Suçluyum – Bölüm 13

“O zamanlar Serpil’de öğrenciydi, Mustafa’da öyleydi. Ev anneannesinden kalmıştı. Annesi evlenip başka şehre gidince Mustafa da orada doğmuş büyümüş, sonra üniversiteyi kazanınca iki yıl önce ölen anneannesinin evine gelmişti. Ailesine yük olmamak için de evin bir odasını düzenli olarak kiraya veriyordu. Serpil’in ailesinin durumu iyiydi ama tutucuydular. Yani o öyle söylüyordu. Burada yaptıklarını duysalar onu ret edecekleri kesindi. O yüzen o eve gittikçe Selim hep bizimle kaldı. Bu arada Mustafa çocuğun durumuna çok üzüldüğü için onu nüfusuna aldı”

“Neden? Acıdı diye nüfusa çocuk alınmaz ki?”

“Çünkü çocuğun hastane işleri hiç bitmiyordu. Devamlı kontrole gidiyordu. Hastane kayıtlarına Serpil’in soyadı ile geçmişti baştan ama Serpil ailesi öğrenecek diye çok korkuyordu. Eğer Mustafa ona soyadını vermezse çocuğu gidip sosyal hizmetlere vereceğini söyledi. Orada iyi bakılmayacağı için öleceğini ve bunun vebalinin de Mustafa’nın boynuna olacağını söyledi.”

“Yok artık!” dedi Okyanus.

“Serpil çok baskın bir karakterdi. Aslında bizde çocuğa çok alışmıştık ve onun iyi olması için elimizden geleni yapıyorduk. O artık Serpil’in Mustafa’ya kasmaya çalıştığı bir çocuk değil, desteğe ihtiyacı olan hasta bir çocuktu.”

“Vicdanlı insanlarsınız ondan!” dedi Perihan hanım gözleri dolmuştu, sevgiyle Dilay’ın elini okşuyordu. Dilay sanki anlattıkça daha çok detay hatırlıyordu. Kendi anlattıklarına başkasından dinliyormuş gibi hayret tepkileri vermesi bundandı. Anlatırken birden bire duruyor. “Aman Allahım!” diyor sonra yeniden devam ediyordu.

“Bir akşam Serpil gelip biri ile çıkacağını o yüzden çocuğun bizde kalmasını istediğini söyledi. Çıkacağı adamın ona evlenme teklif etmesini bekliyordu. Tabi ki adamın çocuktan ve Mustafa’dan haberi yoktu. Tam Serpil’in ailesine uygun bir damat adayıydı. Bu yüzden es geçmek istemiyordu. Onun iyi bir hayatı olursa Selim içinde iyi bir hayat olur diyordu.”

“Adama çocuktan bahsedecek miydi ki?”

“Bilmiyorum. Mustafa sırf onu başından savmak için çocuğun o akşam bizde kalmasına izin verdi. Gece geç saatte tekrar kapı çaldığında Serpil çok mutluydu. Beklediği gibi olmuş adam ona evlenme teklif etmişti. Selim uyuduğu için onu almasına izin vermedik. Yukarı çıktı. Sonraki günlerde sık sık adamla çıktığı için Selim bizde daha çok kalıyordu. Benim derslerim ağırdı. Üstelik çalışıyordum da Selim bir yaşını yeni doldurmuştu ve artık yürüyordu. O yüzden gözünüz üstünde olmalıydı. Sağlıksız ve zayıf bir çocuktu ama yine de hareketliydi. Etrafı keşfetmek istiyordu. Mustafa Serpil hayatını yoluna koyana dek benim köfteciye gitmememi istedi. Benden kira almayacaktı. Köftecide çalıştığım saatlerde Selim’e bakacaktım. Serpil’de güya bana bunun için biraz para ödeyecekti, yani bu Mustafa’nın düşüncesiydi ama öyle bir şey olmadı tabi.”

“Peki sonra?”

“Sonra Serpil o adamla nişanlandı ve Mustafa’ya gelip çocuktan ona bahsedemeyeceğini ancak bu adamla evlenmezse hayatının mahvolacağını söyledi. Biz nasılsa evlenecektik ve çocuk Mustafa’nındı. O yüzden o bizde kalmalıydı. Mustafa bunu duyar duymaz küplere bindi. Çocuğa DNA testi yaptırmaktan bahsetti yeniden ve kavga ettiler Serpil öfkeyle yukarı gitti. Çocuk bizdeydi o sırada yine. Ertesi gün Mustafa yukarı Serpil’in kapısına çıktı ilk kez ama maalesef kapı açılmadı. Kız ortadan kayboldu onu haftalarca bekledik ama gelmedi. Kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Kirası yatırılmaya devam ettiği için onun evde olup olmadığı ev sahibini hiç ilgilendirmiyordu. Bu arada Selim’in durumu kötüleşmeye başladı. Çocuk geceleri morarıyor ikimizi de çok korkutuyordu. Kontrollerine götürüyorduk ama yapılacak bir şey olmadığını söylüyorlardı. O eninde sonunda bizden ayrılacaktı. Moralimiz o kadar bozuktu ki neredeyse hiç konuşmuyor sadece Selim’e gülümsüyorduk. Her morardığında ölecek diye paniğe kapılıyor hastaneye koşuyorduk.”

