Mine bu ikinci buluşmada da farklı bir şey hissetmedi ama Hayrettin’i biraz daha törpülenmiş, alttan alır gördü. O kibirli tepeden bakan havası biraz sönmüştü sanki, “Okulunu bitir tabi, ben sen de istemiyorsun sandım! Yani paraya ihtiyacın olmayacak, yani evlenip müzik işi ile nasıl uğraşılır değil mi? Ayrı eve de çıkarız onu dert ettiysen, sana kolaylık olur, hazır aş, evde çalışan kadın da var diye dedim ben!” dedi sanki özür diler gibi. Bunlardan pek etkilendiğini söyleyemezdi Mine ama bahaneleri eksilmişti, ikinci kez buluşup da uygun görmediği bir şey bulamazsa evdekiler hemen evlilik hazırlıklarına girişirlerdi. Tam ayrılacakları sırada “Annem de seni tanımak istiyor aslında, sen de uygun görürsen!” dedi Hayrettin, bayağı kedi gibi munisti. Bir erkek kızı annesi ile tanıştırınca bunun evlilikle ile ilgili olduğunu her kız bilirdi. Hayrettin aklınca bu kozu kullanıyordu ama bilmiyordu ki Mine’nin derdi bu değildi. Doğrudan “Ne gerek var!” diyesi geldi ama babalar tanışınca birden “Yok!” da diyemedi. Sessiz kalınca Hayrettin bunu mahcubiyetin verdiği bir onay diye düşündü ve hemen buluşma günü için plan yaptı.
“Annem biraz seçicidir! Sen ona aldırma!” dedi ayrılırken, iki gün sonra Gülümser hanım ile buluşma olacaktı. Mine bu kuyudan kendini bir türlü çıkaramadığı için kızıyordu. İkinci buluşma olmasa ne güzel konu kapanmış olacaktı.
“Bizi biraz hor görüyorlar!” dedi eve gelince, Munise hanımı gıcık ettirip, bu işi ona bozdurmaya karar vermişti.
“Nasıl hor görüyorlar?” dedi Munise hanım hemen yeme gelerek.
“Yani işte yaptığınız işlerden dolayı, onlar zengin diye!”
“Bak sen!”
“Annesi ile tanıştıracakmış beni Hayrettin ama seni istemediler!”
“A niye?”
“Herhalde gidilecek yere yakışmazsın diye. Yani öyle demedi de ima etti gibime geldi!”
“Gibine mi geldi! Kız sen cinlik peşinde misin yoksa?” diye ayıldı bir anda Munise hanım. Mine’nin de çok iyi rol yaptığı söylenemezdi.
“Ne cinliği ya! Uyarıyorum işte!” dedi ve çabucak kazan dairesine kaçtı. Daha fazla bir şey söylerse artık işe yaramayacağı ortadaydı. En azından annesinin kulağına su kaçırdığını düşünüyordu. Hayrettin’in annesi de dişli bir kadında ikisi hayatta anlaşamazlar bu da Mine’nin işine yarardı. Kendi kendine bulduğu akla sevinerek yine çalışmaya başladı. Mesut ile de buluşmaları gerekiyordu yakında bu ara bu Hayrettin olayı çıkınca onu ertelemişti. Birlikte çalışıp, prova yapmaları gerekiyordu. Hayrettin’in annesi ile de buluşup işi bozduktan sonra haftaya görüşürüm diye planlamıştı.
“Canım halacığım gör bak her şeyi nasıl başaracağım!” dedi kendi kendine gülümseyerek ve nota defterlerinin içine gömüldü.
“Bana bak! Kadınla buluşunca çaktırmadan telefonu açık tut! Biz de duyalım ne konuşuyorsunuz!” dedi Munise hanım Mine tam evden çıkacakken. Mine az kalsın gülümseyecekti, demek annesi kurmuştu iki gündür söylediklerini.
“Nasıl açık tutayım belli olur!” dedi hemen.
“Kayıt et kızım salak mısın?” dedi Haşim hemen araya girip.
Mine ters ters baktı kardeşine, “Nasıl yapılır bilmiyorum!”
Haşim homurdanarak kalktı gösterdi. Dükkana babası gittiği için öğlene kadar uyumuş kahvaltısını ediyordu. Sonra da halı saha maçına gidecekti zaten.
“Unutma ha!” dedi Munise hanım kızın gözünün içine bakarak.
“Tamam unutmam!” dedi Mine ve çıktı evden, bu sefer Hayrettin gelip almayacaktı onu, annesi ile buluşacakları restorana gelecekti. Gruplara özel odacıkları olan bir restoran ayarlamışlardı. Odacık da sadece onlar olacak bir garson da onlara hizmet edecekti. Bu kadar tecrit saçma gelmişti Mine’ye ama Gülümser hanımın söyleyeceği aksi şeyleri kayıt edeceği için seviniyordu. Kadını biraz kışkırtmak gerekti belki ama nasıl yapacağını henüz bilmiyordu. Munise hanım da bunları duyunca iyice sinir olacak kadına sataşacaktı muhtemelen.
