An gelir ! – Bölüm 3

Asiye ve yengesi masayı toplarken iki kardeş geçtiler televizyonun karşısına. Az tanıyanların zor ayırt edeceği kadar benziyorlardı aslında. Biri akademisyen, biri çiftçi olmayıp yakın da giyinseler karıştıran çok olurdu mutlaka. Hep dışarıda çalıştığı için Kartal beyin teni daha esmerdi ikizinden, yine açık havadan olsa gerek daha çok çizgi vardı yüzünde. Kanat bey her zaman iyi giyinir, traş olur, bakımlı dolaşırdı. Memleketine gelirken de bağ bahçe düşkünü olmadığından bu çizgisini bozmazdı. Zaten kızını almaya diye akşam gelip, annesinde bir gece uyuyup, öğlen de ayrılıyordu baba ocağından. Hediye hanım kalması için ısrar etse de durmuyor gidiyordu.

Hediye hanım iki oğlunu izliyordu konuşmadan, öyle azdı ki böyle anlar. Kadıncağız ne konuştuklarını bile dinlemeden elinde tesbihi bakıyordu öyle. Birazdan da uykusu gelecekti muhtemelen, küçücük olacaktı kahverengi gözleri.

Mutfakta işleri bitince Sıdıka hanımla Asiye çayları getirdiler. Çay faslı da bitince Hediye hanımı da alıp çıktılar yukarı. Asiye Kanat bey çıkınca kalkıp açtı paketleri. Yine çok güzeldi getirdikleri.

“Okulda da giyersin bunları! Buralarda parçalama.” dedi Sıdıka hanım.

Başını salladı Asiye, Giresun’da yurtta kalacaktı mecburen okurken. Hiç istemiyordu buradan ayrılmayı. Yengesi doğru söylüyordu. Okulda buradaki gibi canı isteyince şalvar, terlik gezemezdi. Kıyafetlerini götürecekti hep.

“Sence nasıl bu kadar iyi biliyor bedenimi, zevkimi?” diye sordu dalgın dalgın kıyafetlere bakarken yengesine.

“Okumuş adam o, bilir tabi!” dedi onları dinlemiyor gibi yapan Kartal bey gülerek.

“Bütün bildiği o kadar zaten!” diye kucakladı paketleri Asiye geçti odasına, babası ile gitmeden çanta hazırlayacaktı.

Ertesi gün kahvaltıdan sonra ilçeye bıraktı Kartal bey onları. Otobüse bindirip döndü eve. Her zamanki gibi bütün yol kitap okudu Kanat bey, Asiye’de camdan dışarıyı izledi, uyukladı.

İstanbul’a vardıklarında geç olmuştu, Bu yolu da hiç sevmiyordu Asiye, çok uzaktı. Sevine sevine geldiği bir yer olmayınca iyice uzak oluyordu. Eve girmeden her zaman yaptıkları gibi Kanat beyin evinin sokağındaki pideciye girdiler. Kanat bey her zaman ki gibi kaşarlı pide, Asiye de lahmacun yedi.

“Dolap boş gene belli!” diye homurdandı Asiye sessizce. Kanat bey duydu ama bir şey söylemedi. Sessizce karınlarını doyurup eve gittiler. İki oda bir salon olan evin bir odası senede bir de gelse Asiye için düzenlenmişti. O olmadığı zamanlarda kapısı kapalı duruyordu. Yine garip bir şekilde oda için seçilen her şey Asiye seçmişçesine zevkli ve güzeldi. Evin kalanı ile pek uyduğu da söylenemezdi.

Asiye çok yorulduğunu söyleyip odasına girdi ve kapısını kapattı. Telefonu ile oynamaktan başka oyalanacağı bir şey olmadığından arkadaşları ile sohbet etti biraz sonra uyudu.

Sabah erken uyanmaya alışık olduğundan gün ışığı odaya dolar dolmaz açtı gözlerini. Kanat bey onların aksine geç yatıp, geç kalkardı. Guruldayan midesini bastırmak için mutfağa gitti. Buzdolabında yarım bir gofret, açılmamış küçük bir süt vardı sadece. Süte uzandı ama tarihi geçmiş olduğunu görünce bıraktı. Ekmek kutusunu kontrol etti, boştu. Tezgahın üzerinde duran kızarmış ekmek paketini görünce sevindi. Hemen açıp kıtır kıtır yedi birini. Yengesinin kızarttığı ekmeklere benzemese de hazır olanların da kendine özgü bir tadı vardı. Bir tane kesmeyince bir tane daha yedi. Üç dört aydır gelmediği evde hiç bir değişiklik yok gibi gözüküyordu. Yine de şöyle bir baktı sağa sola. Her zaman temizdi babasının evi. Buzdolabının devamlı boş olmasını saymazsa bekar bir erkek evi gibi değildi. Haftada iki gün apartman görevlisinin karısı gelip ütü, temizlik ne lazımsa yapıp gidiyordu. Asiye’ye denk geldiği için tanıyordu Gülsüm ablayı.

