Dündar beylerin evinde isteme gerçekleştiğinde Kerime ilk kez özgürce mutluluğunu hissedip yaşayabilmişti. Bir anda kavuştuğu ailesi, henüz yabancı da olsalar ona hakkettiği tüm güzellikleri yaşatmak istiyorlardı. Dündar bey o gece Fatih’e sert davranmayı bıraktı “Ailemize hoş geldin oğlum!” dedi sevecen bir sarılışa, o da Sedat bey gibi el öptürmeyi sevenlerden değildi. Sevim hanım ve Gülistan bu insanların yanında her zaman ki mücadeleci davranışları ile var olamayacaklarını az çok anlamış gibiydiler. Sevim hanım eşinin ailesi ile yaşayageldiği sürtüşmeleri zihninden atamadığı için her ortamda yaşamaya devam ediyordu. Bu elinde olan bir şey değildi artık, kişiliğinin bir parçası olmuştu. İçten içe, ağabeyi, Kerime, Dündar beyin ailesi ile de sürüyordu iç sesi ile sürtüşmeleri ama en azından artık yüksek sesle dile getirmiyordu bunları. Gülistan’da annesi sakinleyince belki biraz sakinlemiş, belki Mehmet için kendini buna mecbur hissetmişti. Annesinin yaşadıklarının sonuçlarıydı karakteri belki ama onun yaşanmışlıkları karakter edinmesi için henüz erkendi ve kendini dizginlemeyi başardığı sürece değişmek için her zaman şansı olacaktı.
Sedat beyin düşünceleriydi bunlar, karısının hayali ile paylaşıp, konuştuğu. Aslında kız kardeşinin de hayatına birini girip mutlu olmasını isterdi ama o savaşmayı bırakmadığı için mutluluğu görüp seçemiyordu bir türlü. Karşınızdakinin üzerine savaş için donanmış yürürken, yerde açmış çiçekleri görebilir misiniz? Onların üzerine basıp geçer ya da fark etmeden geçer gidersiniz yanlarından. Belki başkaları eğilir koklar onları, güzelliklerinin ve sağladıkları mutlulukların faydasına varır. Öfkenin kör ettiği gözler ve nefretin mühürlediği kalpler hep mutsuzlukla nasiplendirilmiş mağdurlar olduklarını sanırlar bu yüzden. Görmedikleri fırsatların verilmediğinden yakınırlar. “Ben kördüm de görmedim” demezler, diyemezler.
Kerime maruz kaldığı onca kötülüğe rağmen ne gözlerini kör etmiş, ne de yüreğini nefretle mühürlemeyi seçmişti. Fırsat aramıyor olsa bile, fırsatlar gelip onu buldu bu yüzden. O kaderine doğru yürüdü hiç şikayet etmeden. Bir gün olacaklardan tereddüt dahi etmeden nefret ve öfke duymadan sadece kararlılıkla devam etti yoluna. Kötü olarak başlayan olaylar, iyiliğe dönüştü, düşman sandıkları dost. Olmasını istediğini verdi hayat ona. Sedat bey de karısının ardından hayata körleştiğini fark etmişti tüm bunları düşünürken. Karısının arkasından bakmaktan körleşmişti o da, gidenin arkasından bakıp durmak da, gelenleri görmemek değil miydi?
Bunca olaydan sonra nikah için fazla beklemeye gerek olmadığına karar verdi aileler. Artık iki gencin de yüreklerinin gerçek sevgi ile dolduğu ortaya çıktığına göre, onları bekletip, yaşayacaklarını öteleyecek bir şüphe kalmamıştı. Dündar bey ve Sedat beyin önerisi ile iki ay sonra için karara varıldı. Bu sefer her şeyi tadına vara vara yaşamak istiyorlardı. Aceleye gelmeden, ne istediğini bilerek. Dündar bey Kerime’ye ayrı bir evde ya da onların evlerinde yaşamayı da teklif etti ama Kerime Sedat bey ile oturmayı seçti. Sevim hanım ve Gülistan’a rağmen, Sedat beyin tek dayanağı oğlunu da elinden almadan, bir babanın kanatları altında kalmak istiyordu.
“Belki bebek olunca fikriniz değişir!” dedi Sedef hanım.
Harika geçen iki ayın sonunda Oğuz ameliyatını olmuş iyileşme sürecinin ortalarına gelmişti. Ameliyattan sonra da mücadele gerekiyor olsa da artık geride bıraktıklarından çok daha iyiydi. Konuşmasını herkes anlıyordu, kilo almıştı. Koltuk değnekleri teke düşmüştü. Kavrama kabiliyetini geri kazanmıştı, güç kaybı yüzde otuz eksik olmasına rağmen bu diğerleri gibi hayatını yardımsız sürdürmesine engel değildi. Ablasının nikahına kendi başına gelebilecek kadar iyiydi.
