Dilay’ın bir kaza geçirdiği, sonucunda hafızasını kaybettiği bir rapor olmadan elbette üniversite tarafından kabul edilmiyordu. Devamsızlığı zaten bir dönemden fazla olduğu için bu yıl okulu bitirmesine imkan yoktu ve dönem sonunda muhtemelen devamsızlıktan kalacak ya da atılacaktı.
“Olur mu öyle şey!” dedi Perihan hanım kibar kibar onları bilgilendiren dekan sekreteri kıza.
“Oluyor teyzeciğim, yönetmelikler böyle maalesef!”
“Peki ya rapor getirisek!”
“Rapor incelenir kabul edilirse, sizin de dediğiniz gibi Dilay hanımın kaydı dondurulur!” diyerek Dilay’a baktı kız. Hayatında ilk kez hafızasını kaybetmiş birini görüyordu.
Dilay başı önünde dinliyordu ikisinin konuşmasını. Koridorlar, öğrenci işleri, bina, bu kız hiç bir şey tanıdık değildi. Beş yıl bu okulda beynine yüklenen her bilgi diğer her şeyle birlikte uçup gitmişti.
“Dilay’ın sınıf arkadaşlarını bulsak, onlar belki hafızasını kazanmasına yardımcı olurlar!” dedi Perihan hanım bu kez.
“Yok!” dedi Dilay hemen.
“Neden kızım, okuyorsan, illa ki arkadaşların vardır, onlar da bir iki bir şey söylese hem hakkında daha çok bilgi edinirsin, hem de belki şey olur! Hatırlarsın!”
“Hayır, lütfen!” dedi Dilay yine endişeyle. Strese girmişti hiç bir şey hatırlamadığı için, insanlar bir şeyler hatırlasın diye üzerine gelirse iyice bunalacağını biliyordu. Perihan hanım Tülin’in arkadaşları ile konuşmadan ona ısrar etmenin iyi bir fikir olmayacağına karar verip sustu. Doktorla görüşüp okulun istediği raporları almadan bir ilerleme kaydedemeyecekleri belli olunca mecburen taksiye binip eve döndüler. Dilay hiç bir şey söylemeden elini yüzünü yıkadı ve hemen işlerine girişti yine. Bu defa da yatak odalarındaki halıları siliyordu. Perihan hanım da sesini çıkarmadan geçip salona oturdu. Örgüsünü alıp kendi düşüncelerine daldı. Akşam yemeği hazırlanırken Dilay iki de bir “Ih!” diye ses çıkarmaya başlayınca Perihan hanım meraklanıp mutfağa geçti.
“Ne oldu kızım?” dedi endişeyle.
Dilay eliyle kasıklarını tutmuş, arada bir inliyor, bir yandan da ocaktaki yemeği karıştırıyordu.
“Yok bir şey biraz ağrım oldu geçer!”
“Bütün gün suyla oynayıp duruyorsun, cıbıl ayak bir de! Yumurtalıkları üşüttün kesin! Ah! Bu çocuklar! Bir de doktor olacak bu haliyle!” diyerek gidip yatak odasından hafif bir ağrı kesici ile sıcak su torbası alıp geldi Perihan hanım. Dilay’a “Yemek beklesin” diyerek ocağın altını kapattırdı ve ilacı içirtip, sıcak su torbasını hazırlattırdıktan sonra salondaki kanepeye kalın battaniyenin altına yatırttı. Dilay gerek yok diye dirense de küçük bir çocuğa kızıyor gibi kızıp sözünü geçirtti.
“Ben kalk diyene kadar yatacaksın orada! Kapa gözlerini!” dedi sonra ve yine örgüsünü alıp koltuğuna geçti. Dilay korkusundan gözlerini kapattı. Ağrı kesici ve sıcak su torbası her yanını uyuşturunca, derin bir uykuya daldı. Gözlerini açtığında hava kararmıştı, ağrısı da yok denecek kadar azalmıştı.
“Hah uyandın mı?” dedi Perihan hanım, o uyurken kalkmış yarım kalan yemeği pişirmiş, sofrayı kurmuş Dilay’ın uyanmasını bekliyordu.
“Niye zahmet ettiniz ben yapardım!” dedi Dilay mahcup bir şekilde.
“Kızım insanız biz, hasta hasta çalışacak değilsin! Elim ayağım tutuyor çok şükür! Haydi iyiyse yemekleri böl madem!” dedi gülerek Perihan hanım.
Otelden sonra Dilay için burası çok farklı bir yerdi. Perihan hanım o kadar sevgi dolu ve iyi bir kadındı ki insanın onun yanında küçük bir kız gibi hissetmemesi mümkün değildi. Dilay bu yaşlı kadının onun ruhuna iyi geldiğini fark ediyordu artık. Buraya ona bakmak için gelmişti ama Perihan hanım ona bakıyor ve iyi ediyor gibiydi daha çok. Dilay’ın kasıkları ara ara ağrıdı o hafta boyunca. Perihan hanımdan gizlemeye çalışsa da yaşlı kadının gözü daima onun üzerinde olduğundan anlıyordu.
