Kerime yavaş yavaş kendine geliyordu. Sedat beye öyle bağırdığı için pişman olmuştu. Herkes kendince haklıydı. Sonuçta bu insanlar kardeşine onun yapamadığı iyiliği yapıyorlardı. Bedelini de Kerime ödeyecekse ödemeliydi. Mukaddes hanım kızla vakit geçirdikçe onun sandıkları gibi erkekleri baştan çıkaracak yapıda bir kız olmadığını anlamış, üzülmeye başlamıştı. Herkes gibi o da belirli meslek gruplarının yuva yıkıcı olduğu gerçeğine inanıyordu. Hiç bir iyi kadın bu işleri yapmaz, yapmayı da tercih etmezdi. Oysa hayat böyle bir şey değildi, koşulların kimleri nerelerden alıp, nerelere sürükleyeceğini kimse bilemezdi. Kaldı ki Kerime’nin kurulu bir yuva olduğundan dahi haberi yoktu. Kızcağız kendi hayat kavgası içinde başına gelenleri savuşturmaya çalışırken birden bire iyi, kötü herkesin hedef tahtası haline gelmiş, uğruna canını vereceği Oğuz’a bile zarar verdiği düşünülerek çocuk elinden alınmıştı. Sorsalar her gece onu izlemeye gelen adamların ne isimlerini, ne yüzlerini bilir veya hatırladı. Hüseyin’i ilk defa bu evde görmüştü.
Hüseyin, Sedat beyle yaptıkları konuşmadan sonra Su’dan umudu kestiği için annesini aramış ve karısı ile çocuğunu görmek istediğini söylemişti. Olanlardan haberi olmayan Muradiye hanım telefonu açmadığı için ancak sesli mesajla iletmişti dileklerini Hüseyin. Torunu da sürekli babasını sorduğu ve ağladığı için o da bu pişmanlık mesajından sonra dayanamamış, döneceklerini yazmıştı. Yine de oğluna güvenemediği için Fatih’i aradı, o sırada Fatih babasının yanında olduğundan Sedat bey konuşma başlamadan telefonu istedi be Muradiye hanıma kızın evlerinde ve himayesinde olduğunu, olanlarda hiç bir suçu olmadığını, Hüseyin’in kendisini bekar biri olarak sunmasına karşılık kardeşini kurtarmak söz konusu olana değin teklifine evet demediğini hatta onunla yüz yüze bile gelmediğini anlattı. Muradiye hanım adamın bir dansözü neden bu kadar savunduğuna bir anlam veremese de sonuna kadar dinledi.
“Benim için önemli olan kızın oğlumdan uzak durması Sedat bey, onunla ne yaptığınız beni ilgilendirmez!”
Bu imalı sözlerden Muradiye hanımın da kim kefil olursa olsun Kerime’ye iyi gözle bakmadığı ve bakmayacağını anlayan Sedat bey “Siz oğlunuzu bizden uzak tutun” demekle yetindi. Kerime yürüyecek duruma gelince Mukaddes hanım odadayken yanlarına çıktı, kızı ürkütmek istemediği için birebir konuşmak istemiyordu.
“Kendini yürüyecek kadar iyi hissediyorsan, Fatih ile yarın seni kardeşine götüreceğiz. Oğuz seni çok özlemiş” dedi.
Kerime’nin feri sönen gözleri aydınlandı birden, “Sahi mi? Onu görebilecek miyim?”
“Elbette göreceksin, o senin kardeşin ve sana ihtiyacı var!”
Zavallı kız gözleri dolarak yataktan kalktı ve adamın ellerine sarılarak öpmeye çalıştı, “Allah ne muradınız varsa onu versin. İnanın o kadını eve ben çağırmadım!”
“Biliyorum kızım, biliyorum. Bitti o günler ve yanlış anlaşılmalar!” dedi Sedat bey ellerini ondan kurtararak, el öptürmeyi hiç sevmezdi, “Seninle o gün konuşamadık”
“Ben çok üzgünüm size öyle bağırdığım için”
“Biz bunların hepsini hakkettik” dedi Sedat bey, “Zararın neresinden dönsek kardır, sen de bizi affet. Başına gelenler her insanın atlatabileceği şeyler değil. Sen güçlü ve akıllı bir kızsın. Kendini iyi hissettiğinde Mukaddes hanım sana yardım etsin giyin gel bir kahve içelim”
“Tamam”
Sedat bey gülümseyerek ayrıldı odadan.
