Suçluyum – Bölüm 11

Tülin yeniden hastaneye geldiğinde Dilay tam olarak kendine gelmemişti. Halası merak etmesin diye Okyanus’u arayıp kızın uyuduğunu söyledi. Hastaneye gelip yapabilecekleri bir şey yoktu, bir gelişme olursa onları arayacaktı zaten. Okyanus bir gün önce de apar topar çıktığı için emniyete geri döndü. Tülin arayınca çıkıp annesini de alıp hastaneye gidecekti. Aslında dönmese de olurdu belki ama şu Mustafa denilen adamı bulup hem durumunu hem de toparlandıysa olanları öğrenmek istiyordu.

Adamın izini bulmak umduğundan kolay oldu, sevk edildiği özel hastanede yatmaya devam ediyordu, koma durumundan çıkmıştı görünüşe göre ama tam olarak bilinci yerine gelmemişti. Hemen çıkıp oraya gidebilir ve adamla ya da yakınları ile görüşebilirdi belki ama Tülin arar da annesini hastaneye götürmesi gerekirse diye yerinden kıpırdamak istemedi. Mustafa’nın izini bulduğundan annesine bahsetse o da hemen gidip konuşalım diyecekti muhtemelen. Dün olanlardan çok etkilendiği için onu yeniden bir heyecana sürükleyip yormak istemedi. Dilay toparlanınca gidip kendisi araştıracaktı.

Dilay bir kaç saat sonra gözlerini açtı. O ayılınca hemen Tülin’e haber verdiler. Tülin o anda müsait olduğundan hızlıca geldi kızın yanına.

“Merhaba, beni hatırlıyor musun?” dedi Dilay’ın elinden tutarak.

“Ne oldu bana?” dedi Dilay.

“Bir sinir krizi geçirdin aslına bakarsan. Hatırlamıyor musun?”

“Hayal meyal bir şeyler hatırlıyorum. Bir rüya gibi aslında. Biz Selim’i doktora götürüyorduk, sonra şey oldu!”

“Ne oldu?” dedi Tülin heyecanla, çocuğu hatırlamıştı belli ki.

“Bir kaza! Mustafa?”

Tülin’in psikolog arkadaşı da yanındaydı bu konuşma sırasında.

“Dilaycığım heyecanlanmadan düşünmeye çalış, uzun süredir hafızan sana yardımcı olmuyordu. Bunu hatırlayabiliyor musun?” diye sordu Dilay’a.

“Benim kafam çok karışık. Ne rüya, ne gerçek emin değilim. Perihan hanım var değil mi? Siz onun yeğenisiniz?” dedi Tülin’e bakıp.

“Evet canım, ben oyum, aferin sana!”

“Hatırladıklarını anlatırsan seni doğrulayabiliriz. Muhtemelen büyük bir kısmı gerçek olacak, rüya değil!” dedi psikolog, “Ancak senden ricam hatırladıkça sakin kalmaya çalışman olur mu?”

Tülin ve diğer doktorun yardımıyla Dilay sakinleştiricinin etkisinden tam kurtulmadan önce kafasını toparlamayı başardı. Hemen her şeyi hatırlamaya başlamıştı. Kazayı, kazadan önce olanları, hepsini teker teker anlattı.

Tülin teşhisinde yanılmamıştı. En azından Dilay’da artık bunu bildiği için krize girmemişti.

“Ben çok özür dilerim!” dedi sonunda Tülin’e.

“Ne için özür diliyorsun?”

“Dün olanlar için, ben gerçekten, ne yaptığımdan emin değilim sanırım!”

“Özür dileyecek bir şey yok, bak ne iyi bir şeye sebep oldu, hafızan geri geldi! Halamı arayıp, onları buraya çağıracağım. Sen şimdi biraz dinlen.”

“Tamam!” dedi Dilay gözlerini kapatıp yeniden uzandı. Hatırladıklarını yeniden gözden geçirmeye ve hafızası olmadığı dönemlerde olanlarla öncesini zihninde birleştirmeye ihtiyacı vardı.

“Sahi mi diyorsun?” dedi Okyanus, Dilay’ın hafızasının yerine gelmesini hiç beklemiyordu.

“Sahi diyorum, kızcağız her şeyi hatırladı sonunda”

“Neymiş peki işin aslı?”

“Halamı alıp gelirsen size anlatabilir!”

“Tülin bir kere de merakta bırakmasan beni, bak araba sürmüyorum şu anda!”

“Peki haklısın!” diye güldü Tülin bir önceki günü hatırlayarak.

“Çocuk onun değilmiş, Mustafa ile de evli değillermiş, hatta evlenecek bile değillermiş!”

“Onu kandırmışlar mı?”

“Hayır kimse onu kandırmamış! Okyanus gerçekten telefonda anlatmak için uzun bir hikaye. Çocuğun onun olmadığını biliyor artık haydi halamı al da gel!”

“Tamam, annem çok sevinecek gerçekten!”

“Onun sayesinde oldu tüm bunlar!”

“O da her şeyi mahvettiğini sanıyor!”

“Hayır, hayır! Haydi bir randevum var gerçekten, gelin siz!”

