Suçluyum – Bölüm 10

“Ağrılarınız muhtemelen üşütmeden ama yine de böbrek ve idrar yollarına da bakmakta fayda var!” dedi Tülin, Dilay’a oturmasını söyleyerek.

“Çok şükür önemli bir şey çıkmasında!” dedi Perihan hanım mırıldanır gibi.

“Yalnız başka bir konu var!”

“Nedir?”

“Halam bir adamla yaşadığınızı ve ondan bir oğlunuz olduğunu ve onu kaybettiğinizi söylemişti. İkide bir bu konuyu açıp sizi üzüyorum ama az önce yaptığım muayene sonucu siz hiç doğum yapmamışsınız! Şey hatta hâlâ bakiresiniz!”

“Ne?” dedi Dilay, “Nasıl olur?”

“Yani bekaret bir şey ispatlamaz, bazı insanların zarı esnek olabilir ve bozulmayabilir, sezaryen olursa doğuma rağmen kalabilir! Ancak siz de sezaryen doğum yaptığınıza dair bir kesik izi yok. Rahminizde bir çocuk büyüttüğünüze dair de bir iz yok.”

“Ama benim? Benim bir oğlum vardı?”

“Biliyorum, bakın zaten zor bir süreçten geçmişsiniz ben iyice zorlaştırmak istemiyorum tabi!”

“Yok böyle bir şey olamaz!” dedi Dilay, “Benim oğlum öldü. Siz üzülmeyim unutayım diye söylüyorsunuz değil mi?”

“Kızım hatırlamıyorsun belki farklı bir durum vardır!” dedi Perihan hanım da çok şaşırmış ve kafası karışmıştı. Dilay’ın halini görünce Tülin’e gelmekle iyi edip etmediklerini düşünüyordu.

“Hayır yalan söylüyorsunuz! Ölmüş oğlum hakkında böyle çirkin bir yalanı nasıl söylersiniz! Bir annenin duyguları ile böyle oynama cesaretini nereden buluyorsunuz?” dedi Dilay bağırarak. Bir sinir krizi geçirmeye başlamıştı. Tülin hemen telefon açıp hasta bakıcıları çağırdı. Çırpınıp duran Dilay’ı başka bir bölüme götürdüler hemen ve bir sakinleştirici yaptılar.

“Ay ben ne yaptım kızım? Bana da bir sakinleştirici yap vallahi tansiyonum fırladı!” diyordu Perihan hanım. Onun da hemen kontrolleri yapıldı ve uyuyan Dilay’ın yanına ki yatağa yatırdılar.

Tülin başlarında duruyordu. Perihan hanım Okyanus’u aramasına izin vermemişti.

“Halacığım senin ne suçun var? Sen kızcağızın ağrısı var, iyi olsun diye getirdin bana! Suç bende keşke söylemeseydim!”

“Yok kızım doktorsun sen, söylemeyip ne yapacaksın?”

“Ne bileyim ben! Kızın son haddindeymiş zaten ruh hali, ben de tuzu biberi ektim herhalde! Neyse arkadaşlar ilgilenecek, bir kaç gün kalabilir burada! Ağır bir krizmiş öyle dediler. Okyanus’u arayayım da gelip seni alsın!”

Dilay’ın uzun kalabileceğini öğrenen Perihan hanım iyice telaşlandı ama bu durumda olanları Okyanus’tan saklamasına imkan yoktu eninde sonunda duyacaktı. O kadar üzgündü ki başı çatlayacak gibi ağrıyordu ve tek başına eve gidecek hali olmadığının da farkındaydı. Sonunda Tülin onu ikna etti ve Okyanus’u aradı.

“Ne oldu söylesene?” diyordu Okyanus sürekli.

“Gelince anlatırım, halam iyi. Dilay hanım biraz gerildi hepsi bu!”

“Orada ne işleri vardı?”

“Kasıkları ağrıyormuş diye halam getirmiş bana! Şimdi işlerim var, sen gelince ara konuşalım!” dedi Tülin ve kapattı telefonu.

Okyanus iyice gerilmişti, annesine bir şey oldu ona söylemiyorlar sanıyordu. Dilay’ın cep telefonu olmadığı için onu da arayıp öğrenemiyordu. Bir yandan arabayı sürerken bir yandan annesini aradı. Perihan hanım hemen açtı telefonu.

“Anne? İyi misin?”

“İyiyim oğlum merak etme, dikkatli gel acele edilecek bir durumda değiliz!”

Tülin aldı telefonu halasının elinden, “Okyanus, gelince konuşacağız, annen iyi bak duydun sesini! Haydi kapat ve yola bak!” diyerek telefonu kapattı.

“Merak etmiştir, haklı!” dedi Perihan hanım, “Kızacak şimdi bana!”

“Halacığım olanlar senin suçun değil ki eninde sonunda ortaya çıkacaktı, demek ki şimdi çıkması gerekiyormuş!” dedi Tülin ama aslında olanların stresini o da henüz üzerinden atamamıştı. Daha önce hiç bir hastası böyle sinir krizi geçirip, apar topar odasından alınmamıştı, “Bu kızın bir psikologla konuşması gerek hala! Böyle bizim konuşmamızla olmaz bu durum!”

