Dilay’ın başına gelenler Perihan hanımı hem çok etkilemiş hem de ilgisini çekmişti. Ertesi gün Dilay mutfakta iken yeğeni Tülin’i arayıp olanları hemen anlattı.
“Vallahi halacığım alanım değil biliyorsun, hafıza kaybı da bildiğim kadarıyla süreli de oluyor, süresiz de. Ben hastanede nörolog arkadaşlara sorayım yine de istersen!”
“Sor halacığım, yazık bu kız başına kötü şeyler gelmiş, bir faydamız dokunsun”
“Tamam sen merak etme hala!”
“Gel bir gün de tanış sen de!”
“Tabi gelirim. Çok iyi yapmışsın yardımcı almak lazım. Vallahi ben bile bulsam alırım çok yoruyor bu hastane işleri beni!” diyerek güldü Tülin. Biraz daha sohbet edip kapattılar.
Dilay az konuşup, çok çalıştığı için evde varlığı yokluğu belli olmuyordu. Perihan hanım bu sessiz kızı sevmişti. Geldiğinin ertesi günü perdeleri indirip yıkamış, camları silmişti. Perihan hanım her gün arayan Okyanus’a olan biteni anlatıyordu.
“Vallahi evi kalaylı tasa çevirdi bu kız!”
“İyi işte tam senin kaleminmiş, pek seversin sen!” diye kıkırdadı Okyanus. Perihan hanım çok titizdi gençliğinde, durmadan kazınır orayı burayı temizlerdi. Yaşlandığı için artık yapamıyordu, arada bir apartman görevlisinin karısı gelip temizliyordu evi ama Dilay’ın yaptığı işi gördükten sonra onun hiç bir şey yapmadan gittiğine karar vermişti Perihan hanım.
“Mis gibi kokuyor evin her yanı kızım yapma artık yeter!” demek zorunda kalıyordu hatta çoğu zaman. Sonunda bunun titizlikle ilgili değil de Dilay’ın kendini cezalandırması ile ilgili olduğunu yavaş yavaş anlamaya başladı yaşlı kadın. Bu kız kendini hırpalayarak günü tüketmeye çalışıyordu. İşlere ara versin o da, Dilay’da biraz hava alsın diye gezmeler uydurmaya başlamıştı.
“Dilay kızım çok bunaldım, haydi bırak o bezi elinden de beni biraz gezdir!” diyor, ağır adımlarla ya biraz yürüyorlar, ya da taksiye binip, bir yerlere gidiyor, birlikte kahve içip geri geliyorlardı. Okyanus işleri yoğun olduğundan ancak hafta sonları uğrayabiliyordu. Onun geldiği günler Perihan hanım özeniyor diye bir sürü yemek hazırlıyordu Dilay. O fazla tarif bilmediği ya da hatırlamadığı için nasıl yapacağını Perihan hanım söylüyor o da bir çırpıda hepsini hazırlıyordu. Okyanus annesi ve yeni kızın birlikte mutlu olduklarını görünce seviniyordu. Uzun süredir de annesinin eskiden yaptığı bu çeşitleri de yemediğinden özlemişti. Bir gün sohbet sırasında Dilay kazadan önce ne yaptığını, çalışıp, çalışmadığını hatırlamadığını söyledi.
Okyanus arkadaşlarından gelen dosyada da Dilay’ın mesleği ile ilgili bir şey yazıp yazmadığını hatırlamıyordu. Ona hakkında araştırma yaptırdığından bahsetmemişti daha önce.
“İstersen ben biraz araştırabilirim” dedi hemen
“Sahi mi?”
“Tabi eğer istersen, bir yerlerde çalıştıysan bir kaydı vardır herhalde!”
Perihan hanım tam “Bebek varmış nasıl çalışsın!” diyecekti ki sonra vazgeçti söylemekten. Bebekten bahsedilince ister istemez neşesi kaçıyor, gözleri doluyordu Dilay’ın.
Okyanus işe geri dönünce Dilay’ın dosyasını bulup yeniden baktı. İşiyle ilgili bir soru sormamıştı özellikle ama arkadaşlarından da bir bilgi gelmemişti. Çalışmıyor da olabilirdi tabi. Herhangi bir sigorta kaydı var mı diye araştırdı ama bulamadı. Sigortasız çalışmışsa bunu bulamazdı zaten. Sonra aklına eğitimi geldi. Acaba ne mezunuydu Dilay? Ne kadar gitmişti okula ya da?
Bir kaç gün sonra onun bilgileri de gelince çok şaşırdı Okyanus, kızın annesinin hayatını nasıl kurtardığı anlaşılıyordu. İlk yardım kursuna falan gitmemişti, tıp okuyordu Dilay ve kaza olduğu zaman son sınıf öğrencisiydi.
Hem Dilay, hem de Perihan hanım şok geçirdiler Dilay’ın tıp öğrencisi olduğunu duyunca.
“Ne olacak şimdi?” dedi Perihan hanım, “Onca eğitim boşa mı gidecek? Devamsızlığı ne olacak bu kızın. Biri gidip okulla konuşmalı!”
