Yalan gerçekler – Bölüm 13

Songül hanım ve Ali Rıza bey, Kerim’i nüfuslarına geçirdikten bir yıl sonra ertelemiş oldukları yurt dışında yaşama planlarını devreye soktular ve çocuğu da alıp ülkeyi terk ettiler. Kerim üç yaşına geldiğinde sosyal hizmet çalışanlarının nüfusa geçirmeden önce verdikleri tavsiyelerine uyarak, onun öz ailesi olmadıklarını söylediler. Kerim gerçekten çok iyi insanlarla ve çok iyi şartlarda büyüdü. Ali Rıza bey yaşlanıp emekli olduktan sonra ülkesinde yaşamak istediğinden Kerim yirmi yaşına geldiğinde Türkiye’ye döndüler. Bu arada Kerim’e eğer isterse sosyal hizmetlere gidip eğer varsa aile bilgilerini edinebileceğini söylediler. Bu bilgiler evlat edinen aileye verilmese de on sekiz yaşını geçen ve öğrenmek isteyen çocuklara veriliyordu. Kerim Ali Rıza bey ve Songül hanımı öz anne ve babası gibi sevmiş olsa da, merakını yenemeyip Türkiye’ye döndükten altı ay sonra dosyasını görmek için onu buldukları ilin sosyal hizmetler merkezine gitti.

Büyüdüğü aile ile çok mutlu olmasına, onları anne baba olarak kabul etmesine karşılık gerçek ailesini bulma isteğini bastıramıyor olduğundan mahcuptu biraz Kerim. Hikayesini öğrenmek istiyordu. Onu neden istemediklerini, anne babasının kim olduğunu merak ediyordu. Bu davranışının Songül hanım ve Ali Rıza beyi mutsuz edeceğini bilse zaten yapmazdı. Onlar Kerim’e hem destek olmak için hem de Türkiye’ye yabancı olduğu için başka bir ilde olan sosyal hizmet merkezine onunla birlikte gittiler ve jandarma raporunda yazanları birlikte okudular. Hikayenin bir kısmını zaten onu alırlarken öğrenmişlerdi ama annesinin canı pahasına onu korumak için kampçı gençlere emanet etmesi ve orman evine öz babası tarafından bırakılan bir ablası olduğunu bilmiyorlardı. Ali Rıza bey oğlunun yüzünde giderek artan merak duygusunu görmüştü raporu okurlarken, Hayatının hikayesini bilmek ve öz ailesinden varsa kalan ulaşmak onun hakkıydı. Bir iz bulabilmek amacıyla jandarmanın tarif ettiği bölgeye gittiler. Yakınlardaki bir köye ulaşıp, ormanda bir ev olup olmadığını sordular ama kimse öyle bir evin varlığını bilemedi. Bölgede üç köy vardı. Bu kadar uzun kalmayı planlamadıkları halde yine de Kerim mutlu olsun diye diğer köylere de gittiler. Sonuncu köyün muhtarı ormanda bir ev olduğunu orada yaşayan ailenin de bir kızı olduğunu doğruladı. Ancak çocuk evlatlık değildi. Kerim ve ailesi hikayeye bu kadar uyan bir ev ve bir kız çocuk buldukları için aile ile tanışmak istedi ancak maalesef çocuğun anne ve babası hayatta değildi. Tek kızlarını da halası alıp İstanbul’a götürmüştü. Kerim ve ailesi onları neden aradıklarının hikayesini muhtara anlatmadıkları için o da Neriman hanımı ararken Meltem’in erkek kardeşinin ve ailesinin geldiğini söylemedi. Birileri olarak bahsetti gelenlerden, Neriman hanım da onların ağanın adamlarından olduğunu ve hâlâ Meltem’in peşinde olduklarından endişe duyduğu için adresinin verilmesini ve görüşmeyi kabul etmedi ve hemen ertesinde üzerine olan telefonu kapattırdı.

Kerim artık öz anne ve babasının öldüğünü, yasak bir aşkın meyvesi olduklarını ve öz dedesinin ailesini yok ettiğini ve ablası ile onu öldürmek istediğini öğrenmişti. Türkiye şartlarında büyümediği için o kadar şaşırmış ve etkilenmişti ki ne diyeceğini bilemiyordu. İki insan birbirini sevdi ve kaçtılar diye öz dedesi onları ve çocuklarını ortadan kaldırmak istemişti. Bir sürelik kızgınlığı anlayabiliyordu ama iki çocuk sahibi olmuş bu insanlara hele ki çocuklara kıymak isteği kime ne kazandırmıştı. Dedesinin şerefi, namusu mu kurtulmuştu böyle? Kimdi ki dedesi onun şerefi be namusu için dört insanın hayatı feda edilsindi. Altı üstü bir gün ölecek sıradan bir insandı. Diğer insanlardan ne eksik, ne de fazlayken Allah’ın verdiğini almaya karar vermek ona mı düşüyordu. Kerim düşündükçe delirecek gibi oluyordu.

