Suçluyum – Bölüm 5

Okyanus ve annesi restorandan ayrıldılar, Okyanusun içine sinmediği için annesini bir doktora göstermeye karar vermişti. Aklı oteldeki o garson kızda kalmıştı bir yandan. Onun gibi bir bakıcı bulsa annesini yalnız bıraktığından en azından gözü arkada kalmazdı. Tek çocuktu Okyanus, babası beş yıl önce Alzheimer hastalığı yüzünden vefat edince annesi yalnız kalmıştı. O da seksen üç yaşındaydı artık tek başına idare edemiyordu. Polis akademisini bitirdikten sonra önce arkadaşlarıyla sonra tek başına bir eve çıkmıştı Okyanus. Annesi Perihan hanım evlensin çok istediği için bir kez nişanlanma aşamasına kadar gelmiş sonra yapamayacağını anlayıp ayrılmıştı. Stresli ve yorucu bir işi vardı, evli arkadaşlarının halini de görüyordu. Böyle kötü bir dünyaya evlenip çocuk yapmak da pek akıllıca gelmiyordu artık. Perihan hanım üzülüyordu onun bu düşüncelerine ama hak da vermiyor değildi. O yüzden fazla üzerine gitmemeye çalışsa da arada bir o ölmeden evlendiğini görmek istediğini arada bir dile getiriyordu. Perihan hanımın doktoru onu iyice muayene ettikten sonra eski sorunları dışında turp gibi olduğunu söyledi. Restoranda her kime rastlamışlarsa şanslılardı. Yapılacak tek müdahale zaten yapılmıştı. Yaşadıkları stres için anne oğula biraz hava almayı önerdi sadece Okyanus o hafta izin kullandığı için annesi ile vakit geçiriyordu. Aslında biriken bir sürü izni vardı ama yazın evli arkadaşları kullanabilsin diye o sürekli erteliyor böyle ara ara kullanıp annesi ile vakit geçiriyordu. İzinli olduğu hafta annesine kaldığı için Perihan hanım çok mutlu oluyordu. Aslında oğlu onunla temelli otursun çok isterdi ama o zaman rahat edemeyeceğini bildiği için hiç sesini çıkarmıyor, böyle zamanlarda “aile oteli” dediği evinin şenlendiğine inanıyordu. Neyse ki Okyanus arayı çok uzatmıyordu. Her zaman bir hafta izin almasa da bir iki gün izin alıp yine aile oteline geldiği oluyordu.

Perihan hanım Okyanus doğmadan önce kocasıyla uzun yıllar yurt dışında yaşadığı için yeni yıl zamanlarını çok severdi. Yeni yılın renkli ve ışıltılı coşkusu onu hep bir masalın içine sürüklüyor gibi hissediyordu. Yeni bir yıl, yeni başlangıçlar her zaman onu heyecanlandırdı. Okyanus’ta her yıl annesinin bu coşkusunu birlikte yaşamak için Aralık ayının son haftası bir hafta izin alıyordu. İşte yine öyle bir haftadaydılar. Birlikte dışarıda yemek yiyor, süslenmiş alışveriş merkezleri ve mağazaları geziyorlardı. Her sene olduğu gibi kutudan çıkardıkları çam ağacını süslemişler, yine her sene olduğu gibi eskiyenleri ayıklayıp, bir kaç tane yeni süs almışlardı.

“Bu yeni yıl da Allah bana hayatımı bağışladı” diye gülümsedi Perihan hanım doktorun yanından çıkarken.

“Ödümü kopardı sahiden bir daha lütfen zeytin yerken daha dikkatli ol!” diye gülümsedi Okyanus yumuşacık yüzündeki çizgiler her mimiğinde hareket eden annesine.

Doktorun hava alın önerisine rağmen hava iyice soğuduğu için Okyanus annesini eve götürmeye karar verdi. Bu günlük yaşadıkları maceranın ikisine de yeterli geldiğini düşünüyordu.

“O kıza bir teşekkür etmelisin!” dedi Perihan hanım.

“Ona seninle oturmasını teklif ettim!” dedi Okyanus hemen, annesinin bir bakıcı istemediğini biliyordu.

“Benimle mi oturacak?” dedi Perihan hanım şaşkın şaşkın.

“Orada ona çok kötü davranıyorlar daha iyi bir işe ihtiyacı olduğu belli!”

“Hayat da kurtarabiliyor olması önemli tabi değil mi?”

“Anne! Elbette önemli, senin yanında güvenebileceğim biri olursa ben de rahat ederim biliyorum. Zaten stresli bir işim var. “

“Kabul etti mi?” diye sordu Perihan hanım gözlüklerinin üzerinden bakarak.

“Hayır! Etmedi maalesef!”