“Evet ben de aynı şeyi düşündüm!” dedi Okyanus. Onca eğitim, zahmet ziyan olmasın, sağlık durumun nedeniyle okulunu dondurabilirsin!”
“Evet ama ya hiç bir şey hatırlamazsam!” dedi Dilay afallamıştı iyice.
“Ya hatırlarsan o zaman okuldan atılmış bile olabilirsin, geç olmadan sana bir rapor alalım!”
“Hastanede vardır raporu Dilay’ın, teşhis konmamış mıydı kızım haline!”
“Konulmuştu” dedi Dilay.
“Tamam yarın gideriz doktoruna durumu anlatır, raporunu alırız. Sonra da gider okuluna bilgi verir kaydını dondururuz! Bak koskoca doktormuşsun meğer, otellerde hizmetçilik yapıyordun!”
Okyanus annesine baktı yine gözlerini devirerek.
“Tamam şimdi de bakıcılık yapıyor ama hafızası yerine gelince doktorluğuna devam edecek inşallah!”
“Son sınıf!” dedi Dilay, “Hiç bir şey hatırlamıyorum!”
“Annemin hayatını kurtarırken hatırladın ama?”
“Evet ama bilinçli değildi ki! Bir anda oldu her şey! Düşünmeden yaptım!”
“Çünkü her şey beyninin içinde duruyor kızım! Hepsini hatırlayacaksın inşallah! Şu senin doktorla konuşalım. Olmadı ben Tülin’i arayayım yine!”
Dilay içeri odasına gidince, “Bu kız bir de eğitimli doktormuş, ne demeye nikahsız çocuk yapıp oturmuş o adamdan?” dedi Perihan hanım oğluna fısır fısır.
“Anne, sen başkalarının hayatını yargılamayı ne zaman bırakacaksın?”
“Ne yargılaması, bak başına neler gelmiş?”
“Evlenip çocuk yapsalar ölmeyecek miydi anne?”
“Yani o başka tabi ama!” demeye kalmadı Dilay gelince ikisi birden sustular.
“Geç oldu ben gideyim artık, siz yarın beni haberdar edersiniz olanlardan!” dedi ve evine gitmek üzere kalktı Okyanus.
“Allah iyiliğini versin kızım senin, doktor çıkacakmışsın neredeyse, şu başına gelenlere bak!” dedi durdu Perihan hanım bütün akşam.
Dilay nihayet yeniden odasına gittiğinde şaşkınlığı devam ediyordu hâlâ. İnsan nasıl hayatını silip atardı böyle beyninden. Gerçekten bir gün hatırlar mıydı her şeyi acaba? Doktor olabilir miydi?
“Madem doktordum kendi çocuğumu niye kurtaramadım o zaman?” dedi ve çöktü yatağın üzerine. Sabaha kadar bir sürü düşünce doldurdu durdu beynini.
Perihan hanım zaten erken uyandığı için kahvaltılarını eder etmez, hastaneye gitmek üzere yola çıktılar. Dilay gitmişken Mustafa’nın ne olduğunu da sormak istiyordu, hastaneye varana kadar Perihan hanıma söylemeye cesaret edemedi. Kaza olduğu zaman Dilay ile ilgilenen doktoru aradılar ama maalesef hastanede değildi. Gelecek hafta izinden döneceği için randevu alabildiler sadece.
“Kısmet değilmiş ama okulla yine de gidip konuşalım!” dedi Perihan hanım.
“Şey acaba Mustafa’yı da sorsak sorun olur mu?” dedi Dilay dayanamayıp.
“Mustafa kim?” dedi Perihan hanım önce anlamadı ama sonra tahmin etti çocuğun babası olduğunu.
“Soyadı ne?”
“Bilmiyorum!”
“Dur sen!” dedi Perihan hanım ve hemen oğlunu aradı. Mustafa’nın kaydı ilk gelen dosyalarda olduğu için Okyanus annesine hemen söyledi. Dilay bu kadar hızlı öğrenmiş olmalarına çok şaşırdı ama komiser olduğu için bulabildiğini sandı. Gidip danışmadan Mustafa’nın adını sordular. Bundan üç ay önce başka bir hastaneye sevk edilmişti. Sevk edildiğinde koma durumu devam ediyordu. Hangi hastaneye sevk edildiğini bilgi gizliliği nedeniyle söyleyemiyorlardı.
“Bu gün pek verimli bir gün olmadı çok bilmek istiyorsan Okyanus’a sorarız hangi hastaneye sevk edildiğini öğrenebiliyor mu diye?”
“Yok gerek yok!” dedi Dilay.
“Bence de gerek yok seni istemeyen adamı sen ne yapacaksın sanki? Haydi biz okula gidelim de senin durumunu konuşalım” dedi Perihan hanım ve taksiye binip Dilay’ın okuluna gittiler.
Dilay okulun kapısından itibaren hiç bir yerini hatırlamadı. Zaten durumlarını konuşmak için nereye baş vurmaları gerektiğini bulmak için öğrenci işleri bankosunda epeyce oyalanmak zorunda kaldılar en sonunda Perihan hanım kızıp bağırınca onları dekan sekreterliğine yönlendirdiler.
(devam edecek)