“Tülin’e götüreyim ben bu kızı geçmiyor bu kasıklarındaki ağrı!” dedi oğluna.
“Nihayet sevgili kuzenim alanı ile ilgili bir konu ile geldiğin için sevinecek!” dedi Okyanus, “Önemli bir şey olduğunu sanmıyorum. Acaba kaza ile ilgili bir şey mi?”
“Kaza olalı bir yıl olacak neredeyse oğlum, ihmale gelmez bir şey olmasında biz gidelim içimiz rahatlasın!”
“Dilay’ın haberi var mı doktora gideceğinizden?”
“Henüz yok!”
Ertesi hafta Dilay’ın izinden dönen doktoruna olan randevularına gittiler. Adam onları dinleyince raporu verebileceğini ama üniversitenin muhtemelen daha detaylı bir heyet raporu isteyebileceğini söyledi. Kendi bölümü ile konuşup onları arayacaktı ama yine de kaza sonrası muayene raporlarını çıkartıp bir kopyalarını onlara verdi. Dilay’ı yeniden muayene de etti ancak henüz hatırlayabildiği bir şey yoktu. Perihan hanımın hayatını nasıl kurtardığını anlattı yaşlı kadın ama bu bir şey demek değildi, şok anı olduğu için bilinçli değil, refleks olarak harekete geçmişti muhtemelen.
“Ben kalıcı bir hafıza kaybı olduğunu düşünmüyorum. Travmalar ağır. Dilay hanım belki de kendisi istemiyordur hatırlamak!” dedi son olarak.
Perihan hanım göz ucuyla Dilay’a baktı. Gencecik kız çoktan hayattan vazgeçmiş de günleri dolduruyor gibi davranıyordu. Yeniden yaşama sevinci kazanması gerekiyordu.
“O zaman da Dilay hanıma bir psikoloğa görünmesini söyledim. Faydası olacaktır” dedi doktor. Perihan hanım başını salladı, Dilay yine cevap vermeyince.
Hastaneden aldıkları raporları alıp yeniden okula gittiler ve daha sonra heyet raporu getireceklerini beyan eden bir dilekçe ile okul kaydının dondurulmasını istediklerine dair bir dilekçe yazıp dekan sekreterine raporlarla birlikte teslim ettiler.
“Tamam şimdi de başka bir yere gidiyoruz!” dedi Perihan hanım.
Dilay onun halledilecek işleri olduğunu düşündüğü için itiraz etmedi. Birlikte bir başka özel hastaneye gittiler.
“Kontrolünüz mü var?” dedi Dilay.
“Hayır yeğenim çalışıyor burada onu göreceğiz!”
“Ha tamam!”
Birlikte Perihan hanımın yeğeni Tülin’in yanına gittiler. Dilay buraya kendisi için gelindiğini bilmediği için onların sohbetlerini sessizce dinledi bir kenarda. Sonra Perihan hanım onu yeğeni ile tanıştırdı.
“Siz odaya geçip soyunun ben de geliyorum!” dedi Tülin gülümseyerek.
“Ben mi?” dedi Dilay.
“Evet kızım sen, Tülin jinekolog kasıklarına bakacak! Niye ağrıyıp duruyor?”
“Ağrımıyor!”
“Ağrıyor!” dedi Perihan hanım, “Geç içeri haydi bakayım!”
Dilay isteksizce kalkıp içeri geçti. Muayene sandalyesine baktı huzursuz bir şekilde. Hazırlandı ve beklemeye başladı.
“Merhaba yeniden, halam bir haftadır kasık ağrınız olduğunu söyledi ultrasonla şöyle bir bakayım. Yumurtalıklarınızı da kontrol edeyim. En son ne zaman gittiniz bir jinekoloğa?”
“Ben bilmiyorum!”
“Ah çok özür dilerim!” dedi Tülin onun hafızasını kaybettiğini bir an için unutmuştu, “Bir doğumunuz varmış sanırım!” dedi sonra, bunların hassas konular olduğunu biliyordu ama bilmek zorundaydı, ultrason ile yaptığı kontrol sonrasında sorunlu bir durum göremedi ama onu şaşırtan bir şey olduğu için elle muayene yapmaya karar verdi.
“Sakin olun, sorun yok!” dedi Dilay kendini kasınca ama sonra elle muayeneyi de bıraktı.
“Bir oğlunuz vardı değil mi?” dedi Dilay’a.
“Evet, yaşamıyor!”
“Biliyorum, sorduğum için özür dilerim. Giyinin konuşalım!”
Dilay onu iyice geren bu muayeneden sonra temizlendi ve üzerini giyindi. Karnı ağrıdı diye doktora gelmek istemiyordu. Perihan hanım çok tatlı ve iyi bir insandı ama kendi kendine karar alıyordu her şey için. Giyinip onların yanına geçtiğinde, Perihan hanımın suratındaki şaşkınlığı gördü.
“Bir şey mi var?” dedi ikisine bakıp, “Hasta mıyım?”
(devam edecek)