Eve geldiklerinde Asiye ilk defa başka gözlerle baktı Kanat amcasına. Sıdıka hanım sevgiyle açtı kollarını onu görünce, adına anne demese de, açılan bu anne kollarına attı hemen kendisini. İnsanın kan bağı bile olmayan birine böyle bağlanıp sevebilmesi ne güzel bir şeydi.
“Keşke annemin kollarına da böyle koşabilseydim her zaman!” diye geçirdi içinden inci gibi indi göz yaşları.
“Hayırdır Asiye kızım! Ne oldu?” dedi Sıdıka hanım şaşkınlıkla.
“Hiç, çok özlemişim sizi!” dedi Asiye burnunu çekerek.
“Benden kurtulduğuna seviniyor belli ki!” dedi Kanat bey gülerek, “Gideyim de annemi göreyim!” diyerek yukarı çıktı sonra.
Kartal bey de telaşlanmıştı Asiye böyle ağlayınca, “Güzel kızım, ne oldu? Babanla kavga mı ettiniz yoksa?”
“Hayır kavga etmedik merak etmeyin!”
“Ne oldu ya?”
“Sizi ne kadar sevdiğimi anladım!” dedi Asiye ve ikisine birden sıkıca sarıldı. Baba demeyi çok isterdi şimdi ama Kanat beyin dediği gibi ağzını bildikleri dışında bir şeye alıştırmaması gerekiyordu. Annesinin yanında sırrı saklarım demişti ama bunun büyük sorumluluk olduğunu geri gelince fark etmişti. Sıdıka yengesi bilseydi kocasının en büyük aşkı, annesiydi Asiye’nin. Asiye onun kollarında uyudu bir gece önce, içerler miydi acaba? Asiye için değil belki ama kocasına içerlerdi belki. Gerçi Kartal bey Sıdıka hanımdan önce ayrılmak zorunda kalmıştı Tülay hanımdan.
Başta istememişti evlenmeyi, babasına çok kızmıştı ama Yusuf beyin elinden kurtulmak mümkün değildi. Sıdıka hanım öyle iyi çıkmış, öyle aşık olmuştu ki ona, içi ısınmıştı sonradan. Tülay ile aralarındaki heyecan olmasa da güven vardı onların ilişkilerinde, sadakat, saygı ve sevgi vardı. Bir aileyi ayakta tutan da bunlar değil miydi zaten.
Hiç biri bilmese de Sıdıka hanım biliyordu kocasının kendisinden önce aşık olduğu kızdan ayrılmak zorunda kaldığını. Şahin ağabeyin ölüm yıl dönümlerinde ona içli şarkılar dinletenin ağabeyinin acısı değil de unutamadığı aşkının acısı olduğunu anlıyordu başından beri. Anlıyordu ama içerlemiyordu Asiye’nin sandığı gibi. Kartal bey hiç belli etmemişti böyle şeyleri ona, hep değerli hissettirmiş, saygı ve sevgi dolu davranmıştı. Gençlik aşkıydı, ilk aşklar unutulmaz derlerdi. Böyle kabul etmişti içinden, hiç de yüzüne vurmamış, bildiğini anlatmamıştı kocasına. Tabi hiç aklına gelmemişti Asiye’nin bu aşkın meyvesi olduğu. Kartal beyin aşkını öğrenmiş ama Kanat beyin aşkının kim olduğunu diğerleri gibi o da hiç öğrenememişti. Asiye’nin yaşına bakılırsa hemen hemen aynı dönemde olması gerekirdi oysa. Buralarda öyle genç yaşta ölen birini kimse bilmiyordu. Kanat bey cıva gibi yerinde durmadığı için belki de kaçıp gittiği yerlerdeydi sevdiği, belki ona kaçıp gidiyordu sürekli diye düşünmüştü herkes. Kimse de dememişti ki nerede bu kızın ailesi, anası, babası nerede? Kızları öldüğünde bu çocuktan nasıl habersiz kaldılar? Olayın şokuyla dememişlerdi belli ki, demedikleri gibi de kalmıştı her şey bir sır perdesinin arkasında. Asiye hayran hayran izledi o akşam artık babası olduğunu bildiği Kartal amcasını, yüreği kocaman sevgi dolu yengesini.
Onun bu hülyalı ve hüzünlü hali Sıdıka hanım ile Kartal beyi iyice meraklandırmıştı.
“Aşık mı acaba?” demişti Kartal bey uyumadan karısına.
“Bilmem okulda sevdalandı belki birine”
“Olur mu olur?”
