Asiye istemeye istemeye ayrıldı annesinin yanından. Ertesi gün sabahtan gelip onu alacaklardı.
“Neden şimdi alamıyoruz?” dedi Asiye.
“Bu gün alması gereken ilaçlar var, iki gün onları alamayacağı için doktorlar ekstra önlemler almak istediler. Bizimleyken, kötü hissetmesini istemezsin değil mi?”
“Hayır, elbette istemem Kanat amca!”
Kanat bey amca vurgusunu garipsedi ama güldü, “Beyden iyidir! Ancak sen yine de amca demeye ağzını alıştırma, Kartal’ın yanında ağzından kaçarsa iyi olmaz!”
“Gıcıklık olsun diye yaptığımı sanır muhtemelen!”
“O da doğru, az çektirmedin bana!”
“Çok özür dilerim, benim için yaptığınız bunca şeyden sonra, benim yaptıklarımı ve söylediklerimi düşününce çok utanıyorum.”
“Dert etme, senin de kendince doğru nedenlerin vardı. Artık en azından inatlaşmazsın benimle belki.”
“Hayır asla! Annem, yani onun ömrü çok mu kısa?”
“Bunu sadece Allah bilir ama bu merkezden pek yürüyerek çıkamıyor hastalar maalesef!”
“Onu yeni buldum, ölümünü yaşamak istemiyorum!”
“Haklısın!” dedi Kanat bey yoldan çevirdiği taksiye binerken, “Bunu çok konuştuk Tülay’la, ancak bu da büyümenin bir parçası. Gerçeği bilmeye hakkın vardı başından beri, küçüktün. Sırrı tutamayabilirdin ve bedelinin çok ağır olma ihtimali vardı. Büyüdüğünde ise annen hastalandı, onun da seninle vakit geçirmeye hakkı var. Zor bir karardı ama en doğrusunun bu olduğuna karar verdik. O gittikten sonra ikinizin bir daha hiç şansı olmayacak”
“Ben burada yokken mi ölecek dersiniz?”
“Bunu konuşmayalım istersen! İki gün onunla vakit geçireceksin, bu konuyu zihninden at ve güzel anılar biriktirmeye çalış.”
“Annemle sadece iki gün!”
“Evet kırk sekiz saat birlikte. Geri gitmene de üç gün var, istersen o üç günde gelip onu ziyaret edebiliriz.”
“Evet öyle yapalım!” dedi Asiye sevinçle, “Fotoğraf da çekilelim!”
“Kartal’ın asla görmemesi lazım biliyorsun, bu riski alma!”
“Sizin telefonunuzda çekelim o zaman, olur mu lütfen!”
“Tamam öyle yaparız!”
Ertesi sabah erkenden kalkıp yeniden bakım merkezine gittiler, Tülay hanım giyinmiş heyecanla onları bekliyordu. Çok zayıf düştüğünden ancak koltuk değnekleri ile yürüyebiliyordu. Saçlarını ensesinden toplamıştı bu sefer. Zayıflığı iyice ortaya çıkmıştı böyle olunca. Kanat bey saçların gerçek olmadığını söylemişti Asiye’ye bir gün önce. Ona güzel görünmek istediği için peruk aldırtmıştı. Bu yüzden fark etse bile söylememesini tembihlemişti. Gerçekte de çok güzel saçları vardı Tülay’ın. Kartal da çok severdi onu saçlarını.
Tülay hanımı alıp kapıda beklettikleri taksiye bindiler. Uzun zamandır ilk kez dışarı çıktığından önce sahilde bir çay bahçesine gitmek istedi. Kapalı yerlerde mikrop alma olasılığı yüksek olduğundan açık havada oturacaklardı. Asiye yarıyıl tatilinde gelmediği için pişman olmuştu gerçekleri öğrenince. Annesinin onu daha iyiyken görmesine engel olmuştu böylece. Kanat bey böyle şeylere takılırsa asla annesi ile geçirdiği zamanın tadına varamayacağını söyledi ona.
“Zihnin annenle olsun, olmayan şeylerle meşgul olup onunla geçen zamanı boşa harcama!” demişti sabah evden çıkarken.
“Ben öldükten sonra mal varlığım Kanat’a kalacak!” dedi Tülay hanım çayları gelince, “Doğrudan sana bırakamıyorum maalesef. Kanat’ın da mirasçısı sen olduğun için sorun olmayacak. Artık on sekizine geldiğin için Kanat sen ne istersen onu yapmana izin verecek benden kalanlarla.”
“Ah lütfen bunlara ihtiyacım yok benim.”
“İhtiyacın olduğu için değil, hakkın olduğu için bunlara sahip olacaksın. Ağabeyimle ortak bir mal varlığımız kalmadı. Hepsinin payını yaptık. O yüzden sana kalanların başka hiç ortağı yok, hepsi senin! Daha sonra Kanat ile bunları konuşursunuz. Avukat hepsinin listesini çıkardı.”
