Dansöz – Bölüm 23

Kerime kırgındı olan her şeye, kırgınlığı ve minneti çatışıyordu içinde. Fatih’in bir şeyleri telafi etme isteğinin samimi olduğunu hissediyordu. Hissediyordu ama eğer bu insanların hayatlarında kalmaya devam ederse, onlarda Kerime yüzünden insanları karşılarına almak zorunda kalacaklardı. İnsanlar onun bir dansöz olduğunu unutmayacaklardı, bir yuva yıkmanın eşiğine gelmiş bir dansöz. Üstelik bu yuva, bu insanların çok yakınlarında bir yuvaydı. Böyle iyi insanlar ve böyle iyi bir ortamı bir daha ne Oğuz ne de kendisi için bulamazdı, onu da biliyordu. Her zaman minnet duyacaktı yapılanlara, onlar için dua edecekti. Sedat beyi ziyarete gelirlerdi yine tabi ki, adamcağıza bunca iyilikten sonra arkalarını dönüp gidecek değillerdi.

“Ah Oğuz!” dedi sonra yeniden aklı dağılarak, kardeşinin ne kadar iyi ve mutlu olduğunu hatırlayınca, ruhu bir tüy kadar hafifledi. Yaşıtları gibi olacaktı, kaçırdığı bir çok şeyi telafi edip yaşayacaktı. Okulunu bitirmeliydi mutlaka, dışarıdan sınavlara girebilirdi, hatta Kerime ile birlikte yaparlardı bunu, Ebru’yu okutmak için bunca çabaya girmemiş olsalar belki kendi hayatları daha iyi olurdu şimdi. İnanamıyordu, Ebru’nun can alabilecek kadar göz dönmüş olduğuna, onunla aynı çatı altında onca zaman kalmış olduklarına inanamıyordu. Oysa onun söylediği her şeye inanmıştı kolayca. Eğer Fatih olmasa şimdi Oğuz’da o da hayatta olmayacaktı belki. Yine içindeki minnet ve kırgınlık geldi karşı karşıya. Bir hata yaptı diye bu kadar büyük iyilikleri olan biri bu kadar itilmeli miydi? Onu kendinden uzak tutmak istemesinin tek nedeni kırgınlığı mıydı ya da?

Fatih kendini kötü hissediyordu. Hüseyin’in hataları yüzünden dönüştüğü adama çok içerlemişti. Kerime’nin onu affedebilmesini çok isterdi, isterdi çünkü ancak o zaman kendine geri dönebilecekti. Bu şekilde kaybolmuş hissediyordu. Başlangıçta çok haklı olduğunu sanarak, kendinden emin olarak hırpaladığı kıza karşı şimdi inanılmaz vicdan azabı çekiyordu. Bu vicdan azabının katlanarak büyümesinin nedeni ise onu her gördüğünde ona bir adım daha yakın olmak istemesi yüzündendi. Onu kazanmak istiyordu, kaybetmek değil.

Kerime ertesi sabah erkenden kalkıp giyindi, evdekiler uyanmadan çıkıp, iş bulup, bulamayacağına bakmak istiyordu. Fatih’te günlerdir olanlar yüzünden ofise neredeyse hiç uğramadığı için erkenden gidip, biriktirdiği işleri toparlamak istiyordu. Eğer dün Kerime’yi ikna etmiş olsa birlikte gidebileceklerini düşünerek kapısını açınca, Kerime ile burun buruna geldiler.

Kerime’de sessiz sessiz inmeye çalışırken birden bire kapı açılınca sıçradı yerinden.

“Günaydın!”

“Günaydın!”

“Gelmeye mi karar verdin yoksa?” dedi Fatih, kızın o yüzden erken kalktığını sanarak.

Kerime tam cevap vereceği sırada, Sedat beyin de açıldı kapısı, adamcağız sadece banyoya gitmek için çıkmıştı odasından. Kapının ağzında oğlu ve Kerime’yi görünce o da çok şaşırdı.

“Günaydın, yoksa birlikte ofise mi gidiyorsunuz. Ben de tam bunu söyleyecektim bu gün size. Kerime kızım neden başka yerde iş arayasın, Fatih’in ofiste yardıma ihtiyacı var.”

“Biz de dün konuştuk baba!” dedi Fatih’te hâlâ Kerime’nin onunla gelmek için kalktığını sanarak.

Kerime çapraz ateşte kaldığı için sesini çıkarıp, ben gizlice iş aramaya gidiyorum diyemediği için mecburen Fatih ile indi aşağı.

“Mukaddes hanım kahvaltı hazırlamıştır. Bir şeyler yer çıkarız!”

“Benim eğitimli olmadığımı söylememe gerek yok değil mi?” dedi Kerime.

“İnşaat malzemeleri satıyoruz!” dedi Fatih gülümseyerek, “İhtiyacın olanı ofiste işin içinde öğreneceksin, acelemiz yok.”

“Umarım sizi utandırmam!”

“Bunu hiç bir zaman yapmadın, yapmayacaksın” dedi Fatih ciddi bir yüzle, “Senin bir süre dansözlük yapmış olman benim için seni değersiz yapmadı. Sadece Hüseyin’in yuvasını yıkmaya çalıştığını sandığım için kırdım seni. Bunun da bir hata olduğunu artık biliyorum. Utanması gereken biri varsa o da benim!”