Kıkırdayıp uyumuşlardı sonra. Kartal bey kendi hallerini hatırlamıştı Tülay hanımla oldukları zamanlarda. İçine doğmuş gibi o gece hep eskileri düşünmüştü. Kahverengi uzun dalgalı saçlarını mis gibi kokardı Tülay hanımın, iri kahverengi gözlerinin üzerindeki uzun kirpikleri nazlı nazlı salınırdı her göz kırptığında, kaşları bir bebeğin kaşları kadar narin gözükür, tatlı bir hava katardı yüzüne. Küçük burnunun altındaki kalın pembe dudaklarının iki yanında gamzeler oluşurdu gülümseyince. Geçmişin hayalleri ile uykuya daldı Kartal bey ve rüyasında sevdiği ve özlediği kadını görmeye devam etti. Eli elinde sımsıcak uyandı sabah ezanıyla. Gözlerini araları Sıdıka hanımı gördü, bir annenin evladını sarması gibi sarmıştı bu güzel kadın onun yaralarını. Hırpalamadan, incitmeden sevgiyle tedavi etmişti ruhunu. Öyle iyi huylu, öyle uysal, öyle sevgi doluydu ki her zaman. Kadınlardan yana hep şanslı olduğunu düşündü Kartal bey, birini isteği dışında kaybetmiş, babasının isteği ile evlenmek zorunda kalmış olsa bile Sıdıka hanım gibi biri ile evlendiği için çok şanslıydı. Kader belki çocukları olmamıştı ama bu defa da kardeşi Hızır gibi yetişip, evlerinin neşesi kızını vermişti onlara. Tıpkı Kanat beye benziyordu kızı da, dolayısıyla ikizi olan Kartal beye de. Tülay hanıma hiç benzememişti Asiye. Kartal beyden almıştı tüm fiziksel özelliklerini. Bu yüzden kimse şüphe etmemişti Kanat beyin kızı olduğundan. Kimsenin aklına da Kartal beyin kızı olacağı gelmemişti.
Kanat beyin “Annene aşık değildim” dediği an geldi uyumadan Asiye’nin aklına, “Ne deseydi başka!” dedi düşünüp, doğruyu söylemişti. “Annene aşık olan ben değildim” diyemiyordu çünkü. Bir aşkın meyvesiydi Asiye yine de tam hayal ettiği gibi. Birbirini hâlâ bile seven iki insanın tohumuydu o. Annesini bir daha görebilecek miydi bilmiyordu. Bunca zaman görmeyişini dert etmemişti ama bundan sonra göremeyecek oluşunu edecekti muhtemelen. Yengesi öyle güzel doldurmuştu ki anne rolünü, sahiden de öz annesini hayal etmemişti hiç bir zaman.
“Annelik bir duygudur” demişti Tülay hanım son gün, “Sen iki kadının annelik duygularının odağısın! Ben yanında olamasam da bu duygudan eksik kalmayışın çok büyük bir şans hepimiz için. O kadını sakın üzme Asiye, anneler üzülmez!”
Yastığa göz yaşları döküldü yine Asiye’nin, bir üst katta annesinin yanında olan Kanat beye yürek dolusu sevgi yolladı içinden. Artık hayatında öfke duyup kızdığı kimse kalmamıştı. Sakinlemiş ve rahatlamış hissediyordu kendini bu yüzden. Hatta hafiflemiş. Yazdığı senaryoların ne kadar saçma olduğunu anlıyordu şimdi. Zihninin sürekli onu yanıltmak için uydurduğu onca şeyin yerine büyük bir aşk ve fedakarlık hikayesi karşılamıştı kalbini.
Ertesi sabah saha neşeli uyandı. Yengesi ve amcasını endişelendirip üzmek istemiyordu. Kahvaltıyı yengesi ile hazırladıktan sonra koşa koşa yukarı çıktı, babaannesine sarıldı, öptü. O banyoya elini yüzünü yıkamaya girince çoktan giyinmiş olan Kanat beyin odasına koştu, sımsıkı sarıldı kimse görmeden.
“Canım amcam seni çok seviyorum!” diyerek yanağına bir öpücük kondurdu. Babaannesi banyodan çıkmadan yeniden merdivenlere koştu ve geriye dönüp, “Hediye hanım oğlunu al gel aşağı! Haydi!” diyerek seslendi.
Kanat bey çok seviyordu Asiye’yi, erken yaşlarından beri tek amacı ve düşüncesi onu korumak ve kollamak olunca, bir amcadan daha fazla bağlanmıştı ona. Biliyordu sahiden babası olsa bundan farklı hissetmeyecekti. Yanağındaki öpücüğün sıcaklığını sevdi eliyle.
“Ah Asiye! Ah deli kız! Hayat hep gülsün sana! Annenin yaşayamadığı tüm güzellikleri sen yaşa!” diye mırıldandı.
Tülay onu çağırıp Asiye’yi vermese, o da Kartal ve yengesine teslim etmese, Yusuf bey belki hiç kovmayacaktı onu, o da bir akademisyen olamayacak hazır Asiye için başlamışken, tarlada tapanda yaşlanacaktı kardeşi gibi.
Eski bir evde duran tutukluk yapan tüfeğin, bunca insanın hayatını bu kadar başka yönlere sürükleyeceği kimin aklına gelirdi ki.
(devam edecek)