Kanat bey başıyla onayladı Tülay hanımın söylediklerini, “Benim bu tarafta halletmem gereken bir kaç işim var.” dedi sonra, “Çok uzaklarda olmayacağım, bir şeye ihtiyacınız olursa ararsınız!” diyerek kalktı masadan.
Asiye onun ana kız baş başa kalmaları için böyle bir şey yaptığını biliyordu. Yıllardır eleştirip durduğu Kanat beyin, ne harika bir insan olduğunu daha yeni keşfediyordu. Kartal bey gibi muhteşem bir adamın ikizi nasıl olup da ona benzemezdi ki zaten.
“Senin için tüm hayatını feda etti!” dedi Tülay hanım Kanat beyin arkasından, “Ondan bunu istemem haksızlıktı belki ama ondan daha iyi birine de emanet edemezdim seni.”
“Ona neler yaptığımı bir bilseniz!”
“Anlattı ama gülüyordu anlatırken, inan hiç birine gönül koymadı”
“Sahi mi?”
“Sahi, seni çok seviyor! Onun annesiz çocuğusun sen sahiden!”
“Benim yüzümden evlenmedi değil mi?”
“Büyük ihtimalle!”
“Belki bundan sonra evlenir!”
“Belki, kim bilir?” dedi Tülay hanım, “Haydi anlat bakalım bana aklına gelen her şeyi!”
Asiye önce biraz bocalasa da çocukluğundan başlayıp, başına gelenleri, yaşadıklarından onu çok etkileyenleri, arkadaşlarını, okulunu, bir sürü şey anlattı. Kanat bey iki saat sonra yanlarına geldiğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamamışlardı bile.
“Tülay’ı yormayalım, eve gidelim orada devam edin!” diyerek ikisini de alıp eve getirdi.
Kâh ağlayarak, kâh gülerek iki tam gün geçirdi annesiyle Asiye. Hayatının sonuna kadar annesi ile biriktirebileceği anıların başlangıcıydı bu günler. Neyin kime haksızlık olduğunu düşünüp duruyordu Asiye sürekli. Birbirinin hayatında bu derece önemli iki insanın ayrı düşmüş olması ve tam birbirlerini bulduklarında sonsuza kadar ayrılmak zorunda kalmaları haksızlıktı. Kanat beye yıllardır yaptıkları haksızlıktı. Tülay hanım ile hâlâ çok sevdiğini anladığı Kartal beyi bir araya getirmek istese yengesine haksızlıktı. Annesinin Kartal beyin ilk aşkı olduğunu söylese yine yengesine haksızlıktı. Tülay hanımı bulduğunu ve yakında öleceğini bildiğini Kartal beyden saklaması haksızlıktı. Tülay hanım ve Kartal beyin başından beri yaşadıkları komple haksızlıktı. Kanat beyin yaşaması gereken hayatını fedakarlıklarla tüketmesi de haksızlıktı. Tüm bu haksızlıklarla dolu hikayenin tek haklı yanı, bir sır olarak kalması gerektiğiydi ne acı ki. Öyle de kalacaktı. Asiye annesini bulmasının sevinci ve onu kaybetmesinin acısını içinde yaşayacaktı. Kanat bey özgürleşecekti belki bir tek bunların sonucunda ki bu da onun hakkıydı artık.
Asiye ilk defa isteksiz dönecekti memleketine, oraya dönmek istemediği için değil, annesinden ayrılmak istemediği için. Onu belki de son kez gördüğünü bilmenin acısıyla bindi otobüse. Bir gün önce ziyaret etmişlerdi Tülay hanımı.
“Belki bu mutluluk bir mucizeye neden olur ve o iyileşir!” demişti Kanat beye yanından ayrıldıklarında. Sadece gülümsemişti Kanat bey. Annesi öldüğünde Asiye gelemeyecekti yeniden.
“Böylesi daha iyi” demişti Tülay hanım, “O kadarını da yaşamana gerek yok zaten. Hatta Kanat seni benim mezarıma falan da getirmesin sonradan. Hep böyle geçirdiğimiz anları hatırla sen benim güzel kızım. Bir varmış, bir yokmuş olsun paylaştıklarımız”
Çok ağlamıştı Asiye annesi böyle söyleyince. Şahin amcası, Tülay hanımın adını bilmediğini ağabeyi ve Tülay hanımın birlikte solmuştu hayatları. Onlar kara toprağa girerken, Tülay hanım ölmekten de beter olmuştu. Bu toplumun bir kadının alnına çaldığı en büyük karayı yaşamıştı. Oysa o tüfek patlamamış olsa hepsinin hayatları bambaşka olacaktı şimdi. Kartal beyle Tülay hanım evli ve Asiye’nin anne-babası olacaklar, belki bir ya da daha çok kardeşi de olacaktı. Kanat bey tüm bu fedakarlığı yapmak zorunda kalmayacağı için kuzenleri olacaktı belki. Sıdıka hanım hayatlarına hiç girmeyecek başka biriyle evli olacaktı muhtemelen. Biri sürü şey düşündü durdu Asiye yol boyunca. Kanat bey yine elindeki kitabın sayfalarına sakladı kendini.
(devam edecek)