“Kaza olduğu sırada da böyle mi oldu?”

“Evet aynen böyle oldu. Selim bu defa gerçekten kötüleşti. Çok korkuyorduk. Mustafa arabayı sürüyordu. Çocuk benim kucağımdaydı. Bir an için nefesi kesilince onu sarsmaya başladım. Bağırıyordum. Mustafa iyice paniğe kapılmış olmalı, bir anda arabanın içinde havalandık, sonrası malum. O komaya girdi. Selim kazadan sonra iyice kötüledi. Ben hafızamı kaybettim. O zavallı çocuğu kurtaramadık. O kadar çaresiz ve masumdu ki.”

“Canım kızım siz ona en büyük iyiliği yapmışsınız, sevginizi vermişsiniz, o kızın elinde kalsa belki o kadar bile yaşamazdı yavrucak!”

“Annem doğru söylüyor!” dedi Okyanus o da çok etkilenmiş ve üzülmüştü.

Dilay da ağlıyordu ama artık ağladığının kendi çocuğu olmadığını ve onun ölümünün kendi suçu olmadığını biliyordu.

“Peki bir şey soracağım?” dedi Okyanus bir anda, “Demiştin ki Mustafa’nın annesi çocuğun ondan olmadığını söylemiş! Bu sonuca nasıl vardı. Çocuktan kazada haberi olmuş olmalı çünkü şimdi anlattığına göre sadece seni biliyordu ve istemiyordu ama çocuktan hiç haberi yoktu, öyle değil mi?”

“Doğru, bizim kaza yaptığımız gün her nasıl olmuşsa Serpil geri gelmiş dairesine, olanlar apartmanda duyulduğu için o da başımıza geleni öğrenmiş ve hastaneye gelmiş. Mustafa’nın komada ve durumu kötü olduğunu gördü haliyle. Bense hiç bir şey hatırlamıyordum. Aslında hatırlamadığım için Mustafa’nın nişanlısı olduğumu sanıyordum. Herhalde çocuktan kurtulmak için öyle bir plan yapıp oynadı bilemiyorum. Mustafa yaşamaz, bende hafızamı geri kazanmazsam çocuğun onun olduğunu kimse bilmeyecekti öyle değil mi?”

“Haince bir plan ama mantıklı?”

“Peki bunlar o kızın yanına mı kalacak? Çocuğu ölmüş umurunda değil, yaptığı plana bak. Allahım insanlara neler oldu böyle?” diye inledi Perihan hanım.

“Mustafa’nın yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz!” dedi Dilay.

“Yaşıyor!” dedi Okyanus.

“Yaşıyor mu?”

“Evet, onun izini buldum aslında ama senin ve annemin yaşadıklarınız araya girince gidip bakmaya fırsatım olmadı. Artık her şeyi hatırladığında göre toparlanıp buradan çıktığında birlikte gideriz belki.”

“Koma da mı?”

“Emin değilim, yani bilmiyorum ama gitmeden bunu öğrenebilirim sanırım!”

“Öğrenir misin lütfen?” dedi Dilay, “O gerçekten çok iyi biri ve ona bir şey olmasını istemem!”

Perihan hanım göz ucuyla oğluna baktı. Dilay Mustafa’dan hayranlıkla bahsettikçe, Okyanus’un yüz ifadesinde bir değişiklik olup olmadığını görmek istiyordu. Oğlunun Dilay’la başından beri çok ilgilendiğinin farkındaydı, o kendini kaybetmiş bir haldeyken bile üstelik. Mustafa ve Dilay yıllarca aynı evde yaşamış sonunda bir çocuğa birlikte bakmış, başlarına bir sürü şey gelmişti. Dilay’ın Mustafa’ya olan saygısı ve bağlılığı ortadaydı. Belki bu duygular aşka dönüşürdü ya da dönüşmüştü ama yaşadıkları karmaşa yüzünden ikisi bunu henüz anlayamamışlardı.

“Anne ne düşüyorsun daldın?” dedi Mustafa Perihan hanımın omuzuna dokunup, hemşire gelip Dilay’ın dinlenmesi gerektiğini söylemiş ama Perihan hanım duymamıştı bile.

“Ah ben mi? İyiyim!” dedi silkinerek.

“Hemşire artık gitmemiz gerektiğini söylüyor!”

“Tamam, anladım. Gidelim o halde. Dilay canım kızım, iyi olmana ve her şeyi hatırlamana çok sevindim. Yarın geleceğiz!” diyerek çıktı odadan.

“Mustafa’nın durumunu öğrenip sana haber vereceğim!” dedi Okyanus’ta ve annesinin arkasından çıktı o da. Hastaneden ayrılmadan gidip Dilay’ın doktoru ile konuştular. Doktor Dilay’ın hafızası yerine gelince zaten sakinleştiğini ve artık kalmasına gerek olmadığını, ertesi gün onu alıp gidebileceklerini söyleyince, ikisi de buna çok sevindi. Dilay’ı rahatsız etmemek için yeniden yukarı çıkmadılar ve birlikte Perihan hanımın evine gittiler.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s