Bundan sonra – Bölüm 7

“1930’lu yıllarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının çoğunluğunun köylerde yaşaması, şehirlerdeki eğitim ortamından uzak olmaları ve okuma yazma bilen insanların sayısının az olması nedeniyle köylerde yaşayan halka eğitim verilmesi ihtiyacı duyulmuştur. Köy enstitüleri dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Ortaöğretim Müdürlüğüne atanmış olan İsmail Hakkı Tonguç tarafından projelendirilmiştir. Türkiye’ye has olan bu proje 1940 yılında hayata geçirilmiştir (ay, 2019)”

Bölgenin erkekleri çocukların büyümesini bekleyemiyordu bu topraklarda. Elbette severek evlenen, çocukluğu bittikten sonra evlenenlerde vardı. Çoğunluk değillerdi ama hiç olmamalarından iyiydi böylesi. Kızları kıymetli babalar, çevre baskısından onları sonuna kadar okutamasalar da en azından çocuk gelin olmalarına engel olabiliyorlardı böylece. Ha on iki, on üçünde değil de on yedi, on sekizinde evleniyorlardı bu defa da. Daha da ilerlerse yaşları artık evde kalmış sayılıyorlar, bir kusurları olduğu varsayılıyordu. Öyle güzel kurmuşlardı ki sistemi, ya boyun eğecek, ya da kusurlu sayılacaklardı bu çocuklar. Bahsedilen kusurun namus ile ilgili olması da akla gelen ilk seçenekti maalesef. Kırk satır mı, kırk katır mı? Çocuk gelin olmayanların değeri de çocuk gelin olanlardan fazla olmuyordu bununla birlikte. Kadın hizmetkâr olarak yaratılmış bir varlıktı erkek zihniyetinde. Erkek zihniyetinin ailede ve evde şekillendiği düşünülürse bu zihniyeti yürütenlerin yüzde ellisi ne yazık ki yine kadınlardı. Evlerine gelin aldıklarını da, kendi doğurduklarını ne yazık ki korumuyorlar, el kızı dediklerine ben çektim o da çeksin mantığı ile yaklaşıp, verdikleri kızlarına da gelinlikle girip, kefenle çıkmayı öğretiyorlardı. Saygı ve sevgi ile sahip ve köle ilişkisi arasındaki farkı kimsenin fark etmiyor olması imkansız göründüğünden bu yaşanılanlara kasten ya da akılsızlıktan göz yumuluyor olabilirdi. Doktor Gülce hanım ve arkadaşlarının görüşleriydi bunlar, toplumda eğitimli kişi sayısının artış hızıyla bu zihniyetin yok oluş hızı da eşit değildi maalesef. Eğitimli kitlelerde gelenek, görenek, aile kuralları ve benzeri gerekçelerle kadına eziyet etmeye, onu bir köle veya eşya gibi değerlendirmeye devam ediyorlar, bu da yetmezmiş gibi kız çocukları onlar için kurgulanmış tüm bu sahip-köle hayatının doğru ve istenilen olduğuna inandırılıyordu. Gerçek saygı ve sevginin gerekliliğiydi bu olanlar. Eziyet çekenlerin yanında bir de gönüllü olanlarını görmek iyice çaresiz hissettiriyordu bu zihniyetle mücadele etmeye çalışanları. İnsanı kendi zihnine hapsetmek, ona kurallar koyup, yönetmeye çalışmaktan daha kolaydı. Kendi zihninde hapsolmuş birini kurtarmak mümkün değildi.

“Ben arkadaşlarımla konuşayım, sonra Duygu’yu kontrol etmek için çiftliğe gelirim, konuşuruz. Olur mu?” demişti Gülce hanım ayrılırken Fatma’ya. Başını sallamıştı düşünceli düşünceli Fatma ama doktorun söylediği bu işin nasıl olacağı konusunu çözememişti aklında. Çiftlikten kaçmayı başarsa bile ağanın adamları düşerdi peşine. Giden otobüs belliydi zaten şehirlere. Önünü kesip alırlardı içinden kızını da, onu da yaşatmazlardı sonra. İçi titredi kızına sarılıp onu bekleyen arabaya bindi. Hemşire çıkarlarken doktorun yazdığı ilaçları tutuşturmuştu eline.

O akşam kızı Duygu’ya anlatmıştı Gülce hanım olanları. Duygu henüz çok gençti annesinin algıladığı gibi algılamıyordu olayları ama üzüldü duyunca kızına da onun verdiğini.

“Benim adımın kızını kurtaracağını mı sanmış yani?” dedi acıyla.

“Evet ama bak bana rastladılar yeniden!”

“Evet rastladılar ama ne yapabiliriz bilmiyorum. Asuman’ı arayacağım birazdan. Önce seni bir arayayım istedim.” dedi Gülce hanım. Kızıyla derslerini, Ankara’yı konuştuktan sonra sığınma evi sahibi arkadaşını aradı.