Yine de Mehmet onun yanından ayrılmamayı kendine görev edinmişti. Gülistan ile görüşmeleri de sıklaşmıştı. Gülistan Mehmet’in doğallık ve sadeliğe olan düşkünlüğünü fark ettikten sonra rahatlamış, hayatında hiç olmadığı kadar kendi gibi davranmayı öğrenmeye başlamıştı. Artık eskisi gibi vaktini alışveriş merkezlerinde harcamıyordu. Mehmet’in çalıştığı şirkette işe yeni girmişti ve ne kadar özgüvenle başlamış olursa olsun, pratik ve teorinin arasındaki uçurumu ancak anlayabilmişti. Sevim hanım artık rahmetli kocasının ailesinden konuşup, kahve içeceği kızını yanında pek bulamıyordu bu yüzden. Gülistan yeni bir dünya keşfetmişti, dahası kendini keşfetmişti belki de, yüzde yüz değiştiği söylenemezdi ama çabalıyordu. Mehmet ile sonları nereye varacak olursa olsun yaşanılanlardan hayatına bir şeyler katmayı başaranlardan biri de oydu.
Pınar kuzeninin nikahına katıldığında bir buçuk aylık hamileydi. Ailenin ilk torunu olacağı için herkes heyecanlıydı. Dündar beyin aile dışı ortamlarda göründüğü gibi sert ve kibirli bir adam olmadığı da anlaşılmıştı. Az konuşuyor, çok düşünüyordu sadece. Sedat beyle de bu yüzden iyi anlaşıyorlardı. Sevim hanımının gözlemiydi bunlar da. Sedef hanım ve Dündar beyin ilişkisini, tüm ailenin bağlarını gördükçe kendi yaşamını sorguluyordu. Dündar bey gibi bir ağabeye sahip olmasına rağmen o katıldığı ailenin kimliğine bürünmeyi, onlar gibi davranıp, düşünmeyi seçmişti. Bunu elbette bilerek ve isteyerek yapmamıştı ama yıllar onu kendi benliğinden uzaklaştırıp, sevmediği insanlara benzetmişti. Bunu fark etmiş olmak sürekli akılda tutmayı sağlamıyordu elbette. Sevim hanımın diğerleri kadar çıkardığı dersleri hayatına kattığını söylemek pek mümkün olmadı ilerleyen zamanda. Yine de herkes onun huyunu bildiği için, aile ilişkilerini etkileyen sonuçlar ortaya çıkmadı.
Kerime nikahtan sonra Sedat beyin evine geri döndüğünde, evdeki herkes onu sevinç ve mutlulukla karşıladı. Kerime’nin nikahından sonra Oğuz ile birlikte onları büyüten anne ve babalarının mezarına gittiler. Fatih iki kardeşin olanı biteni onlarla paylaşıp, ağlaşmalarını uzaktan izledi. Oğuz’a Ebru’nun artık onlara zarar veremeyeceğini de söylemişlerdi. Annelerini ellerinden alan kuzenleri artık nefes almıyordu. Kerime yine de onun kendi anne ve babasının yanına gömülmesini sağlamıştı Sedat beyin desteği ile.
İki yıl sonra Oğuz tamamen iyileşmiş dışarıdan liseyi bitirmiş üniversite sınavlarına hazırlanıyordu. Dündar beylerin evinde yaşamaya başlamıştı. Mehmet ile çok yakındılar. Kerime’nin kızı henüz üç aylıktı ve o liseyi bir yıl önce bitirmiş, üniversite okuyordu. Mukaddes hanım üç aylık Banu’yu kimselere vermiyordu neredeyse, evin işlerini ondan almışlardı o yüzden, bebek bakmaya başlamıştı. Sevim hanım da kendini Banu’ya kaptırmış görünüyordu. Hangisinin kararları uygulanacak diye Mukaddes hanımla itişiyorlardı arada bir. Gülistan ve Mehmet iyi arkadaş olmuşlardı ama aralarında beklendiği gibi bir aşk doğmadı. Gülistan Mehmet sayesinde girdiği şirkette bir başkası ile tanıştı şimdilik onunla görüşüyorlardı söylediğine göre nişan yakındı.
Sedat bey ve Dündar bey dostluklarının ve dünürlüklerinin tadını çıkarıyorlardı. Her şey güzel, herkes mutluydu her hikayemizin sonunda olduğu gibi.
Tüm okurlarımızın gönüllerinden geçen güzelliklere sahip olmalarını diliyor ve bir sonraki hikayemizde buluşmak üzere esenlikler diliyoruz.
SON
@gulserenkilincyazar
Eline yüreğine sağlık çok güzel hikayeler severek okuyorum
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim 🌸
BeğenBeğen
Hayal dünyanızda bizede yer verdiğiniz için teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
Hayal dünyamı paylaştığınız için ben teşekkür ediyorum 🌸
BeğenBeğen
Yine harika bir hikayenin de sonuna geldim.Yenisini sabırsızlıkla brkliyor olacağım 😊
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ediyorum 🌸
BeğenBeğen
Harika bir hikayeydi yine yeniden diğer hikayeleriniz gibi elinize yüreğinize sağlık
BeğenLiked by 1 kişi
Çok çok teşekkürler 😍
BeğenBeğen
Tek kelime ile muhteşem bir hikaye okudum. Okurken kâh heyecanlandim kâh hüzünlendim ama çok keyif aldım kaleminize yüreğinize sağlık Gülseren hanım
BeğenLiked by 1 kişi
teşekkürler 🌸
BeğenBeğen