Bundan sonra – Bölüm 5

O kış eve bir salgın girmiş herkes öksürüp duruyordu takır takır. Özellikle de çocuklar. Okula gidemeyecek kadar hasta yatıyordu hepsi bir kenarda. Sonunda çalışanlar dahil evdeki herkese bulaşınca, anlaşıldı ki tüm köye bulaşan bir grip salgını var. Köyün doktorluğunu yapan ebe de hasta olunca, kasabanın yeni doktorunu çağırmaya karar verdi ağa. Tarlada çalışanlarda birer birer hasta olunca çalışacak adam da kalmamıştı çiftlikte.

“Domuz gribi” dedi doktor gelince.

“Tövbe estağfurullah!” diyordu duyan, “Bizim köyde domuz ne arasın doktor hanım!”

“Öyle değil, kuş gribi var, domuz gribi var. Hayvanlardan geçiyor diye adı öyle!”

“İyi de domuzdan nasıl hastalık kapacağız!”

“Siz kapan birinden kapmışsınız tabi ki, o da başka kapandan, domuzla temas var demek değil bu karıştırmayın. Adı öyle hastalığın. Domuz gibi inatçı grip yani kolay geçmiyor!”

“Ha öyle desene doktor!”

En çok çocuklar yıkılmıştı çiftlikte, Duygu’yu herkesten uzak tutması işe yaramıştı Fatma’nın ona bulaşmamıştı. Fatma’da da bir kırıklık vardı ama hasta olmamıştı. Kadınlar erkek doktora muayene olmadıklarından iki doktor koymuşlardı kasabaya. Bu kadın doktor, şehirde çalışırken kendi istemişti kasabaya gelmeyi. Bu gün çocuklarla kadınlara bakmaya o gelmişti, yarın da erkek doktor gelecekti.

“Zaten bir tane ilacı var ama siz de nüfus çok merkezden isteyelim de gelsin. Şimdilik paylaşın ilaçları!” diyerek gitti kadın doktor. Diğerleri hasta olanlardan uzak dursun, havluları, kaşık, çatalları ayırın deyince Fatma, Duygu’yu iyice hapsetti odaya. İyi olanların tarlaya gitmesini şart koşmuştu ağa ama Fatma’nın deliliğinden çekindiği için kimse ona sen git demiyordu. Zaten herkesin canı azaldığından kimsenin kimseyle uğraşacak hali de kalmamıştı.

Ertesi günde erkek doktor geldi herkesi tek tek muayene edip aynı ilacı verip gitti.

“Zaten bir ilacı varsa neyi oynuyorlar bu kadar, versin gitsinler!” diyordu ağa. Sonunda kendisinde de başlamıştı belirtiler. Çiftlik dışarıya kapatılmıştı böylece. Hangi ‘domuz’ soktu bu mendebur hastalığı çiftliğe o tartışılıyordu.

Saime’de hasta olduğu için Vahide ile gelemedi bir hafta on gün. Fatma kızıyla öylece oturdu odada, kitapları okudular beraber. Herkes hasta olunca kapılara yemek bırakıldı sürekli otel gibi. Sonunda ilaç etkisini gösterdi hastalar yavaş yavaş ayaklanmaya başladı ve çiftliğe hareket geldi yeniden. Odada iyice sıkılan Duygu’da artık dışarı çıkmak istiyordu. Dört yaşındaydı artık, diğerleri ile oynamasa da odanın içinde kapalı kalmaktan sıkılmıştı çok.

Tam herkes iyi oldu hastalık çiftlikten el çekti derken bu sefer Duygu başladı öksürmeye ve ateşlenmeye. Ateşi kırka kadar çıktı bir anda. Fatma ne yapacağını bilemedi kızı hasta olunca. Artık iyi olan Saime koştu geldi hemen.

“Domuz gribi bu kesin!” dedi daha Duygu’yu görür görmez. Çiftlikte yeniden domuz gribi başlayacak diye korktuklarından apar topar Fatma ile Duygu’yu kasabaya gönderdi ağa.

“Gerekirse yatırsınlar orada iyi olana kadar yollamasınlar” diye de tembihledi.

Fatma kızıyla çiftlikten ilk defa kızıyla çıkacaktı. Bir şoför gelecekti onlarla ama adama bulaşmasın diye ağzını burnunu sıkıca saracaklardı onun da. Duygu ateşler içinde yanmasa, adamın elinden kaçıp gideriz diye düşündü kendi kendine ama o böyle hastayken nereye gidebileceklerdi sanki. Parası, pulu da yoktu ki zavallıların. Şoför hazır haberi gelene kadar, kızının baş ucunda düşündü durdu. Dört yaşına bir çocukla ortalara düşerlerdi Saime’nin dediği gibi. Önce kızının iyi olması lazımdı, ağanın forsu, parası, imkanları olmasa nasıl iyi olacaktı Duygu. Büyük hanım sıkıca tembihlemişti şoförü, gözünün önünden ayırma bunları diye. Biliyordu o da Fatma’nın deliliğini kasabaya varınca ne yapacağı belli olmazdı. Saime’ye sıkıca sormuştu “Eminsin değil mi? Hasta Şerife?”