Sığınma evinde Fatma için yerleri vardı ancak Fatma’nın oraya ulaşması gerekiyordu. Prosedüre göre on sekiz yaşın üzerindeki kadınları kabul eden kadın sığınma evleri, aile onayı ile evlenen on altı, on yedi yaşındaki kadınları da çocukları ile birlikte kabul ediyordu. Özel şartlar yoksa bir kadının sığınma evinde kalma süresi altı aydı. Bu altı ay boyunca kadına yaşamının devamında çalışıp, ayakları üzerinde durması için gerekli destek kadın sığınma evleri tarafından sağlanmaya çalışılıyordu. Gülce hanım en kısa zamanda Fatma’ya ulaşıp bu bilgileri aktarmak istedi ama çiftliğe geldiğinde ağanın izni olmadan kızla görüşemeyeceğini söyleyip onu geri çevirdiler. Ağaya söylenilenlere göre Duygu daha iyiydi ve diğer herkes hastalığı nasıl atlattıysa ekstra bir bakıma ihtiyaç duymadan öyle atlatıyordu. Elbette ağanın haberi bile olmadan gelişen bu olayda kontrol büyük hanımdaydı.

Gülce hanım, Fatma’yı çocukluğundan tanıdığını en azından ziyaret etmek istediğini söylese de büyük hanım kadının bu anlamsız ısrarından rahatsız olduğu için kabul etmedi. Fatma’yla uğraşmaktan zaten bıkmışlardı, bir de dışarıdan kendine güç edinmesine izin veremezdi. Böylece Fatma bekleyip dursa da doktor hanımdan haber bir türlü gelmedi. Duygu’da bir hafta sonra yeniden koşup oynayacak kadar düzeldi. Doktorun kapıdan çevrildiğinden haberi olmayan Fatma, kızını alıp gitmeye cesareti olup olmadığını tartamamış olsa da, doktorun onu unutup, haber bile vermemesine içerlemişti. Oysa Demir öğretmenin öğrencilerinin de annelerinin de hep onun gibi olduğunu düşünmüştü. İnsanlarla ilgili ilk hayal kırıklığı bu olmadığı için bir süre sonra düşünmeyi bıraktı. Gülce hanım çiftliğe gelip gidenler aracılığı ile Fatma’ya ulaşmaya çalışsa da başaramadı sonraki günlerde ve onunla yollarının bir kez daha kesişebileceğini umarak fırsat beklemeye başladı. Ta ki bir yıl sonra o sağlık ocağından alınıp, başka bir şehre verilene kadar.

Böylece Fatma’nın eline geçen kurtulma fırsatlarından biri de kontrolü dışında onun sahibi olduğunu sanan kişilerce yok edildi. En azından Fatma doktordan aldığı telefon numarası ve sığınma evi kartını saklamıştı bir kenarda. Bu defa olmasa bile bir gün kızını da alıp buradan kurtulabileceğine dair bir umuttu o kağıt parçaları.

Fatma’nın elinden bir fırsat kayıp gitmişken, ağanın kızlarından biri olan Mesude henüz on dört yaşında olmasına aldırılmadan kendisinden yirmi yaş büyük bir adamla evlendirildi. Neredeyse Fatma’nın yaşıtı olan zavallı kız ağa kızı da olsa bu kaderden kurtulamamıştı. Ağanın tüm zenginliğine rağmen toprak alışverişleri devam ediyordu. Mesude’nin evlendirildiği adam buralardan bile değildi üstelik. O da Fatma gibi bir bilinmeze gidecek ve ihtiyacı olduğunda elinden tutan kimsesi olmayacaktı. Mesude’nin kına gecesinde neredeyse ondan çok ağladı Fatma. Sonunda büyük hanım, kızı ile onu odalarına yollamak zorunda kaldı. Fatma’nın göz yaşlarını gören Mesude’de ağlaması gerekenden çok fazla ağlayıp, gitmek istemediğini söylemeye başlamıştı çünkü. Çevresindeki her şey gelin olmanın ne kadar iyi ve güzel bir şey olduğunu anlatıyordu ona ama hiç birisinin harika bir hayatı olmamıştı gerçekte. Zengin bir adamın ilk karılarından olmadıkça hayatları boyu ezilmiş ve ezileceklerdi hepsi de. İlk eşlerden olmanın tek avantajı ezebilecek başkalarına sahip olmaktı. Tıpkı Sultan hanım ve büyük hanım gibi.

Mesude’nin kınasında annesi çok ağlayınca, Duygu’da huzursuz olmuş annesine sürekli neden ağladığını sorup durmuştu gece boyu. Fatma’nın sinirleri bozulduğu için odaya geldiklerinde de durduramamıştı göz yaşlarını. Ufacık çocuğa neyi anlatacağını bilemediği için de Mesude ablası gidecek diye üzüldüğünü söylemiş durmuştu. Çocukların hepsini severdi zaten, hiç biriyle bir derdi yoktu ama bu derece ağlayacak kadar bağ kurduğundan değil, kendine ağlıyordu Fatma aslında. Sonunda Duygu sızıp kalınca onu bu kaderden nasıl kurtaracağını düşündü durdu sabaha kadar.

Büyük hanım ertesi gün Mesude’yi uğurlamaya da gelmelerini istemedi ana kızın. Düğün oğlan evinde yapılacağından herkes gitmeyecekti zaten onlarla. Mesude göz yaşları içinde bıraktı evini geride ve bilinmez bir kadere doğru uzaklaştı. En azından ikinci eş olacaktı kocasına. Adam birinci eşinin üzerine birini almaya niyetli olmasa da, kadıncağız hastalanınca ailesinin baskısı ile ikinciye razı gelmişti. Mesude hem ilk kadının boşluğunu dolduracak hem de ona ve ondan olan çocuklara da bakacaktı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s