Yalan gerçekler – Bölüm 11

“Nurettin canım kardeşim. Bak bunca yıl sonra bulduk birbirimizi. Gel etme, eyleme. Zümrüt yaşamıyor artık, sana ihtiyacı yok. Gitsen de gitmesen de yatacak orada. Oysa bak ben varım, Meltem var. Bahçeli bir ev bakarız olmadı ha?”

Ne dediyse Nurettin’in ikna edemiyordu Neriman hanım. Tek başına o ormanda ne yapacaktı? Kendine bakamamıştı işte çocukla. Aynı sefalete geri dönmek istiyordu şimdi. Sonunda Nurettin kalırsa ablasına yük olacağını, o Meltem’e daha iyi bakabilecekken bir de ona bakmaya uğraşacağını söyledi. Nurettin için hayattan bir beklenti yoktu. Daha iyi bir hayat, bir yuva ve çocuklar olmayacaktı. İnsanlar burada onunla alay edecekti. Hayvan dostlar edinemeyecekti. Hepsinden önemlisi Meltem hatırlayacak yaşa gelince onu böyle bilsin istemiyordu. O büyüdükçe Nurettin yaşlanacak, belki de iyice zavallı olacaktı.

“Alacak nefesim kadar ormanda yaşamak istiyorum!” dedi son olarak.

Neriman hanım kardeşinin bu düşüncelerine o kadar çok ağladı ki, gözlerinin altında kocaman iki şişlik oluştu.

“Ah benim güzel yürekli kardeşim. Sen bana yük olmazsın, ben ikinize de bakarım ölünceye kadar!” diye inledi ama Nurettin son sözünü söylemişti. Tek başına gidip, ormandaki evi bulamayacağı için, Neriman hanım ve Meltem’de yeniden onunla birlikte döndüler ormandaki eve. Neriman hanım köyden birilerini çağırıp, evin çatısını, kırık dökük yerlerini yaptırdı. Kış boyu aç kalmaması için kuru bakliyatı ve unu da yığdı. Hayvanları muhtardan geri alıp, ağıla koydular. Muhtar arada gidip Nurettin’i kontrol edecekti. Neriman hanım bunun sözle yapılmayacağını bildiğinden Muhtara karşılığında aylık para göndereceğini söyledi. Muhtar da gelecek yaz oğlunu evlendireceği için bu parayı hemen kabul etti. Kendi yerine oğlunu gönderecekti. Çocuk Nurettin’in yapamadığı işleri yapacak, saçlarını, tırnaklarını kesip, banyosunu yapmasına yardım edecekti. Annesi tarlada çalıştığı için daha önce yaşlı dedesine de bu işlerde yardım ettiği için tecrübeliydi. Neriman hanım da muhtarı arayıp, kardeşi hakkında bilgi alacaktı. Artık herkesin cep telefonu olduğundan kardeşine göz kulak olsun diye para ödediği Ertuğrul, Nurettin’in yanından arayacak ablası ile konuşturacaktı. Aklına gelen her önlemi aldıktan sonra Neriman hanım Meltem’i de alıp döndü İstanbul’a. Neredeyse bir buçuk ay kalmıştı Nurettin ile orman evinde ve kış kapıdaydı artık. Bu arada kaldığı süre boyunca Nurettin’e ekmek yapmayı da iyice ezberletmişti. Yine bir tas çorba ile durup, açlıktan zayıf düşsün istemiyordu. Ne kadar para vermiş olsa da, muhtarın ve oğlunun onunla gönülden ilgileneceğinden şüpheleri vardı. Yine de hiç habersiz ormanda tek başına yaşamasından iyiydi böylesi.

Meltem çok alıştığı Nurettin’den ayrılınca on gün kadar epeyce huysuzluk etti. Sonra yavaş yavaş unuttu. Neriman hanım kardeşi ile konuşsa da Meltem’e çok bahsetmiyordu.

“Zaten babası ben değilim ki? Benim gibi birini bilse ne olacak?” demişti Nurettin. Çocuğun hafızasında yer etmek istemiyordu.

Neriman hanım kardeşiyle hasretini telefonda giderdi sonraki zamanlarda, kızı alıp oraya arada bir gitmek istese de kardeşi kabul etmedi. Başlarda kötü durumda olduğunu görsünler istemiyor sanıp, endişeleniyordu ama sonra muhtar ve Ertuğrul’dan aldığı bilgiler ve görüntülü konuşmalar da olunca, gerçekten istemediğine ikna oldu ve zorlamadı. Nurettin ablasının da yeterince çektiğini düşünüyordu, kalan ömründe de ona bakmasını istemiyordu bu yüzden. Bir çocuk sahibi olamamıştı Fatlı beyden. Onun çocukları da Neriman hanımı anne yerine koymamışlar yıllarca hizmetçiliklerini yaptırmışlardı. Babalarının vasiyeti ve şahitleri olmasa zaten paraları da vermez doğrudan kapı önüne koyarlardı kadıncağızı ama neyse ki Fatlı bey o kadar da vicdansız bir adam değildi. Çocuklar Neriman hanımı hep anneleri hasta olduktan sonra gelip yuva yıkan kötü kadın olarak görmüşlerdi. Tabi bunun en büyük nedeni de annelerinin onları doldurmuş olmasıydı. Oysa Neriman hanım hem hasta kadına, hem de çocuklarına, iyi niyet ve şefkatten fazlasını göstermemişti. Tam kocası da ölmüş rahat edecekken Nurettin’e bakıp yeniden kendini birilerine adamasına gönlü razı değildi Nurettin’in. O çok yaşasa ne olacaktı zaten. Dünyaya yük görüyordu kendini. Zümrüt sayesinde iyi günler görebilmiş, Meltem sayesinde çocuk sevgisini tatmış ama yapamayacağını anlamıştı. Meltem olmasa belki hep üzülecekti çocuğu olmadığı için ama şimdi şükrediyordu Allah’a.

