Yuka kediye hak vermişti, yetişkinlerin belirli çizgilerin dışına çıkarak yaşaması ve düşünmesi mümkün değil gibi gözüküyordu. En azından bir çoğu öyleydi. Doğru dedikleri bir şeye yanlış demeleri zordu. Doğru bildiklerinin yanlış olabileceğini bile düşünmek gelmiyordu akıllarına. Oysa o doğruyu kimin doğru yaptığını bile hatırlamıyorlardı nesiller boyu belki de. Neyi neden yaptıklarını bilmeden yaşıyorlardı. Atalardan ve ailelerden öğrenilenlerden şaşarlarsa dünya başlarına yıkılacak sanıyor gibiydiler. Geleneklere karşı değildi elbette, onları ailelerle yaşamak güzeldi ama bazı düşünce kalıplarını değiştirmek gerekiyordu bazen.
“Bilim bile sürekli kendini yenileyip bir nevi yalanlıyorken, atalardan beri üretilmiş ve geçerliğini kaybetmiş düşünceleri savunmak cahilliktir” demişti kedilerden biri.
“Kara kedilerin uğursuz olması gibi” demişti kara kedi o zaman. Kim uydurmuştu, ne zaman uydurmuştu kimse bilmiyordu ama insanların bir kısmı önlerinden kara kedi geçince işlerinin ters gideceğine inanıyordu.
“Bilseler ki bizi gördüklerinden ne kadar farklı varlıklarız” diye gülmüştü diğerleri.
“Tıpkı seni tuhaf bulmaları gibi” demişti ilk konuşan kedi.
Yuka düşününce kedilerle insanlardan çok sohbet ettiğini farketmişti. Lider bir kedi olabilir miydi?
“Hayır değil!” dedi restoranın kapısındaki kedi, “O geldi burada hissediyor musun?”
“Evet! Evet!” diye bağırdı Yuka etrafındakilere göre hiç neden yokken. İnsanlar birden dönüp onlara bakınca, annesi elinden tutup çekiştirdi onu otelin dışına doğru. Oysa onların söylediği bir şeye de bağırarak cevap vermiş olabilirdi. Annesi böyle davranmasa bir çocuğun bağırmasını kimse garip karşılamayacaktı belki de. Umursamadı yine de liderin geldiğini hissediyordu. Tüm kediler ışıldamaya başlamıştı. Tıpkı rüyasındaki gibi, başını eğip kendi ışığına baktı. Evet o da parlıyordu. Böyle parlarken liderin onu fark etmemesi mümkün değildi. Sevinçle zıpladı.
“Yuka ne oluyor?” dedi babası şaşkınlıkla, onun bu kadar mutlu olmasına hem şaşırıyorlar, hem endişeleniyorlardı. Çocuklarının mutlu olmasından endişelenen başka aileler de var mıydı acaba?
“Mutluluğa düşman olan pek çok insan var ama senin ailen onlardan değiller!” dedi uzaktan onlara bakan başka bir kedi.
Odalarına mayolarını giymeye giderlerken dün gördüğü baba ve kıza rastladılar. Bu defa uzun boylu ağabey ve leylek kadın yoktu yanlarında. Yuka onlar geçtikten sonra geldikleri yoldaki ışığı fark etti. Yolda tıpkı göğsünde yanan fener gibi bir ışık vardı ama zayıftı, Yuka ne olduğunu anlamaya çalışırken de yok oldu. Odaya çıkıp annesi ile babası giyinirlerken balkona çıktı ve ilerideki ağaçların altında yine aynı ışığı gördü. Bir an önce aşağı inip lideri aramak istiyordu. Buraya geldiğine göre mutlaka sahile gitmiş olmalıydı. Onların geldiği gezegenin en belirgin özelliği her tarafta su olmasıydı. Yuka bu yüzden su kenarlarında ve tabi ki denizde kendini çok daha dingin ve iyi hissediyordu. Babası hafta sonları onu yüzme dersine yazdırmıştı. Havuz, deniz kadar yüksek enerjili olmasa da suyun tenine değmesi Yuka’yı mutlu ediyordu. Suyun bir enerjisi olduğunu ve tıpkı telefonun şarjı gibi onun da enerjisini yükselttiğini fark etmişti. Aynı gezegenden geldiklerini söylemelerine rağmen kedilerin neden onun kadar suyu sevmediklerini anlayamıyordu.
“Dünyada sadece insanlar mı yaşıyor?” demişti evlerinin oradaki kedi bu merakına karşılık.
“Hayır, hayvanlar ve bitkiler de var!”
“Bizim gezegenimizde de bir tek senin ırkın ya da bizim ırkımız yaşamıyor, orada da farklı ırklarız! Orada da suya düşkün değiliz.”
