Kerime Fatih’in söylediklerini yüreği ile duyuyor ama aklı ile inanamıyordu bir türlü. Fatih ellerini bırakmadan uzanıp alnından öptü onu “Korktuğunu biliyorum ama zaman şahidim olacak, göreceksin!”
Sonunda DNA testi sonuçlandığında herkesin çok güçlü ve kibirli diye bildiği Dündar bey hüngür hüngür ağladı.
“Yeğenimi bulabilmek için o kadar uğraştım ki! Onun vahşi hayvanlarca yok edildiğini zihnim asla kabul etmedi. İçimden bir ses onu bir gün yeniden göreceğimi söylüyordu hep. Lütfen yeğenimi bana getir Sedat!”
Sedat bey yeğeninin başına gelenleri Dündar beye yeniden anlatıp, Fatih ile nişanlanacaklarından bahsetti.
“Hüseyin denilen o zattan kurtulmak için oğlunun merhametine ihtiyacı yok benim yeğenimin!” diye gürlese de Dündar bey, Sedat beyin Kerime’yi gelini olarak görmek istediğini söylemesi ve oğlunun yeğenine sahiden aşık olduğunu ama Kerime’nin henüz buna inanamadığını söylemesi ile ikna oldu. Ancak yeğeni ile nişandan sonra mutlaka konuşacaktı bu konuyu, dilerse yüzüğü derhal atacaktı. Sedat bey ona yeğenini getirmişti onun hatırını asla kırmak istemiyordu. O yüzden nişana kadar konuyu saklı tutmaya ve sabretmeye söz verdi.
Sedat bey, Kerime’nin Dündar beyin kayıp yeğeni çıkmasına herkesten çok sevinmişti. Zavallı kızın artık gerçek soyadına ve mirasına kavuşmasının zamanı gelmişti. Fatih’e hemen o hafta sonu bir nişan töreni yapacaklarını söyledi. Fatih babasının töreni neden ertelediğini bilmediği için derin bir “Oh!” çekti elinde olmadan ve hemen Kerime’ye müjdeyi verdi.
Sedat bey nişanda bir tatsızlık çıkarmalarını istemediği için kız kardeşi ve yeğenine, Dündar bey ve oğlunu daha samimi bir ortam olacağını düşünerek Fatih’in nişanına çağırdığını söyledi. Gülistan o günün geldiğini duyunca neredeyse düşüp bayılacaktı. Hemen nişan elbiseleri için alışverişe çıktı ana-kız.
Bir ay önce birileri Fatih’in Kerime ile olan nişanına böyle istekle hazırlanacaklarını söylese asla inanmazlardı oysa.
Kerime nişanın hafta sonu olacağını duyunca heyecanlandı birden bire, “Haydi yürü iki gün izinliyiz, nişan alışverişi yapacağız!” dedi Fatih o sabah, “Nişan kıyafetin, yüzükler bir sürü işimiz var!”
Kerime’nin bir şey söylemesine izin vermeden elinden tuttu onun yine ve kapıya doğru çekip, bindirdi arabaya.
“Saat çok erken değil mi?” dedi Kerime şaşkın şaşkın
“Seninle her şeye geç kalmışım gibi hissediyorum! Kahvaltıya gidip sakinleşelim o zaman!”
Kuyumcudan yüzükleri alırlarken elleri titremişti Kerime’nin, Fatih oradayken tuttuğu elini abiyeciye kadar bırakmamıştı. Yüreği avucunun içinde atıyor gibiydi Kerime’nin. Fatih’in geçen gün söylediği sözlere bırakmak istiyordu kendini ama bir türlü yapamıyordu. Gerçekti bu nişan, öyle söylüyordu kurtarıcısı.
Sedat bey Oğuz’un törene katılmasını da ayarlamıştı. Onun için de özel bir takım hazır bekliyordu. Hatta nişandan bir gün önce eve gelip ablası ile kalacaktı. Kerime bir peri masalının içine düştüğüne inanmaya başlamıştı sonunda. Her an ağlayacak gibi dolaşıyordu ama hayatında ilk kez mutluluk gözyaşları boşalıyordu gözlerinden.
Oğuz uzun zaman sonra ilk kez merkezden çıkıp ablasının yanına geldiği için çok heyecanlıydı, Sedat bey onun Kerime ile bolca hasret gidermesi için çatı katına bir yatak daha hazırlattı, Oğuz’da sürpriz olarak koltuk değnekleri ile gelmişti. Kerime onu ayakta, değneklere dayanmış görünce yine göz yaşlarına hakim olamadı.
“Böyle giderse nişana kadar gözünde yaş kalmayacak!” diye gülümsedi Fatih babasına eğilerek.
“Bırak içindeki her şey akıp gitsin göz yaşlarıyla. Bu onu hafifletecek. Zavallı hiç hakketmediği bir sürü şey yaşamış ailesi katledildiğinden beri. İyi insanların eline düşmüş ama şans yine gülmemiş yüzüne!”
“Bundan sonra ağlamasını hiç istemiyorum.” dedi Fatih
Oğlunun sırtına hafifçe vurdu Sedat bey, onun kocaman yüreğine güveniyordu.