“Kendi doktoru da demiş aslında! Kendine gelsin de bulalım bir doktor diyeceğim ama inan korkuyorum artık!”

“Korkma! Sen ona yardım ediyorsun!” dedi Tülin halasının elini tutarak. Yaşlı kadının elleri titreyip duruyordu olaydan beri. Buz gibi olmuşlardı.

Okyanus geldiğinde Tülin halasının başından ayrılmamıştı. Dilay sakinleştiricinin etkisi ile derin bir uyku halindeydi.

“Neler oluyor anlatın bakalım!” dedi Okyanus telaşla. Perihan hanım oğlunu sakinleştirmeye çalışınca Tülin onun sözünü kesip her şeyi çabucak özetledi.

“Yani ölen çocuk onun değil mi diyorsun?” dedi Okyanus şaşkınlıkla.

“Hayır bence değil! DNA testi yapılabilir!”

“Eyvah! Eyvah!” dedi Perihan hanım.

“Bu kızla ilgili her şey bizi şaşkınlığa uğratıyor!” dedi Okyanus bu defa.

“Sizi şaşkınlığa uğratıyor ama kızı şoka sokuyor! Zavallı ne hale geldi görmen gerekiyordu. Yani umut vermek istemiyorum ama arkadaşım belki bu krizin hafızasını geri getirebileceğini söyledi.”

“Sahi mi?” dedi Perihan hanım, “Neden daha önce söylemedin?”

“Yani o da emin söylemedi! Eğer olanları hatırlarsa en azından şu krizler sona erebilir. Bu çocuğun ölümünden çok etkilenmiş belli ki?”

“Peki çocuk kimin o zaman?” diye mırıldandı Okyanus Dilay’a bakarak, “Birileri onu kandırmış mı? Ama nasıl?”

“Doğum yapmamış birine al bu senin çocuğun diyemez kimse değil mi? Bir kandırmaca varsa kazadan sonra olmuş olmalı!”

“Birlikte yaşadığı adamın annesi çocuk oğlumdan değilmiş diye kovmuş zavallı kızı?”

“E çocuk onun değil, bunun değil? Kimin öyleyse?” dedi Perihan hanım inler gibi.

“Her şey Dilay’ın kafasının içinde bir sır perdesinin arkasında bekliyor!” dedi Tülin.

“Şu Mustafa ve annesine ulaşsak aslında iyi olacak gibi”

“Sen ulaşabilirsin?” dedi Tülin bunu söyleyen Okyanus’a.

“Adamın adı soyadı var artık elimizde, hangi hastaneden ne teşhisi ile sevk edildiği de belli. Bulabilirim tabi, neden olmasın? Yazık bu kızı neye bulaştırmışlarsa hayatı mahvolmuş! Annem tıp öğrencisi olduğunu söyledi mi?”

“Evet söyledi! Kimi kimsesi de yokmuş zavallının”

“Aslında babası ile yaşıyormuş, sonra on sekizine gelmeden o da ölünce sosyal hizmetlere vermişler. On sekiz yaşına gelince de oradan ayrılmış tabi mecburen. Bu adamla oturmaya başlamış”

“Bir anda sokakta kalınca adama sığındı demek ki?” dedi Tülin

“Adam da bunu kullanmış belli ki?” diye sinirlendi Perihan hanım.

“Sen anneni alıp eve git istersen” dedi Tülin sonunda, “Dilay sabaha kadar uyuyacak muhtemelen, ben o sabah uyanınca sizi bilgilendiririm olur mu?”

“Sen bu gece hastanede misin?” dedi Perihan hanım hemen.

“Hayır halacığım, ben de eve gideceğim. Sabah ilk iş onu kontrol edip size bilgi vereceğim ama tamam mı?”

“Tamam!”

“Ben bu gece seninle kalayım!” dedi Okyanus annesinin kalkmasına yardım ederken.

“Sana da iş çıkardım, telaşlandırdım oğlum! Kızmadın değil mi?”

“Anne niye kızayım sana?”

“Yani Dilay’ı Tülin’e ben getirdim gizlice diye!”

“Ona yardım etmeye çalıştığını biliyorum. Tülin’e kasıkları ağrıyor diye geldiniz. Nereden bilecektin bunların olacağını. Haydi üzme kendini artık. Dilay iyi olacak. Bir çocuğu olmaması kötü bir şey değil düşününce. Bir evlat kaybetmediği anlamına geliyor bu!”

“Doğru!” dedi Perihan hanım gözleri parlayarak, “Bunun için üzülmemeli! Akıllı oğlum!”

“Evet ama çocuğu yine de seviyor olabilir değil mi? Belki de evlat edinmiştir!”

“Ama evli değil ki nasıl evlat edinecekler?”

“Doğru, şimdi de sen haklısın!”

Anne-oğul tahminler yürüterek eve vardılar ve evde de bu tahminlere devam ettiler. Perihan hanım Dilay’a olanlara çok üzülmüştü ama en azından kendi sakinlemişti oğlunun yanında.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s