Restoranı eli ile koymuş gibi buldu, vardığında henüz Hayrettin ve annesi gelmemişlerdi. Oysa buluşma saatine neredeyse beş dakika kalmıştı. Geçip garsonun gösterdiği odacığa oturdu. Hemen telefonunu çıkarıp Haşim’in gösterdiği kayıt kısmını ayarlardı. Onlar gelir gelmez basacaktı. Zaten Haşim’in eski telefonunu kullandığı için öyle fazla hafızası yoktu. Onu da rahmetli halasının söyledikleri sonunda vermişlerdi Mine’ye. Yoksa ona kimse cep telefonu falan almazdı. Kapıda sesler duyunca hemen telefonun kayıt düğmesine basıp çantasının içine attı ve çantanın fermuarını da açık bıraktı.
Gülümser hanım kapıdan girer girmez öpmesi için elini ona uzattı. Davranışının telefonda görünmeyeceğini ve bu uzatılan eli öpmezse Gülümser hanımın baştan ona sinir olacağını düşünerek kadının elini tutup tokalaşır gibi salladı. Gülümser hanımın yüz hatları gerildi ama sonra toparladı.
“Demek oğlumun anlata anlata bitiremediği o okumuş kız sensin! Okumak bazı şeyleri unutturuyor gençlere!” dedi az önceki el öpmeme olayına laf göndererek, “Anneleriniz okuyorsunuz diye eğitmiyor sizi herhalde, oysa eğitim evde, anne de başlar!”
Mine planı güzel yürüyecek diye sevindi bu sözlere, gülümseyerek bakıp başını salladı cevap vermedi.
“Mine heyecanlı biraz anneciğim! Normal değil mi?” diye araya girdi Hayrettin.
“Ne okuyorsun?” dedi Gülümser hanım sanki sorgu hakimi gibi
“Konservatuar okuyorum, alanım müzik!”
“Müzik mi?” dedi Gülümser hanım küçümseyerek, “Ben de okuyor deyince!”
“Hayrettin de açık öğretim okuyor!” dedi Mine. Bu defa kendi sinirlenmişti.
“Evladım, Hayrettin diploma sahibi olsun diye okuyor, zaten babasının işi onun olacak! Siz ne olacaksınız? Babanız gazino mu bırakıyor acaba?”
“Siparişleri verelim mi?” dedi Hayrettin yine.
“Siz verin ben de bir lavaboya gideyim!” dedi Mine ve kalktı masadan. Sakin olması ve kadını kışkırtması gerekiyordu ama kendi daha çok gerilmişti şimdi. Böyle şeylere hiç alışık değildi. Tuvalete gidip biraz sakinleşmeye çalışacaktı. Aslında şimdiden Munise hanımı delirtecek bir iki diyalog geçmişti bile. Beş dakika tuvalette oyalanıp, kendini toparlayınca geri geldi.
“Et seversin değil mi? Et söyledik!” dedi Hayrettin.
“Bulsa sever tabi!” diye mırıldandı Gülümser hanım altın bileziklerini şıkırdatarak, mırıldanmıştı güya kendi kendine ama Mine’nin duyduğundan emindi.
“Konuşun, konuşun!” dedi içinden Mine, hepsi kayıt oluyordu nasılsa. Telefon hafızası dolmadan tüm yemeği alır inşallah diye dua ediyordu içinden. Görünüşe göre bayağı malzeme çıkacaktı bu yemekten. Gülümser hanım sorguyu kesince Hayrettin bir kaç konu açtı ve genel olarak sessizlik içinde yendi yemek. Mine sinirlendiği için tabaktaki ete elini sürmedi ve yanındaki garnitürlerden birazcık yedi. O da boş durup onlara bakmak tuhaf olduğu içindi. Yoksa onca laftan sonra onları yemezdi.
“Yemedin?” dedi Hayrettin anlamıştı Mine’nin bozulduğu için yemediğini, “Vay be!” diyordu içinden, “Bu kızla çok eğleneceğiz!”
“Et yemiyorum!” dedi Mine pat diye, oysa öyle bir şey yoktu. Size kızdım diyemediği için aklına o gelmişti bir tek.
“Alışık değil oğlum zorlama kızı midesi öğütemez şimdi!” dedi Gülümser hanım gözleri Mine’de ağzını peçetesi ile silerken.
Mine yine gerilmeye başladığını anlayınca bu defa çantasını da alıp gitti tuvalete, telefonun sahiden kayıt yapıp yapmadığını merak ediyordu. Kulaklıklarını takıp bir kabine girdi ve atlayarak dinlemeye başladı konuşulanları. Biraz uğultu vardı ama çoğunluk anlaşılıyordu konuşulanların. Tam ilk tuvalete gittiği yere gelince biraz başa alıp, atlamadan yeniden dinledi. Gülümser hanımın ailesini aşağılayarak konuşmasına bel bağlamışken şimdi bambaşka bir koz yakalamıştı. O masadan kalkıp tuvalete gidince, anne oğul kendi aralarında konuşmuşlardı.
(devam edecek)