Mine demir kapıya vardığında kapının kilitli olduğunu fark etti kapının hemen yanında elektronik bir sisteme bağlı olduğu anlaşılan kontrol paneli vardı. Panelin üzerindeki sayı tuşları muhtemelen şifreyi girmek içindi ama Mine’nin bu şifreyi bilmesi mümkün değildi. O panelin önünde hayal kırıklığı ve panik halinde beklerken Hayrettin koşarak yetişmiş onu kollarından tutup eve geri çekmeye başladı. Mine tüm gücü ile direniyordu ama Hayrettin’e gücü yetmiyordu. Gülümser hanım evin kapısına çıkmış elleri belinde oğlu ve gelininin boğuşmasını izliyor bir yandan da “Rezil etti bizi el aleme! Hayrettin tokat at şuna!” diye bağırıyordu.
Hayrettin Mine’yi bir yandan çekiştiriyor, bir yandan sözle ikna etmeye çalışıyordu, “Bak boşuna uğraşıyorsun! Gidecek yerin yok! Seviyorum ben seni, belki şimdi benim çocuğuma hamile bile olabilirsin. İnat etme gir içeri, seni mutlu edeceğim!”
“Bırak beni, alçak adam! Bırak, beni böyle zorla alıkoyamazsınız! Suç bu!”
Sonunda mücadele etmekten yorulan Hayrettin öfkesine yenik düşüp annesinin gazıyla okkalı bir tokat attı Mine’nin yüzüne. Bir an gözünün önünde şimşekler çakan Mine öylece yığıldı adamın kollarına, o da alıp içeri getirdi. Zavallı kızın yanağında Hayrettin’in tokat izi kalmıştı. Mine yeniden gözlerini açtığında yine aynı odadaydı. Başını yastıktan kaldırmak istedi ama bunu yapacak gücü kendinde bulamadı. Bütün vücudu, en çok da kafasının tepesi ağrıyordu. Olanları düşünüp, zihnini toparlamaya çalışıyordu ama yapamadı. Biraz sonra Hayrettin odaya gelip yatağın kenarına oturdu ve elini tuttu.
“Aşkım iyisin değil mi? O ne krizdi öyle. Doktor çağırmak zorunda kaldık.”
Mine başını diğer yana çevirdi.
“Sana vurdum diye bana kızgın mısın yoksa! Ben kendine gelmen, krizden çıkman için vurdum biliyorsun. Sen benim biricik karım, prensesim, çocuklarımın annesisin! Bundan sonra kendini daha iyi hissedeceksin!”
Mine bir şeyler söylemek istedi ama yapamadı. Tokadın şiddetinden mi, yoksa başka bir şeyden mi beyni bedeni uyuşmuş gibi hissediyordu. Bu hafta balayı haftamız, o yüzden evden bir yere ayrılmayacağım. Hatta annemle babamı da şehirdeki eve gönderdim az önce. Biliyorum annem de seni geriyor ama yapısı öyle onun. Kötü biri değil, hiç birimiz değiliz!”
“Babama para mı verdin?”
“Yardım için! Artık bir aileyiz diye, kayınbiraderime iş kuracaklar!”
“Karşılığı da ben miyim?” dedi Mine gözlerinden yaşlar inmeye başladı.
“Sen hiç bir bedelin karşılığı olamazsın aşkım! Onlar da böyle düşünmüşlerse yanılmışlar inan bana!”
Mine yine sessiz kaldı. Hayrettin yanından ayrılmadan bir saat daha oturdu ama sonunda sıkılmaya başladığı için Mine’nin kalkmasına yardım etti ve onu üstteki salona çıkardı.
“Bak bu kat bizim, sabah konuşmaya fırsatımız olmadı. Mutfağı, banyosu her şeyi ayrı, yani annemlerle oturuyoruz sayılmaz! Şoför yirmi dört saat annemin ve senin hizmetinde olacak. Tabi şimdilik çıkmasan iyi olur, ağır şeyler yaşadın. Doktor sana ilaçlar yazdı, onları mutlaka içmelisin. Yoksa sersemlik, uyuşukluk, depresyon yakanı bırakmaz.”
Mine boş boş baktı Hayrettin’in yüzüne. Etrafında olanları görüyor, duyuyor ama pek tepki veremiyordu.
“Artık barıştık değil mi?” diyerek yeniden sarıldı Hayrettin Mine’ye, direnmeye bile fırsat bulamadan üzerindekileri çıkardı. Mine bağırmak istedi ama hiç bir şey yapamadan öylece kaldı.
“Senden bebeklerimiz olsun istiyorum! Senin gibi güzel kızlarımız!” dedi Hayrettin, sonra onu banyoya sürükledi ve yıkadı. Çıktıklarında aşağıdaki salonda masa hazırdı.
“Neyim var benim?” dedi Mine zorla konuşarak.
“Depresyon dedim ya, iyi olacaksın ilaçlar ve benim aşkımla!”