Gülümsedi Perihan hanım, bakıcı fikrinden gerçekten hoşlanmıyordu. Artık tek başına çok zorlanıyordu, Okyanusun haklı olduğunu da biliyordu ama yine de gittiği yere kadar gitsin istiyordu.

“Ya evde tek başına olsaydı bu gün olanlar!” dedi Okyanus endişeyle.

“Ama olmadı değil mi?”

“Evet olmadı ama o kız olmasaydı dışarıda olması da sonucu değiştirmeyecekti.”

“Yani o kız olursa ölümsüz mü olacağım sence?” diye güldü Perihan hanım oğlunun söylediklerine.

Okyanus gücendiğini belli eden bir yüz ifadesi takınınca, sarıldı oğluna.

“Tamam bir kez daha dene bakalım, o çocuğa borçlandık, eğer kabul ederse bir süre onunla yaşamayı deneyebilirim!”

“Sahi mi?”

“Evet elbette sahi!”

Okyanus annesinin en azından bu defa bakıcı fikrine sıcak bakmasına çok sevinmişti. Kızı ikna etmesi gerekiyordu şimdi ama tabi onu iyice araştırmadan annesinin yanına alamazdı. Yeni yıldan sonra işe döner dönmez otelden kızın tam adını öğrenip biraz araştıracak o aramazsa gidip yeniden konuşmayı deneyecekti.

Zavallı Dilay’ın oteldeki süslemeler olmasa ne yeni yıl umurundaydı ne de herhangi başka özel bir gün. Otel cadde üzerinde olduğundan Okyanus ve annesi gibi otel müşterisi olmayan insanlar da yemek için geldiklerinden günler hareketli ve hızlı bir şekilde tükeniyordu. Bir otel olduğu için de yıl başı tatili de yoktu elbette. Herkes her zaman ki düzende çalışmaya hatta yılbaşı rezervasyonları olduğu için daha çok çalışmaya devam edecekti. Restoranda bir müşterinin hayatını kurtarmış olması ona karşı gösterilen tavrın daha iyi olmasına neden olmamıştı maalesef. Hâlâ Mustafa’yı düşünüyordu, bir şey hatırladığı için değil, onu özlediği veya bir duygu hissettiği için de değil, sadece merak ettiğinden. Ölmüş müydü sahiden, kurtulmuş muydu acaba, kendine gelmiş miydi en azından? Onunla konuşabilse kendisi hakkında bir şeyler öğrenebilirdi mutlaka. O minicik bebeğin cenaze töreni rüyalarına giriyordu sürekli. Kalbi hasta nasıl olurdu minicik bir yavrunun?

Şule hanım Dilay’a hırsı geçmek bilmiyordu nedense, artık örgüsüne mani olduğu için değil sadece onun yerine garsonluğa onu yükselttikleri için de kızıyordu. Aslında hırsından herkese dedikodu yapa yapa, dedikodu yaptıklarının dolduruşuna da geliyordu farkında olmadan. O anlattıkça karşıdakilerde onun hırsını körükleyecek şeyler söylüyor, o da kendi yalanları üzerine bir de bunlara inanarak iyice hırslanıyordu. Kendi kendine Dilay’ı düşman ilan etmiş, sonunda bunun gerçek olduğuna kendisi de inanmıştı. Günlük hayatımız da böyle değil miydi çoğunlukla, hakkında hiç bir şey bilmediğimiz insanlar için basın, siyasiler, komşular, eş, dost, akrabanın anlattıklarına biz de bir sürü yorum katıp, düşmanlar yaratmıyor muyuz kendimize ve başkalarına. Konuştukça büyüyor ve güçleniyor düşmanlar.

Güzide açık yakalamaya gidip müşteriden azar yediği için hırslanmıştı mesela, o da yeni hikayeler uyduruyordu Dilay hakkında, bir müşteriyi rahatsız etmişti lobide, adamın yanına oturup kendi kendine konuşmaya başlamıştı bir anda. Herkes birbirinin anlattığı yalana inanmaya başladıkça laflar ve Dilay düşmanlığı büyüdü ve bir kez daha insan kaynakları müdürüne kadar gitti konu ve o da Dilay’ı çağırdı.

“Müşterileri rahatsız ediyormuşsun?”

“Bir müşteri şikayet mi etti?”

“Hayır ama arkadaşların şahit oldukları olayları anlatıyorlar!”

“Arkadaşlarım mı?”

“İş arkadaşların! Seni ikinci kez uyarıyorum ama bu kesinlikle son! Bir daha duyarsam artık çalışmaya devam edemezsin. Kalacak yerin de olmaz!”

Aslında insan kaynakları müdürü de onun gibi temizlikçi maaşıyla her işe koşan bir personeli kaybetmek istemiyordu ama çalıştırdığı personeli de memnun etmek zorundaydı. O yüzden Dilay’a son bir uyarı daha yapıp, onu garson aramaktan kurtarmasını umuyordu.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s