Aileni seçemiyorsun – Bölüm 8

“Hayrettin bu kız cin gibi oğlum!” diyordu Gülümser hanım, “Bak o fırıldağı anlarsa başımıza iyice belaya girer!”

“Nereden anlayacak anne, anlaştık ya Melis’le, ben bebekle onun masraflarını karşılayacağım, o da bir daha beni rahatsız etmeyecek. Tamam dedi, sen de duydun!”

“Duydum ama yarın bir gün ben vazgeçtim diyerek ortalığa çıkmasın bak! Bu kızı da içime sindiremedim zaten, bir doğrusunu bulamadın gitti!”

“Anne baksana akıllı kız, aptal torunların olmaz hiç değilse!” diye gülmüştü Hayrettin.

“Aman kapıcının kızı işte, akıllıymış. Köylü zekası vardır anca bunda, gecekondu güzeli. Annesi hizmetçiymiş oğlum el kapısında, dünürüm diye nasıl ortaya çıkaracağım ben o kadını.”

“Ya anne kim diyor sana etle tırnak olun diye, gerekmedikçe görüşmezsin olur biter amma uzattın! Gelecek şimdi kız! Takalım yüzükleri!”

“Sen de uçkuruna sahip çık bundan sonra otur karınla madem o kadar beğendin bu sefer!”

“Anne ne biçim konuşuyorsun!” diye dikleniyordu Hayrettin burada erkekti ya annesi olsa konuşamazdı bu konuda.

“Bunlar nasıl insan!” diye geçirdi içinden tiksinerek Mine ama demek ki Hayrettin’in birinden çocuğu olmuştu da olacaktı. Bu da ortaya çıktığına göre artık ailesi onu bu adamla evlenmeye zorlamazdı herhalde. Konuşmalar o kadarla da kalmıyordu. Hayrettin’in geçmişinde ya da hali hazırda olan başka kadınlar da vardı belli ki. Adam tam bir zamparaydı.

Hemen kaydı telefonundaki uygulamadan Haşim’e attı, “Annemle, babama dinlet! Bu iş burada biter, söyleyeceğim yüzlerine.” yazdı altına da.

Sonra hiç bir şey olmamış gibi gülümseyerek döndü Hayrettin’lerin yanına. Mine’nin de başka bir şey yemeyeceğini düşündüklerinden tabağını göndermişler, kendileri ile birlikte ona da yine sormadan kahve söylemişlerdi.

Kahveler de bir kaç aşağılama girişimi eşliğinde tükendikten sonra Mine’nin telefonu çaldı, arayan babasıydı. Kayıttan etkilendiklerini tahmin eden Mine ne konuştukları duyulmasın diye dışarı çıktı.

“Geliyoruz!” dedi babası, “Sakın oradan ayrılma!”

“Baba gerek yok kavga gürültüye!” dedi Mine, babasının sesi çok öfkeli geliyordu.

“Karışma sen annen kardeşin hepimiz oradayız birazdan, sen bir şey söyleme!”

“Tamam nasıl istersen, arkadaşınla aran bozulmasın istersen!” demeye kalmadı babası çat diye kapattı yüzüne telefonu. Kızacaklarını ve işi bozacaklarını tahmin ediyordu ama hiç bu kadar sert ve ani bir tepki beklemiyordu babasından Mine.

“Nihayet sonunda bana sahip çıkmaya karar verdiler!” dedi içinden ve yine gülümseyerek girdi içeriye. Ailesinin yolda olduğundan hiç bahsetmedi. Yerine oturunca biraz baş dönmesi hissetti ama üst üste yaşadığı travmalardan tansiyonu oynadı diye düşündü.

“İyi misin?” dedi Hayrettin fark edip.

“Evet, yediğim bir şey dokundu herhalde!” dedi Mine ama gerçekten midesi de bulanmaya başlamıştı.

“Annem ne zaman istemeye gelsek diye sordu sen yokken?”

“İstemek mi?” dedi Mine elini ağzına götürdü ama gülmesini tutmak isterken birden midesinden büyük bir öğürtü de gelince ikisi birbirine karıştı.

“Kızım ne oluyor?” diyen yüzü dans etmeye başladı Gülümser hanımın. Hayrettin’in ayağa kalktığını ve ona doğru geldiğini gördü

“Mine?” diyordu galiba. O sırada kapı sesi olunca zorla kafasını çevirdi ve önde babası arkada anne ve kardeşini gördü. Ailesi ilk defa onu bir musibetten kurtaracakken şimdi bu hastalığın sırası mıydı? Ne kadar doğrulmaya çalışsa da başaramadı ve sandalyeden yuvarlandı ve yere düştü. Etrafındaki sesleri hayal meyal duyuyordu ama bir türlü kıpırdayamıyordu.

“Siz niye geldiniz ki?” diyordu Hayrettin ailesine

“Aradı bizi!” dedi babası, sesinde hiç öfkeli bir ton yoktu, daha çok suçlanmış gibiydi.

“Ne dedi ki?” dedi Gülümser hanım da ters ters

“Bu iş olmaz, diyeceğim yazmış Haşim’e, aha göstersin!” dedi Munise hanım, “Biz de ondan kalktık geldik, siz ilacı içiremediniz sandık!”