Babasının titizliğini, efendiliğini öve öve bitiremiyordu Gülsüm abla. Konuşmayı o kadar seviyordu ki, içeriki odada olsa oradan anlatıyordu anlatacağını. Onun geldiği günler dışarı çıkıyorlardı mutlaka. İstanbul gezerek bitecek yer değildi ki. Gülsüm abla günleri, Asiye’nin sokaklarda gezme günüydü. Onun görmeyi istediği özel bir yer yoksa babası seçiyordu gidilecek yerleri. Asiye babasının seçtiği yerlerde sıkıldığından, gelmeden internetten yer öğreniyor, onları sıralıyordu. Hiç bir yer bulamazsa sinemaya gidelim diyordu. Allah’tan ikisinin film zevkleri uyuşuyordu. İki saat konuşmak zorunda kalmadan keyifli vakit geçiriyorlardı.

Asiye televizyonun sesini özellikle biraz yüksek açınca, Kanat bey kalkıp duşa girdi hemen, sonra da giyinip “Haydi çıkalım!” dedi .

“Neden markete gidip, kahvaltıya, akşama, yarına bir şeyler almıyoruz? Yemek yapabiliyorum ben”

“Buraya yemek yapmaya mı geldin? Seni gezdiriyorum işte.”

“İyi de hep boş tutacağınız bir buzdolabını niye aldınız?”

“İçecek koyuyorum”

“Daha küçük dolaplar da var?”

“Asiye haydi gel, dert etme bunları! Yer ayırttım gidip yiyelim!”

Asiye ağzını eğip kalktı, gidip giyindi çabucak ve geri döndü. Kanat bey araba kullanmayı sevmediği için taksiye binerdi şehir içinde. Evi de durağa çok yakın olduğundan çıkıp bir taksiye bindiler.

Asiye’nin her gelişinde her sabah için farklı yerler seçiyordu babası. Bu sefer seçtiği yeri daha önce görüp merak etmişti Asiye. Hafta içi olduğundan kalabalık değildi içerisi. Tam arka masalarında bir kadın onun yanında da iki sevgiliden başkası yoktu.

“Dersler nasıl? Hazırlanıyor musun?”

“Yani”

“Yani derken?”

“İstekli değilim ama hazırlanıyorum. Amcam ve yengem çok istiyorlar kazanmamı. Onları üzemem!”

“Üzme tabi, çok iyi yapıyorsun. Ancak onlar için değil, kendin için okuyacağını bilmen gerek. Kurtulacak olan senin hayatın.”

“Neden hayatım kurtulacakmış anlamıyorum. Amcam da, yengem de lise mezunu ama ikisinin de geçimleri iyi çok şükür.”

“Bütün hayatını bağ bahçe işinde geçiremezsin, insanın başına ne geleceği belli olmuyor.”

“Gizlice bir çocuk sahibi olup, her şeyi terk etmem gerekebilir diye mi?”

Kanat bey öyle kırgın baktı ki, daha ağzından çıkarken pişman oldu Asiye.

“Özür dilerim” dedi başını önüne eğip.

“Hayata bir yargıç gibi bakamazsın, bu seni ön yargılı biri yapar.” diyerek huzursuzca hareket etti sandalyesinde Kanat bey.

“Kalkabiliriz” dedi Asiye suçlu suçlu bu defa.

“Hayır konuyu değiştirelim!”

Sustular karşılıklı, konuşacak problemlerinden başka ortak konuları yoktu. Asiye kim olduğunu söylemese de annesinden bahsetsin istiyordu çoğu zaman ama Kanat bey yeminli gibi tek bir söz bile etmiyordu. Hani “Annen gibi gülüyorsun” ya da benzeri bir şey söylese ona da razıydı.

“Anneme hiç benzemiyorum herhalde” dedi durup dururken.

“Nereden çıktı bu?”

“Hiç merak” dedi sadece az önce yaptığı densizlikten sonra devam edemedi. Sustular yine. Biraz sonra saatine baktı Kanat bey ve hesabı istedi.

“Benimle buluşacağı günleri planlıyor mu acaba?” diye geçirdi aklından Asiye, “Evden çıkıp kahvaltıya gelmek on dakika, kahvaltı elli dakika, kahvaltıdan sonra yirmi dakika yürüyüş”

O sırada hesabı ödeyen Kanat bey, garson kız gidince “Yürüyelim mi yirmi dakika, yediklerimiz erisin!” deyince gülmesini kontrol edemedi Asiye.

Kanat bey de sevindiğinden güldüğünü sanıp “Haydi öyleyse!” dedi neşeli bir şekilde kalkıp.

Hayatı boyu insanlarla iletişim kurmakta hiç sıkıntı çekmeyen, her gün kızı yaşındaki öğrencilere ders anlatan Kanat bey kızının karşısında bocalıyordu sürekli. Onu hiç bir zaman mutlu edemediğini biliyordu. Asiye’nin yüzü hemen asık şekline geri dönünce anladı yürümek için sevinçten gülmediğini. En azından onun açık havada içeriden daha mutlu olduğunu biliyordu ki sahil yolundan yürüyecekleri için daha da hoşnut olacaktı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s