Bir hafta boyunca günler hep bu şekilde tükendi. Gülümser hanım Hayrettin’in dediği gibi ortadan kaybolmuştu ama bir haftanın sonunda geri geldi. Mine’nin sersem gibi dolaşıp, bir şeye cevap bile veremediğini görünce, “Aferin yola gelmişsin!” dedi yine tepeden bakarak bir tavırla. Bir kaç gün sonra Mine’nin ailesi geldi oturmaya. Hayrettin davet etmişti onları. Gülümser hanım onlarla görüşmek istemediği için o akşam kocası ile bir başka yere gitmişti.
“Eviniz çok güzelmiş, zaten bizim kızımız her şeye layık!” diyordu Munise hanım bir yandan sağı solu incelerken.
“Teşekkür ederiz anne! Burası artık sizin de eviniz, değil mi aşkım?” dedi Hayrettin Mine’den onay bekleyerek.
“Bunu bana nasıl yaptınız?” dedi Mine zorla.
“Ne yaptık kız? Bir elin yağda bir elin balda! Şu damadıma baksana sana nasıl değer veriyor. Gözü hep üzerinde. Aşık kocan var, paranın içinde yüzüyorsun, kalkmış nasıl yaptınız diyorsun daha?”
“Beni sattınız!”
“Satmak mı?” dedi Hayrettin, “Karıcığım kırıcı oluyorsun, konuştuk ya bunları. Depresyon yüzünden siz kusura bakmayın. Her gün içiyor ilaçları, ben ona çok iyi bakıyorum, şefkatimi hiç esirgemiyorum”
Mine artık Hayrettin bahsettiği şefkatin sadece koynuna girmek olduğunu çoktan öğrenmişti. Vücudunu kontrol edecek gücü bile olmadığı için ona direnemiyor öyle robot gibi yatıyordu. Munise hanımlar akşam yemeği yedikten sonra Hayrettin’in gösterdiği misafir odasında kaldılar. Saat geç olduğu ve arabaları olmadığı için orada kaldılar. Mine hayal meyal babasına zarf içinde para verdiğini gördü kocasının.
Aradan iki ay geçtiğinde Mine’de hiç bir düzelme yoktu. Bir türlü kendini toparlayamıyordu, iki ay boyunca evin dışına hiç çıkarılmamıştı. Zaten zar zor anladığı kadarıyla ev şehirden uzaktı. O gün kapıyı açıp çıkmış olsaydı bile kendini ancak bir ana yolun üzerinde bulacaktı. Ailenin şehrin içinde de bir evleri vardı ama Mine’yi buraya getirmeyi uygun bulmuşlardı, onun da sebebi kaçmaya çalışacağını tahmin etmeleriydi. Hayrettin artık bütün gün evde durmuyordu, hatta bazen hiç eve gelmiyordu. Gülümser hanım, kocası ile şehirdeki eve geçmişti. Evin içinde ruh gibi dolaşan Mine sinirlerini bozuyordu, gelen gidenin de onu öyle görmelerini istemiyordu. Hayrettin onun yakında alışacağını söylese de Mine ne kendine gelebiliyor ne de tüm sersemlik hissine rağmen alışmış görünüyordu.
Şakir bey ile Munise hanım iki hafta da bir geliyorlardı. Mine onu görmeye değil Hayrettin’den bir şeyler istemeye ya da nemalanmaya geldiklerini artık anlıyordu. Kendinde güç bulsa yine kaçmaya çalışacaktı ama bir türlü aklını da bedenini de toparlayamıyordu. Aradan iki ay daha geçtikten sonra sonunda bu hallerinin Hayrettin’in ya da ev yardımcılarının ona iyi olsun diye sürekli içirdikleri ilaçlardan olabileceği aklına geldi. Daha önce avucuna dökülen iki hapı verilen suyla hemen yutarken bu defa dilinin altında saklayıp, sonra gizlice tuvalete atmaya başladı. Üç dört gün sonra kendini daha iyi hissetmeye, daha rahat düşünmeye başladığını fark etti. Zavallı kıza direnemesin diye durmadan ilaç veriyorlardı muhtemelen ve onu depresyondasın bu hallerin ilaçlarla geçecek deyip, asıl o halleri ilaçlarla sağlıyorlardı. Kendini daha iyi hissetse bile belli etmemek için sersem gibi davranmaya devam etti. Bir hafta sonra artık tamamen normale dönmüştü. Hayrettin bir haftadır eve uğramadığı için geceleri de sıkıntısı yoktu. Bu defa akıllı davranıp etrafı gözlemleyecek ve bir plan yapıp kaçacaktı.
Ancak bir hafta sonra Hayrettin geri gelip, gece yine koynuna girmek istemeyince sersem taklidi yapamadı ve direndi. Direnince Hayrettin onun iyi olduğunu anladı ve o gece zavallı Mine’yi bayıltana kadar bir güzel dövdü. Çünkü kız o zorladıkça yine sinir krizi geçirmişti. Sabah olduğunda kendine gelemediği için onu alıp bir hastaneye götürmek zorunda kaldı.
(devam edecek)