Dansöz – Bölüm 29

Mukaddes hanım tüm bunlar olurken oturduğu yerde yüzü duygudan duyguya geçen Oğuz’u kaldırıp getirdi ablasının yanına. Dündar bey Kerime’den önce yanına gidip kucakladı çocuğu.

“Gel bakalım delikanlı, bunca yıldır kayıp yeğenimin bize hediye kardeşi de sensin demek ki. Senin hakkında çok şey duydum!”

Oğuz heyecanlandığı için iyice dili dolandı ablasına baktı çaresizce, Kerime onun söylediklerini Dündar beye aktardı hemen.

“Beni ablamdan ayırmayacaksınız değil mi?” oldu Oğuz’un ilk sorusu.

“Bak oğlum sevdiklerinden yıllardır ayrı düşen biri olarak inan bu korkuyu bu salonda benden başka kimse anlayamaz! Seni ablandan asla ayırmayacağım gibi, ayırmak isteyenlerin de karşısında daima ben olacağım!”

Oğuz ağlamaya başlayınca, Kerime’nin de gözlerinden yaşlar inmeye başladı

“Bu gece ailemi iyi veya kötü nedenlerle kimse ağlatsın istemiyorum!” dedi Fatih ikisine de sarılıp.

“Sen yüreği büyük birisin delikanlı, yeğenimle konuşacağız senin hakkında da!” dedi Dündar bey ve Kerime’ni yanağını okşadıktan sonra dönüp masasına yürümeye başladı.

“Kerime kızım, bu gün buraya gelirken böyle bir mutluluk yaşayacağımızı inan bilmiyorduk. Ailemize yeniden hoş geldin!” dedi Dündar beyin karısı Sedef hanım, “Sen de öyle!” dedi Mehmet’te Oğuz’a bakıp. Hemen o anda dans müziği başladığı için Sedef hanım eşinin yanına dönerken, Fatih müstakbel karısını dansa kaldırdı. Kerime’nin yeni kavuştuğu kuzeni Pınar’da eşiyle onlara katıldı. Mehmet Oğuz’u yerine oturttuktan sonra dönüşte, Gülistan’ı dansa kaldırınca, gecede yüzü asık hiç kimse kalmadı. Sevim hanım ve Sedat bey gidip Sedat beyin dünürlerinin masasına oturmuşlardı.

“Olanlara inanamıyorum” dedi Kerime dans ederlerken, “Bir gün ailemin gelip beni bulacağı düşündüğüm en son şey bile değildi! Sen bilmiyordun değil mi?”

“Hayır bunu bilmiyordum. Babam şahane bir adamdı her zaman!”

“Bu aile benim bir dansöz olduğumu biliyor mu acaba?” dedi fısıldayarak Kerime, tedirginliği sesinden anlaşılıyordu.

“Oğuz’u bile bildiklerine göre bunu da biliyorlardır elbette, yaptığın işten utanmayı ne zaman bırakacaksın sen?”

“Utanmak mı?” dedi Kerime şaşkın şaşkın.

“Evet utanmak, kendinle gurur duyman gereken bir hayatın var. Beni de sana çeken bu oldu zaten”

“İnsanların nasıl konuştuklarını biliyorsun!”

“Onların ne konuştuğu önemli değil, sen bu algıyı değiştirebilirsin, boyun eğmeni istemiyorum! Değiştirdin de zaten! Herkes senin kadar şanslı değil biliyorsun.”

“Haklısın galiba!” dedi Kerime, “Adım Nil’miş benim!”

“Kerime Nil olarak kullanabilirsin istersen, biz evlenene kadar ailen hakkında bir sürü şey öğreneceksin Dündar beylerden. Seni geri alacağım günü sabırsızlıkla bekleyeceğim!” dedi Fatih ve her zaman yaptığı gibi alnından öptü Kerime’yi.

“Demek meslektaşız!” diyordu o sırada Mehmet. Gülistan’ın ayakları yere bile basmıyordu o an.

Dans müziği sona erince Kerime ve Fatih’te Dündar beylerin masalarına geçtiler. Tabi Gülistan ve Mehmet’te.

“Biraz işler ters oldu ama” dedi Dündar bey gülerek Fatih’e baktı, “Nişandan sonra da olsa Kerime’yi gelip bizden istersin artık!”

Şaşkınlaşan Fatih’i babası toparladı hemen “Elbette doğru olan da bu değil mi zaten!”

“Darısı ailenin diğer bekarlarına” dedi Sevim hanım hemen. Gülistan mahcup bir şekilde başını önüne eğdi.

Konuklar gitmeye başladıklarında Sedat bey Mukaddes hanımla diğer çalışanları, çocukların odalarını toplaması için eve yolladı.

“Gitmesi şart mı?” dedi Mukaddes hanım içli bir şekilde.

“O bizim kızımız Mukaddes hanım, gelinimiz olup gelecek!” dedi Sedat bey sevgiyle gülümseyerek, Oğuz zaten ertesi gün öğleden sonra merkeze geri dönecekti. Nişan için evci çıkartmışlardı ama çocuğu ablasından ayırmak olmazdı şimdi, o yüzden onu da gönderiyorlardı Dündar beylerin evlerine.