Nurettin ölene kadar yaşadı köyde. Bir gün bir telefon geldi ve onun Zümrüt gibi hastalanıp öldüğünü söyledi Ertuğrul. Ablama söylemeyin dediği için hastalığını haber vermemişlerdi. Bir ay yattıktan sonra maalesef hayata gözlerini yummuş, Zümrüt’ün yanına gömülmek istediğini söylemişti. İşte o zaman Neriman hanım Meltem’i alıp yeniden gitmişti ormandaki eve. Meltem dahil herkes onu babası bildiği için baş sağlığına gelmişlerdi sırayla. Muhtar köye duyurmuştu cenazeyi. Bir gece kalmışlardı ormandaki evde. Neriman hanım sabaha kadar evi toparlamıştı, alınacak bir şey yoktu zaten. Ağıldaki hayvanları yeniden Ertuğrul’a teslim ederken, bu defa Zümrüt ile Nurettin’in ağıla sakladıkları paraları bulmuştu. Zümrüt’ün annesinin giderken onlara bıraktığı parayı, Nurettin kızcağız öldükten sonra unutmuştu. Neriman hanım paralarla kardeşinin taşınabilir bir kaç eşyasını alıp döndü İstanbul’a hemen. Meltem’i de köyde çok tutmak istememişti işin aslı.

Her zamanki gibi çok soğukkanlı davranmış olsa da Nurettin’in ölümü çok sarsmıştı Neriman hanımı. Onlar için kendini feda edişi, annesinin ölümü, babasının hayinlikleri uzun süre bırakmamıştı zihninin içini. O kadar çok sıkıntı çekmişti ki, Nurettin’in gidişi ile sinirleri boşalmış, hepsi geri gelmiş gibiydi. Sonra Meltem için kendisini toparlaması gerektiğine kadar verdi. Kocaman bir kız olmuştu artık Meltem. Tıpkı Nurettin gibi Neriman hanım da kızı hiç doğuramadığı çocuğunun yerine koymuştu. “Anne” dedirtmemişti ama Nurettin’in kızı olarak bilsin istemişti. Kardeşini yok saymak ya da saydırmak istemiyordu o. O yüzden hep “hala” diye hitap ettirdi, annesi sananlara da kardeşimin çocuğu dedi.

Meltem çok akıllı ve çalışkan bir kızdı, eğitim hayatı boyunca Neriman hanımı hiç üzmedi. Hazıra dağ dayanmaz diyerek dışarıya örgüler ördü, dikişler dikti Neriman hanım o okurken. Paraları bittiğinden değildi ama yine de hayatın ne getireceğinin belli olmadığını en iyi o biliyordu. Bir gün muhtar arayıp, birinin gelip Nurettin’i sorduğunu söyledi. Ona Nurettin’in öldüğünü söylemişlerdi ama bir kızı vardı onu da kız kardeşi alıp gitti deyince adam ısrarla Neriman hanımın adresini sormuştu.

Neriman hanım ağanın adamlarının Meltem’in izini bulduğunu sanıp, paniğe kapıldı. Muhtara da kızın İstanbul’da olduğunu söylediği için kızdı içten içe ama adamın da bir şeyden haberi olmadığı için yüzüne diyemedi.

“Vermeyin adresi, tanımam etmem! Bela ise başıma sarmasın!” dedi kati bir dille. Gerçi muhtar zaten bilmiyordu Neriman hanımın adresini, tek bildiği telefon numarası ile İstanbul’da yaşadığıydı. Telefon numarasından adresi bulurlarsa diye korkusundan gidip sabit telefonu kapattırdı. Meltem cep telefonu kullanmayı ona öğrettiği için zaten artık bir cep telefonu vardı. Muhtarda da kapattırdığı ev telefonundan başka numarası olmadığından artık o da Neriman hanımlara ulaşamazdı. Yine de uzun bir süre kapı her çaldığında ya da sokakta biri dikkatlice baktığında tedirgin oldu. Birileri onları takip ediyor mu diye sürekli arkasını ve dışarıyı kontrol etti. Meltem onun bu gerginliğine bir anlam veremiyordu. Kızı da bir süre eskiden yolladığı yerlere yollamamaya başladı sonra Meltem çok ağlayınca toparlandı ve bu şekilde yaşayamayacaklarına karar verdi ve çocuğu yine eskisi gibi arkadaşları ile yolladı bir yerlere. O gelene kadar yüreği ağzında beklese de, kimsenin koca İstanbul’da onları bulabileceğini sanmıyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s