“Eminim hanımım, çocuk alev alev yanıyor!”

“Kalmamış mı ilaç? Ağa yolluyor bu ikisini?”

“Kalmamış hanımım! Vermiyor kimse!”

Aslında doğru olan ilacın çiftlikte olduğu ama bir daha oluruz diye korkularından kimsenin kimseye vermediğiydi. Herkesin öyle gözü korkmuştu ki domuzun illetinden, hepsi hazine gibi sahip çıkıyorlardı ilaçlarına. O ilaçla ağaya kalkabilmişlerdi.

Büyük hanımla birlikte bir kaç kişi daha yakalanmamıştı gribe, o yüzden büyük hanım çekinmişti kız hasta mı sahiden diye gidip kendi bakmaya.

“Onun kendi domuz!” diyordu herkes arkasından. Yaşı da ilerleyince iyice nemrut olmuştu. Ağanın olmadığı yerde kök söktürüyordu herkese.

Fatma yürümeye mecali olmayan kızı kucakladığı gibi indi avluya, şoförün ağzı yüzü sarılmıştı tülbentlerle. Bir işe yararmış gibi şoför koltuğunun arkasına da bir tülbent asmışlardı arka koltuktakilerle bağı kessin diye.

“Anne nereye gidiyoruz?” dedi Duygu bitkin bir halde

“Doktora gidiyoruz canım kızım, ilaç yazacaklar sana. İyileşeceksin hemen!”

Bu eve apar topar getirildiğinden beri ilk çıkışıydı bu Fatma’nın beş yıl olmuştu. On yedi yaşındaydı şimdi. O zaman gece geldiklerinden yolları hiç görmemiş, ancak evin önüne durduklarında fark etmişti çiftlikteki heybeti. Kendi köy evlerinin yanında kocaman bir saray, hatta o kitabını okuyup durdukları şehirdi burası. Çiftlikten çıktıktan sonra onun büyüdüğü gibi evler vardı sağda solda. Tarlaların içinden geçip, vardılar kasabaya kırk dakika sonra. Sarsıntıdan uyumuştu Duygu. Fatma’da düşüncelere dalıp dışarıyı seyretmişti öylece. Çocukluğu, öğretmeni, arkadaşları gelmişti yine aklına. Duygu’nun da geliyordu okul çağı. Gerekirse okulun önünde bekleyecek, kızını kimseye teslim etmeyecekti o zamanla gelince. Sağlık ocağına gelince şoför indi arabadan, Fatma’da kızı kucaklasın indi diye bekledi. Fatma’da kuş kadar kızı kapıp inince birlikte çıktılar merdivenleri. Doktorları görünce tanıyan adam Fatma’dan önce koşa koşa yanlarına gidip ağanın söylediklerini tekrarladı.

“Burada hasta yatıramayız, muayene edelim, ilacını verelim. Alın götürün” dedi doktor.

Adam da emir kulu olduğu için başını salladı, sonra Fatma’ya dönüp, kadın doktoru işaret etti. Fatma kızını öpüp kokluyor, güzel sözler söylüyordu ona sürekli. Adamın işareti ile doktora bakınca hatırlayacak gibi oldu kadının yüzünü ama Duygu öksürmeye başlayınca hemen koşup gitti yanına.

“Size ilaç vermemiş miydik?” dedi doktor Duygu’yu soyup ateşini ölçerken.

“Biz hasta olmamıştık!” dedi Fatma.

“Ateşi çok sahiden, bir iğne yapalım madem buraya kadar geldiniz. Rahatlasın çocuk!”

“Tamam!”

Doktor da Fatma’yı hatırlar gibi olmuştu. Bir yandan kızına bakarken bir yandan da düşünüyordu kendi kendine. Soyununca üşüyecek diye endişeyle bakıyordu Fatma o sırada kızına, elbiseleri çıkınca kuş kadar kalmıştı çocuk iyice sedyenin üzerine. Ateşler içinde yanmaktan dermanı da kalmamıştı biçarenin.

“Sizi bir yerden çıkaracağım ama?” dedi doktor iğneyi Duygu’nun kaba etine vururken. Çocuk avazı çıktığı kadar bağırıp ağlamaya başladı iğnenin acısıyla, “Ben de!” diyemedi Fatma, Duygu’ya sarıldı hemen ama kadının öyle yakınına gidince beyninde şimşekler çaktı bir anda.

“Pembe elbiseli kızın annesi!” dedi şaşkın şaşkın.

Doktor anlamadı onun ne söylediğini.

“Demir öğretmenin sınıfına gelmiştiniz, çocuk bayramıydı! Duygu kızınızın adı!”

“A doğru!” dedi doktor hayretle, “Nasıl hatırladın? Sen o sınıfta mıydın yoksa?” dedi bu defa şaşırarak.

“Evet!” dedi Fatma bir yandan göğsüne bastırdığını kızını pışpışlarken, “Kızımın adını da Duygu koydum!”

Doktor kadın üzülerek baktı Fatma’ya, biliyordu buraların adetlerini, “Duygu on yedi yaşında şimdi üniversiteye hazırlanıyor!”

“Güzel kızdı!” dedi Fatma iç çekerek.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s