Salondan en son hep birlikte çıkıp, Sedat beylerin evine geçtiler. Mukaddes hanım Kerime’nin eşyalarını toplamıştı. Kerime’nin evden çıkışı beklediklerinden duygusal oldu. Dündar bey her şey için teşekkür ederek yeğenini ve kardeşini alıp evlerine götürdü.

“Kerime ile görümce olduk resmen ya!” dedi Gülistan, Sedat bey gülümsedi ama cevap vermeden çıktı merdivenleri. Bu akşam olanları onu hem çok mutlu etmiş, hem de çok hüzünlendirmişti.

“Bu kadar aksiyon için artık yaşlanmışım” diye mırıldandı odasına girerken karısının hayaline.

Dündar beylerin evinde ise bir heyecan dalgası vardı. Kerime’den kimsenin haberi olmadığı için bir hazırlık yapılmamıştı. Pınar ve eşi de olanları merak ettikleri için o gece babasının evinde kalmaya karar verince önce odalar ayarlandı. Herkes üzerini değiştirip, salonda buluştu yeniden.

Kerime buraya Oğuz ile gelebilmiş olmaktan çok mutluydu ama ikisi de nasıl davranacaklarını kestiremiyorlardı. Salona indiklerinde bütün aile gülümseyerek onları bekliyordu. O sırada Sedef hanım kocasına “Neden bizimle paylaşmadın?” diye sitem ediyordu. Dündar bey öncelikle Sedat bey ile yaptıkları konuşmalardan, DNA testinden ve nişana kadar saklama kararlarından bahsedip, ailesinden özür diledi. Kerime’nin de olanlardan haberi olmamıştı. Herkes aynı anda öğrensin istemişlerdi. Dündar bey sonra Kerime’yi yormamak için hikayesini başından sonuna kadar yeğenine doğrulatarak anlattı ailesine.

“Neler yaşamışsınız?” dedi Mehmet, Pınar’ın da dinlerken gözleri dolmuştu. Kimsenin yüzünde Kerime’nin korktuğu gibi onun dansözlük yaptığı dönem anlatılırken olumsuz bir ifade belirlemiş veya bir şey söylememişlerdi. Kerime Oğuz’a sarılmış dinliyordu kendi hikayesini amcasının ağzından.

“Ah çocuklar bunca şey filmlerde olur sanırdık! Dündar yıllardır hiç umudunu yitirmedi ben biliyorum” dedi Sedef hanım, “Bundan sonra hep birlikteyiz inşallah!”

“Evet!” dediler Pınar ve Mehmet bir ağızdan. Onlar da babalarının bunca üzülmesine neden olan kuzenlerine kavuşmaktan mutluydular.

“Sorusu olan yoksa, herkes çok yoruldu. Oğuz ablası ile biraz vakit geçirsin yarın merkeze dönecek! Bundan sonra merkezde yapılan her şeyin sorumluluğu da bizde, yarın onu bırakmaya gider konuşuruz detayları doktorlarıyla.” dedi karısına bakarak, o da başıyla onayladı kocasının söylediklerini.

“Haydi o zaman!” diyerek ayağa kalktı Dündar bey, Mehmet, Oğuz’un yanına gidip odaya çıkana dek onlara eşlik etti.

“Hoş geldiniz ailemize!” dedi ikisine de gülümseyerek, “Bir erkek kardeşim yok diye üzülüyordum ama artık bir kuzenim var!” diye göz kırptı Oğuz’a ve odasına gitti onları baş başa bırakıp.

Kapıyı kapatır kapatmaz Oğuz’a dönüp, “Bunlar gerçek mi?” diye sordu Kerime heyecanla, “O kadar çok iyi şey oluyor ki art arda inanmakta zorluk çekiyorum. Bir rüya mı diye soruyorum bazen kendime!”

“Geğçek” dedi Oğuz gülümseyerek.

İki kardeş uykuları iyice dağıldığı için neredeyse sabaha kadar sohbet ettiler yine eski günlerdeki gibi. Kerime, geçmişi yüzünden onu hor gören insanlar olmadıkları için dua etti uyumadan. Fatih haklıydı, o utanılacak bir şey yapmamıştı ve sanki öyleymiş gibi davranıp duran insanlara prim verdiği sürece de daima üzülecekti. Amcası babasının mirasının onu beklediğini söylemişti. Artık her şeyleri vardı. Ailesinin evi kapatıldığı için onu görme şansı olmayacaktı ama şirket onlarındı.

Ertesi gün Oğuz’u bırakana kadar Dündar bey bir şeyden bahsetmedi. Sabah Fatih’i kahvaltıya davet etmişlerdi. Kerime’nin bu evde birden bire yabancılık hissetmesini istemiyorlardı.

“Zavallı çocuk!” demişti Sedef hanım uyumadan önce, “Başına gelenlerle, karşılaştığı insanlara şans mı desem, şanssızlık mı bilemedim doğrusu!”

“Onu bulmamız şans!” dedi Dündar bey, nihayet kardeşinin emanetini bulmuştu artık.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s