Oğuz’a yeniden evde olma duygusunu tattırmak için Mukaddes hanım ve çalışanlar seferber olmuştu. Kerime’den neleri sevdiğini sormuşlardı ama zaten hayatları boyu belli şeylerden başkasını yiyemediklerinden bu pek yardımcı olmamıştı.
Kerime kardeşinin masada mutlulukla her şeyin tadına bakışını, gülümseyişini ve biraz daha düzelen konuşması ile teşekkür etme çabasını mutlulukla izledi. Sonra Sedat bey başbaşa vakit geçirmeleri için onları odalarına yolladı.
“Mutlu musun?” dedi Oğuz hemen ablasına.
“Tabi mutluyum! Sen mutlu musun asıl! O kadar hızlı toparlanıyorsun ki, her gördüğümde daha daha iyi oluyorsun!”
“Fatih ağabey benim kurtarıcım. Seninle nişanlanıyor, aile oluyoruz inanamıyorum!” dedi Oğuz sevinçle.
“Ben de inanamıyorum, canım kardeşim!” diye sarıldı ona Kerime bu konuda kendini eğreti hissettiğini Oğuz anlasın istemiyordu. Zavallı çocuk Ebru’nun yaptıklarını henüz tam olarak atlatamamıştı psikolojik olarak. Gecenin kalanında hiç bahsetmediler o konulardan, mutlu bir günün öncesinde konuşmak istemedi Oğuz eskileri. Anne ve babası bu günü görsünler istediler ama iki kardeş yüreklerinden. Erkenden göçüp gittiler ikisi de en iyisini göremeden.
Ertesi sabah erkenden Gülistan, Sevim hanım ve Kerime kuaföre bırakıldılar. Oğuz, Sedat bey ve Mukaddes hanımla kalacaktı. Bu evi ve bu insanları o kadar sevmişti ki, kendini çok iyi hissediyordu onlarla.
Kerime, Fatih’in halası ve kuzeni ile kuaförde yanlız kalacağı için tedirgin olunca, Fatih’te işleri bitene kadar onlarla durmaya karar verdi. O da Kerime gibi halası ve kızına hiç güvenmiyor, Kerime’nin canını sıkacak bir şey söyleyip yapmalarını istemiyordu.
“Oğlum bu ne aşk böyle beş dakika ayrılamıyorsun kızın yanından!” dedi Sevim hanım sadece, Gülistan’ın Fatih’ten bir anda vazgeçmesini içine sindiremiyordu bir türlü. Şu Mehmet denilen oğlanı ve aileyi görmeden de rahat edemeyecekti.
Gülistan ve Sevim hanım makyajlarını da kuaföre yaptırırken Kerime kendi yapmak istediğini söylemişti. Saçı bitince çabucak sade bir makyaj yaptı. Dansözlük yaparken mecburen öğrenmişti makyaj yapmasını. Fatih hayran hayran izledi onu. Saçı bozulmasın diye getirdikleri kıyafetini de orada giyince, çalışanlar dahil kimse gözünü alamadı ondan. Gülistan nişanın Kerime’nin olmasına sevindi içten içe, yoksa Mehmet’te bu kıza kapılabilirdi görür görmez.
Hazırlıkları bitince eve döndüler, Sedat bey ve Oğuz’da giyinmiş hazır bekliyorlardı. İki kardeş birbirlerini görünce gözlerine inanamadılar.
Sade bir tören planlanmış olsa da, Sedat bey törenin bir ahbabının restoranında olmasını istemişti. Çok büyük olmayan işletme o gece dışarıdan gelen müşterilere kapatılmış ve nişan töreni için hazırlanmıştı.
Kız tarafı da, erkek tarafı da kendileri olduğundan misafirler gelmeden gittiler salona. Mukaddes hanım ve diğer çalışanlar da peşlerinden geldiler. Sevim hanım onların salonda görev almasını önerse de, Sedat bey onlar için de ayrı bir masa hazırlatmıştı. Mukaddes hanım kendi kızının nişanına gidiyormuş gibi duygusallaşmıştı.
Sedat bey Muradiye hanımlara da haber vermişti nişan töreni için ama geleceklerini hiç sanmıyordu. Hüseyin’in kendine hakim olamaması yüzünden iki arkadaş bu özel günü ayrı geçireceklerdi. Hüseyin içten içe öfkeliydi Fatih’e. Ona göre arkadaşının aşkına göz dikmişti. Hâlâ yaptığı şeyin ve sonuçlarının bilincinde değildi.
Az sayıda konuk yavaş yavaş gelmeye başladıklarında Gülistan heyecandan yerinde duramıyordu. Her kapıdan girene dikkatle baktığı için Sevim hanım ikide bir uyarıyordu kızını.
Sonunda Dündar bey, eşi, oğlu, kızı ve damadı da geldiler. Sevim hanım Gülistan’ı uyarıp durmasına rağmen gelenlerin onlar olduğunu anlayınca hemen onları karşılayan ağabeyinin yanına gitti.
(devam edecek)