Kerime’nin yüreği ikna oldu bu sözlere, ilk kez samimiyetle gülümsedi Fatih’e “Tamam o zaman!” dedi başını sallayarak.

“Tamam o zaman!” diye tekrarladı Fatih, ilk kez sözlerinin işe yaradığını anlamıştı.

Kahvaltılarını edip birlikte çıktılar evden. Sevim hanım odasının penceresinden gördü ikisinin erkenden çıkıp gittiğini. Mutfağa gelip Mukaddes hanıma sordu hemen.

“Nereye gidiyor bunlar?”

“Fatih beyin ofisine, Kerime’ye orada iş verecekler!”

“Oh ne âlâ!” dedi Sevim hanım yüzünü eğerek, “İyi yere dükkan açtı bu kız! Önce Hüseyin şimdi de benim saftirik ağabeyim ve oğlu!”

Mukaddes hanım Kerime’nin iyi bir kız olduğunu söyleyip de Sevim hanımı karşısına almak istemediği için sesini çıkarmadı. Ne Sevim hanımdan ne de Gülistan’dan haz etmiyordu. Yine de nedense evdeki çalışanlar arasında en iyi ona davranıyorlardı. Diğer kızları sürekli aşağılayıp, hor görüyorlardı. Mukaddes hanım onlardan yaşlı olduğu için daha az azarlandığını düşünüyordu sadece. Yoksa o ikisinin kendi sınıflarından olmayan insanlara karşı bir iyilik duygusu beslediklerini hiç sanmıyordu.

Biraz sonra Sedat bey de indi aşağıya, Sevim hanımın yeni oturduğu masadaki yerini aldı.

“Kıza bir de iş vermişsiniz!” dedi imalı bir sesle, “Gülistan için de konuşacaktın birileri ile madem ofiste iş vardı neden yeğenine öncelik vermedin acaba?”

“Gülistan gıda mühendisi çıktı Sevim? Mesleği ile ilgili bir iş istediğini sanıyordum.” dedi Sedat bey şaşkın şaşkın.

“Evet ama ofiste biraz çalışabilirdi sen ona bir şeyler ayarlayana kadar en azından bir iş tecrübesi olurdu öyle değil mi? Ne olduğu belirsiz bir kızdan daha güvenilir biri olurdu Fatih’in yanında.”

“Keşke Gülistan’ı bağrına bastığın gibi onu da basabilseydin sevgili kız kardeşim. Bir insana yüreğini açman için soy ağacını bilmen gerektiğini bilmiyordum.”

“Ne alakası var?” dedi Sevim hanım gözlerini kocaman açarak

O sırada sabah olanlardan habersiz olan Gülistan da katıldı kahvaltıya.

“Gülistan kızım inşaat malzemeleri ilgini çekiyor mu?” dedi Sedat bey, “Gıdayı boş versen yani?”

“Olur mu dayıcığım, dört sene okudum ben o bölümü! Hırdavatçı mı olayım?”

“Onu demiyor!” dedi Sevim hanım kızına kaş göz edip ama Sedat bey devam etti, “Ben biricik yeğenime mesleği ile ilgili rahat edeceği bir iş bulacağım, tozun toprağın içine yakışmayacak kadar narin bir kız o!”

Gülistan kırıtarak gülümsedi ama annesinin neden ters ters baktığını çözemedi.

“Dündar beyin oğlu Amerika’dan yeni geldi, şu ünlü şekerleme markalarından birinde iyi bir görevle başlayacak. Çok efendi, yakışıklı bir çocuk. Dündar beyi de biliyorsunuz, kendi tekstil fabrikaları da var ama oğlan istememiş nedense tekstil işini. Ağabeyleri babaları ile zaten diye Dündar bey de zorlamadı Mehmet’i. Ona bahsettim Gülistan’dan. Bir gün yemeğe çıkacağız hep birlikte, pahalı bir yerlere gideceğiz tabi mutlaka ona göre söylerim hazırlanırsınız” dedi Sedat bey kız kardeşinin tavırlarına aldırmadan.

Gülistan’ın gözleri parladı hemen, “Alışverişe çıkalım o zaman!” dedi annesine heyecanla, Sevim hanım da şaşırmıştı ağabeyinin beklenmedik bu sözlerine, “Neden söylemedin şimdiye kadar?” dedi merakla.

“Epeydir görüşmemiştik Dündar ile bir mesele vesile olup, o da oğlundan bahsedince, ben de sevgili yeğenimi söyledim elbette hemen! Annen de seni hırdavat işine sokayım istiyor!” dedi Sedat bey gülerek.

“Fatih’in yanına diyor!” dedi Sevim hanım kızına bakıp, Gülistan’ın yüzü şekilden şekle girdi bir anda, büyük ve bilinen bir şirkette, zengin bir adamla çalışmak ile Fatih’in yanında inşaat işleri ile ilgili çalışmak arasında tereddüt ettiği belli oluyordu.

“Neyse size afiyet olsun ben yukarı çıkıyorum. Dündar’dan haber gelir gelmez söylerim” diyerek gülümsedi Sedat bey ve çıkıp gitti yanlarından.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s