Sonunda Yuka’ya da mayosunu giydirip kremledikten sonra sahile geçtiler. Yuka bir gün önce arkadaşlarının yüzlerini çizip kuma sapladığı taşlarında hafif hafif parladığını keşfetti heyecanla. Görünen o ki ne kedilerdeki, ne taşlardaki, ne yollardaki ne de Yuka’nın göğsünde yanan fenerleri kimse fark etmiyordu. Heyecanla sahilde oradan oraya koşarak lideri bulmaya çalıştı. Parlayan taşları dışında her şey bir gün önceki gibi görünüyordu.
Annesi onu denize sokmak için kolluklarını takmak istediğinde direndi. İşi vardı şimdi denize girmek istemiyordu. Annesi biraz ısrar edince de bağırdı elinde olmadan. Çevredekiler yine dönüp bakınca annesi yüzünü ekşiterek ısrardan vazgeçti ve mutsuz bir şekilde şezlonga döndü. Onu böyle üzmek istemezdi ama belki de bir daha bulamayacağı liderini bulmak üzereyken aile tatili gereklerini yaparak oyalanamazdı ki. Sahilde lideri göremeyince duşlara doğru koştu
“Yuka uzaklaşma lütfen!” diye seslendi babası. Duymaza geldi ve geldikleri yöne doğru koşmaya başladı. Otelin içinde bir tur atıp gelecekti. Lider geldiyse illa ki otelin içinde bir yerdeydi. Babası onun koştuğunu görünce hızla kalktı şezlongundan ve onun peşine düştü.
“Dönüşte yeniden doktoru ile görüşsek iyi olacak! Giderek kötüleşiyor!” dedi annesi umutsuzca.
Adam bir şey söylemeden hızlıca şortunu giydi ve terliklerini ayağında tutmaya çalışarak Yuka’nın peşinden gitti. Yuka ailesinin yanından böyle uzaklaşmasının doğru olmadığını biliyordu ama böyle yapmazsa lideri nasıl bulacaktı? Normal de olsa deli olduğunu düşünüyorlardı nasılsa. Biraz daha düşünmeye devam etmelerinin şu an hiç bir önemi yoktu. Bütün dünyayı kurtaracak olan görevini öğrenmek üzereyken uslu bir çocuk olmanın sırası değildi. Anlattıklarını dinleyip inanmış olsalar şimdi onunla lideri ararlar Yuka’nın da işi kolaylaşırdı ama maalesef şimdi bunu tek başına ve onları biraz kızdırarak yapmak zorundaydı.
Belki lideri bulduğunda, ondan ailesini ikna etmesini ve Yuka’nın başından beri her şeyi doğru söylediğini ve tuhaf olmadığını söylemesini isteyebilirdi.
“Evet bunu neden daha önce düşünemedim diye gülümsedi koşarken!”
Babası ona yetişene kadar o çoktan lobiye varmıştı. Lobide aradığını bulamayınca koşarak havuzun olduğu tarafa dolandı. Otelin gerçekten büyük kaydıraklı bir havuzu vardı. Mikrop kapmasından korktukları için onun buradaki havuza girmesini istemiyorlardı. Nefes nefese havuzun etrafını da dolandıktan sonra havuzun suyundan içen bir kediyi fark etti. Fark etti çünkü kedi ışıl ışıl parlıyordu, güneş varken bile.
“Hey lideri gördün mü onu bulamıyorum!” dedi heyecanla.
“Evet gördüm” dedi kedi.
“Neye benziyor söylesene?”
“Bir insana!”
“İnsan mı? Lider bir insan mı?”
“Evet neden şaşırdın ki, sen de bir insan değil misin?”
“Evet ama o lider!”
Kedi şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra klorlu sudan biraz daha içti.
“Onu nasıl bulacağım?” dedi Yuka sabırsızca, “Bir insana benziyorsa onu nasıl ayırt edeceğim söylesene?”
“Onu görmeni istemiyor!”
“Ne?” dedi hayal kırıklığı içinde, “Neden istemiyor?”
“Çünkü onu görürsen yerini belli edebilirsin!”
“Hayır etmem, söz veriyorum!”
“Bu senin elinde olan bir şey değil. Bak nasıl ışıldıyorsun! O da ışıldıyor, sadece kurtulacaklar ışıldar.”
“Bu elimde olan bir şey değil ki?”
“Biliyorum. Merak etme lider senin burada olduğunu biliyor!”
“Sahi mi?”
“Zaman daraldığı için lider iyiyi kötüyü ayırt etmemizi istiyor. Her şey bittiğinde fazla büyüyecek zaman bulamayabilirsin?”
“Ama henüz bir çocuğum insanları nasıl kurtaracağım?”
“Burada bir çocuksun sadece, günü geldiğinde her şey değişecek! Lider taşlarını bulacak, gidip onları tamamla!” dedi kedi ve kendisine doğru gelen çocukları fark edince arkasını dönüp kaçtı.
O kedi ile iletişim kurarken babası da ona yetimişti.
“Yuka havuza giremeyeceğini söylemiştik, Neden böyle yapıyorsun?”
“Özür dilerim, sadece bakmak istedim” dedi Yuka çaresizce. Lideri göremeyecek olmasına canı sıkılmış ve kafası karışmıştı.
(devam edecek)