“Ruh hastalığı bu, şan, şeref falan değil, işin kötüsü bu ruh hastasına hizmet eden onlarca insan var para karşılığı ve bir tanesi de sen ne yapıyorsun demediği gibi onun adına gidip katil olmuşlar!”

Songül hanım geri dönüş yolunda oğlunun giderek artan öfkesi yüzünden endişe duymaya başlamıştı.

“Sen birbirini ve seni gerçekten seven, bu sevgi uğruna ölümü göze almış insanların çocuğusun. Sen bir sevgi çocuğusun Kerim. Lütfen olaya bu tarafından bak olur mu? Senin hikayen olan kısım bu çünkü!”

Kerim annesine sevgiyle baktı, “Belki de bu yüzden yine sevgi dolu insanlara yani size denk geldim değil mi?” dedi gözleri dolarak.

“Evet, elbette!” dedi Ali Rıza bey onun da gözleri dolmuştu, “O yüzden sevgi dolu yüreğinle bize kadar ulaştın. Bize gelene kadar geçtiğin koşullar düşünülecek olursa aslında bir mucize değil mi her şey?”

“Umarım ablam için de aynıları olmuştur!” dedi Kerim üzüntüyle.

“Aynı şehirde olduğumuza göre onu da mutlaka bulacağız!”

“Evet, halasının adı ve soyadını biliyoruz öyle değil mi? Onu bulmak ne kadar zor olabilir ki?”

Aslında tahmin ettiklerinden daha zordu sadece isim ve soyadı ile birilerini bulmak. Eskiden olsa açık telefon rehberlerinden bir çok insanın telefon numarası ve adresine ulaşılabilirken şimdi sosyal medya da kullanmıyorsa oldukça zordu. İstemediğiniz yüzlerce reklam size ulaşırken, gerçekten sizi bulması gerekenler ve Kerim gibi bunu nasıl yapacağını bilmeyenler için oldukça zordu. Muhtardan aldıkları telefonu İstanbul’a gelip aradıklarında kapanmış olduğunu öğrendiler. Bu kadar hızlı kapanmasına bir anlam veremedikleri için muhtarın hatalı yazdığını sandılar ve bir şekilde muhtarlığın telefonunu bulup numarayı yeniden aldılar. Numara kapatılmıştı. Yine de vazgeçmeyip, bir çok kaynağa başvurdular. Türkiye’de uzun yıllardır yaşamadıkları için çok geniş bir çevreleri yoktu. Aynı şehirde bir insanı bulmanın bu kadar zor olmasına inanamıyorlardı. Kızın gerçekten Kerim’in ablası olduğundan emin olamadıkları için polis, avukat ve benzeri yollara başvurmak istemiyorlardı. Kendi başlarına halledebileceklerine inanmışlardı. Ancak dört yıl geçmesine rağmen isim benzerlikleri dışında Neriman hanımın izine bir türlü ulaşamadılar. Ta ki Ali Rıza beyin arkadaşlarından biri yeni vefat eden arkadaşının mezarının iki yanında yeni vefat eden benzer isimli birini gördüğünü söyleye kadar.

“Ah yok artık!” dedi Songül hanım bunu duyar duymaz, “Biz bulana kadar zavallı kadın ölmüş mü yani? Şimdi ne yapacağız?”

“Arkadaşım vefat eden arkadaşının ağabeyinin mezarlıklar müdürlüğünde birilerini tanıdığını söyledi. Ancak acıları çok taze olduğundan şimdi soramıyormuş. Kadının belgelerinden yaşadığı yerin adresine veya bir yakınına ulaşabiliyor muyuz ona bakacak?”

“Sence o mu baba?” dedi Kerim endişeli bir merakla, dört yıldır hayatlarının bir parçası olan bu araştırmada ilk defa bu kadar somut bir yol kat etmiş olsalar da bu aslında bir şey demek değildi. Yine isim benzerliği çıkabilirdi.

“Her zaman yaptığımız gibi denemeye devam edeceğiz evlat!” dedi Ali Rıza bey.

Bu arada Kerim yurt dışından geçiş sağlatarak üniversiteye başlamıştı ve her gün okula gidiyordu. Bir yıllık bir kaybı olmuştu ama burada askerlik sorunu olduğu için dert etmiyordu. Uzun bir süre öz ailesi hakkında öğrendiklerini düşündü ve ailesiyle tartıştı durdu. Yurt dışında yaşarken diziler, filmler, arkadaş hikayelerinde benzer şeyler duymuş görmüştü elbette o kadar yabancı değildi özüne ama kendi ailesinde olabileceğini, kendi hikayesinin o kitap, film ve dizilere benzeyeceğini hiç düşünmemişti.

(devam edecek)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s