“Oğlum bunların parasını verdin mi?” dedi Gülümser hanım

“He aldık çok şükür, oğlana iş kuracağız, Allah razı olsun!” dedi babası

“Tamam işte, kızı hallettik bizi gidin!” diyerek ailesini kovdu Mine. O kadar uyuşmuştu ki, bunları hayalinde mi görüyor, yoksa sahiden mi oluyor emin olamıyordu. Kıpırdanmaya çalıştı yine olmadı. Düştüğü yerden kimse onu kaldırmaya da çalışmıyordu işin garibi. Kendi meselelerini çözmeye çalışıyorlardı. Hayrettin yeniden üzerine eğilince anladı ailesinin gittiğini, onu böyle bırakıp gitmişler miydi? Ne parasından bahsediyordu o kadın? Mine karşılığında para mı almışlardı bu insanlardan!

“Anne gözleri açık bunun?” dedi Hayrettin telaşla.

“Baygın oğlum görmüyor musun? İlacın etkisi kapat sen gözlerini korktuysan!”

“Ne korkacağım ya öldürmedik ya!” diyerek bir kolundan çekip doğrulttu Mine’yi ve yardım için şoförünü aradı. Sonra her şey karardı ve Mine derin bir kuyuya düşüyormuş gibi hissetmeye başladı. Artık bir şey duymuyordu.

Gözlerini açtığında bilmediği bir yatak odasındaydı. Üzerinde saten askılı bir gecelik vardı. Panikle doğruldu. Yatak iki kişilikti ve yanda birinin yattığı yastığın duruşundan ve yorganın dağınıklığından anlaşılıyordu. Kendini kontrol etti. Geceliğin içinde çamaşırları yoktu.

“Hayır! Allah’ım olmuş olmasın! Hayır!” diyerek fırladı yataktan kapıyı açıp dışarı fırladı. Hayrettin ve annesi salondaki masada kahvaltı ediyorlardı. Onları görünce iyice şaşırdı durdu.

“Ne yaptınız bana?”

“Günaydın gelin hanım!” dedi Gülümser hanım

“Ben sizin gelininiz değilim!”

“Artık öylesin!” dedi Hayrettin, “Dün gece!” dedi ve güldü.

“Hayır yalan bu! Babamlar nerede!”

“Babanlar sana karşılık para aldılar ve bir daha karşına çıkmayacaklar, kurtardık seni o sefil hayattan!”

“Delirdiniz mi siz? Zorla alıkoyamazsınız beni, çocuk değilim ben! Kıyafetlerim nerede?”

“Nereye gideceksin?” dedi Hayrettin, “Babanın evine mi? Karım oldun diyorum sana, evlendik!”

“Kanlı çarşafı da mı görmedin?” dedi Gülümser hanım pis pis.

Mine utancından neredeyse yerin dibine girecekti, “Nasıl yaptınız bunu? Bana ilaç mı verdiniz? Baygındım ben tecavüz bu?”

“Sus kız! Terbiyesiz, hayatın kurtuldu. İmam nikahın kıyıldı merak etme. Tecavüz falan yok. Hayrettin konuş şu karınla sabah sabah canımı sıkıyor benim!” diyerek salondan çekip gitti Gülümser hanım hışımla.

“Gel, gel! Anneme bakma sen! Şoktasın biliyorum ama geçecek!”

“Ne geçecek? Nasıl yaparsınız bunu?”

Hayrettin arsız arsız kalkıp geldi Mine’nin yanına kolunu boynuna dolayıp öpmeye çalıştı.

“Dokunma bana!” diyerek koşarak kaçtığı odaya geri döndü Mine ve kapıyı da arkasından kilitledi. yatağa yaklaşıp yorganı kaldırdı. Çarşaftaki kanı gördü. Etrafına bakındı ve koltuğun üzerinde kıyafetlerini gördü ve hemen üzerindekini çıkarıp onları giyindi. Bir yandan ağlıyor, bir yandan ne yapacağını düşünüyordu. Ailesi onu kurtarmaya değil bu tuzağa yardım etmeye mi gelmişti yani. Telefonuna bakmak için çantasını aradı ama bulamadı.

“Ben aşağı iniyorum!” diyen sesi duyuldu Hayrettin’in, “Sen sakinleyince gelirsin!”

Mine nerede olduklarını anlamak için cama koştu hemen, kocaman bir bahçe gördü, bakımlı bahçenin tam ortasında bir havuz vardı ama yüzmekten ziyade süs olsun diye tasarlanmıştı belli ki. Hayrettin’lerin evi miydi burası. Dönüp yeniden yatağa baktı.

“Allah’ım bu nasıl olur? Nasıl?” diye inledi. Kapıyı açıp dışarı çıktı ve koşarak merdivenleri indi. İçeriden sesler geliyordu, belli ki alt katta bir salon daha vardı. Kapıya koştu, ayakkabılarını göremeyince, oradaki bir terliği giydi ve bahçeye çıkıp bahçe kapısına doğru koşmaya başladı. Demir kapı kapalıydı.

“Lütfen açık olsun, lütfen!” diyerek kapıya ulaştı.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s