Perihan hanım oğlu arayıp, onu almaya gelene kadar, oradan da hastaneye gidene kadar “Ay inanamıyorum!” dedi durdu kendi kendine. Okyanus bu sefer de mutluluğun verdiği heyecandan tansiyonu yükselecek diye korkmaya başlamıştı. Tülin’in hastası olduğu için onlar hemen Dilay’ın yanına çıktılar.

“Bizi unutmamış değil mi?” dedi Perihan hanım odaya girmeden son anda oğluna dönerek.

“Hayır tabi ki, neden unutsun ki bizi?”

“Ne bileyim yani geçmişi hatırlayınca, sonradan olanları silmiş olabilir mi?”

“Hayır hepsini birden hatırlıyor artık! Haydi girelim mi?”

“Evet girelim!” diyerek derin bir nefes aldı Perihan hanım ve içeri girdiler.

Dilay yatağın içinde oturmuş, önündeki tepsiden yemeğini yiyordu. Onları görünce gülümsedi ve ne diyeceğini bilemedi.

“Canım kızım!” dedi Perihan hanım hemen gidip yatağın yanına oturdu ve onun elini tuttu, “İyisin çok şükür!”

“Evet sayenizde!” dedi Dilay, “Size hem teşekkür, hem özür borçluyum!”

“Olur mu kızın ne özrü?” dedi Perihan hanım sevgiyle.

“Tülin her şeyi hatırladığını söyledi!” dedi Okyanus da hemen araya girerek.

“Evet hemen her şeyi sanırım!”

“Tıp öğrencisi olduğunu da hatırlıyor musun?”

“Tabi! Ama dersleri ne kadar hatırlarım bunca aradan sonra emin değilim!” derken yeniden gülümsedi Dilay. İkisi de onu gülümserken neredeyse hiç görmedikleri için çok mutlu olmuşlardı.

“Kızım meraktan ölüyoruz anlatsana şu hatırladıklarını bize de!”

“Çok haklısınız, hâlâ gölgeli yerler var ama hatırladığım kadarını anlatayım.”

“Ben annemi çok küçük yaşta kaybettim. Kaybetmişim demek daha doğru çünkü onu neredeyse hiç hatırlamıyorum. Babam inşaatlarda amelelik yapardı. Ben onunla büyüdüm. Okuldaki öğretmenlerim başarılı bir öğrenci olduğum için aralarında ve bazı velilerden para toplayarak benim eğitim masraflarımı karşılıyorlardı. Yani ben lisedeyken. Babamın beni dershaneye gönderecek parası yoktu. Fizik öğretmenimin eşinin çalıştığı dershane beni ücretsiz kabul etti ve ben böylece Tıp fakültesini kazandım. Ancak okulu kazandığım sene maalesef babamı da kaybettim. Doktorlar kalp krizi geçirdiğini söylediler. Ben tam doktor olup ona iyi bakmayı hayal ederken, ne yazık ki yetişemedim” dedi Dilay hüzünle.

“Yine de senin tıp fakültesi kazandığını görmüş çok şükür!” dedi Perihan hanım

“Evet, o kadar sevinmişti ki sınav sonuçlarım açıklandığında birlikte oturup ağlamıştık! Babam öldüğünde henüz reşit olmadığım için beni beni sosyal hizmetler yurduna yerleştirdiler.”

“Başka akrabanız yok muydu?”

“Aslında vardı, bir halam vardı ama beni yanına istemedi. Halamı çok sevmezdim zaten, babamla da araları hiç iyi değildi. Onunla yaşamaktansa bir yurda yerleştirilmek bana daha cazip geldi. Okulu kazandığım yıl babamı da kaybedince, okulumdaki öğretmenlerim ve dershanedeki öğretmenlerim beni maddi olarak desteklemeye devam ettiler. İlk yıl hazırlık okudum. Hazırlık kitaplarım da, sonrasındaki kitaplarım da hep çok pahalıydı. Onlar da beni merak etmişlerdir bunca zamandır! Birden bire ortadan kaybolmuş oldum sanırım!”

“Mustafa ile nasıl tanıştınız?” dedi Okyanus sabırsızlıkla.

“On sekiz yaşıma gelince yurttan ayrılmam gerekiyordu. Okuldaki arkadaşlarımdan bazıları kalacak yerleri olmadığından ve üniversite yurtları pahalı olduğundan oda kiralıyorlardı. Yani evinde fazla odası olanlar, odalarını kiraya veriyorlardı. Sınıf arkadaşım Pınar böyle bir yerde kalıyordu. Öğrencilere oda bulan bir arkadaşı vardı. Odasını kiraya vermek isteyenlerle, oda arayan öğrencileri bir araya getiriyordu. Bir çeşit emlakçı gibi yani. Beni de Mustafa’nın evine yönlendirdi. Elinde bir tek orası varmış.”

“Hırlı mı, hırsız mı nasıl iş bu böyle?” dedi Perihan hanım şaşkınlıkla.

“Genellikle evinde daha önce öğrenci kalmış insanların evleriydi. Yani referanslı gibi”

“Olsun kızım insan oğlu çiğ süt emmiş!”

“Anne kesmede anlatsın kız!” dedi Okyanus.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s