aldıktan sonra kuytu bir yere oturdu ve önce masanın altında parayı saydı. Onu idare edecek para vardı elinde, sonra evrakları çıkarıp baktı. Baktıkça gözlerinden yaşlar boşaldı. Halasının kocasından kalma iki arsası ve iki dairesi kalmıştı ailesine vermediği, ayrıca bankada da parası. Parayı nasıl halletmişse Mine’nin üzerine yatırmış, banka cüzdanını da evrakları arasına koymuştu. Elindeki paradan ayrı şimdi bir de bankada parası vardı.
“Allahım neden daha önce bakıp kaçmadın bu evden!” dedi kendi kendine, o zaman bunların hiç biri başına gelmezdi. Öyle yorgundu ki her şeyi yeniden toparlayıp poşetin içine koydu. Bu geceyi geçirecek bir yer bulmalıydı şimdi. Kafasını toparlayamıyordu, sonra halasının ev ve arsalarının olduğu yere gidebilirdi. Onları satışa çıkarırsa buradan bir ev alabilirdi belki kendine. Hayrettin ve ailesi peşine düşse bile artık on sekizinden büyüktü onu zorla geri götüremezlerdi. Yine de onu bulmalarını asla istemiyordu. Üniversiteden bir kaç arkadaşı vardı ama telefonu olmadığı için numaralarını bilmiyordu. Hayatı boyu hiç yapmamıştı ama bir otelde de kalabilirdi, parası vardı. Sonuçta halası tek başına kalkıp bu şehre geldiğinde bir otelde kalacak cesareti gösterebilmişti. O da yapabilirdi.
“Halacığım umarım beni affedebilirsin, benim için yaptığın onca fedakarlıktan sonra kendimi korumayı bile başaramadım ama söz veriyorum bu günden itibaren kendi ayaklarımın üzerinde duracağım artık. Gözün arkada kalmayacak!” dedi kendi kendine ve okuluna yakın önünden geçerken gördüğü bir kaç otele bakıp konuşmak için kalktı kahve evinden.
(devam edecek)
Ohh, Rahatladım, Mine sonunda kaçabildi
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkürler 🌸
BeğenBeğen
Yine heyecan dolu sürükleyici bir öykü kaleminize sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
🙏💝
BeğenLiked by 1 kişi