“Sedat bey çok iyi insandır. Ondan sana zarar gelmez sakın korkma!” dedi Mukaddes hanım hemen, “Küçük bey de dünya iyisidir. Çok üzüldüler sonra.”
Cevap vermedi Kerime, bu evde kime güveneceğini bilemiyordu henüz. O sokaklarda büyümüştü, bir kez ürktü mü kolay güvenemezdi yeniden. Oğuz için mümkün olduğunda sakin kalmak istiyordu sadece, elbette yapılan iyiliklere de nankörlük edecek değildi. Mukaddes hanım ona Gülistan’ın kıyafetlerinden bir kaç tane getirmişti önceden. Sedat bey Sevim hanımdan rica etmiş, ana kız en sevmediklerini seçip vermişlerdi. Kerime daha önce de girdiği odaya girip bu defa kendisi arkadan kapıyı kapattı. Sedat bey bunu bir güven işareti olarak algıladı.
“Öncelikle şunu bil.” dedi Sedat bey hemen konuya girerek, “Senden öğrenmek istediğim şeylerin hiç birinin Hüseyin veya onun yüzünden gelişen olaylarla ilgisi yok. Onda senin bir suçun olmadığına ben sen söylemesen de inandım zaten. Benim bilmek istediğim sensin, buraya gelene kadar neler oldu? Kuzenin neden evinizi yaktı? Neden size zarar vermek istedi?”
“Polisle mi konuştunuz?” dedi Kerime hemen, Ebru’yu bulup bulmadıklarını merak ediyordu.
“Polisle konuştum evet ama Fatih’e anlattıklarını da biliyorum. Anneni de o kız öldürmüş”
“Evet” dedi Kerime ve İrfan beyin onu bulmasından başlayarak her şeyi uzun uzun anlattı..
Sedat bey kızın yaşadıklarını hiç bölmeden büyük bir hayret ve ilgi ile dinliyordu.
“Bu Ebru denilen kız çok tehlikeli boyutta hasta!” dedi sonunda, “Ucuz kurtulmuşsunuz!”
“Fatih kurtardı bizi.”
“Bu Hüseyin olayının doğurduğu en olumlu sonuç bu herhalde”
Uzun bir aradan sonra ilk kez gülümsedi Kerime, “Hah şöyle kızım senin gibi genç bir kız solmuş bir gül gibi durunca üzülüyor insan!”
“Şimdi sen de beni dinle!” dedi ve Fatih ile Hüseyin’in çocukluklarını, karısının ölümünü, Fatih’in Muradiye hanıma yakınlığını anlattı Kerime’ye. Hüseyin kızın peşine düşünce Muradiye hanımın Fatih’ten yardım istediğini o da Kerime ile konuşmaya gelip evi yanar görünce konunun iyice sarpa sardığını söyledi.
Kerime Fatih’in ona davranışlarını şimdi daha iyi anlıyordu ama bu yine de yaşadıklarını ortadan kaldırmıyordu. Hem gurur incinmiş, hem canı yanmış, hem de psikolojik olarak şiddete maruz kalmıştı. En sevdiği, canı ciğeri ile tehdit edilmişti. Sedat bey gelip onu görebileceğini söyleyene kadar kardeşini bir daha göremeyeceği korkusu ile yaşamıştı. Şimdi rahatladığı için bunları dile getirebiliyordu.
“Kardeşinin tedavisi bitene kadar burada bizimle kalmanı istiyorum” dedi Sedat bey, “bu seni Hüseyin’den de koruyacak çünkü onunla konuşup senin benim himayemde olduğunu söyledim. Bunu sana sormadan yaptığım için özür dilerim ama onu durdurmak için elimdeki tek koz buydu. Bırakalım o karısına dönsün, biz de Oğuz’u iyileştirelim. Zaten dönecek bir eviniz de kalmamış!”
Kerime başını önüne eğdi, “Bir işe girip çalışacağım! Kira ödeyecek duruma gelince size yük olmaya bir son veririm”
“Bize yük olmuyorsun. Sevim ve Gülistan ile tanıştın. Kolay insanlar olmadıklarını biliyorum ama Sevim benim kız kardeşim. Onlarla aynı evde yaşaman senin için huzurlu olmayabilir. Fatih’in bir sokak ileride arada kaçmak için aldığı bir evi var. Benim bilmediğimi sanıyor ama biliyorum. Onunla konuşalım olmazsa o evi sana tahsis etsin bir süre”
“Hayır!” dedi Kerime hemen, “Burada kalayım! Sizin yanınızda!”
Sedat bey onun hem tek başına başka bir evde kalmaktan, hem de Fatih’te çekindiğini hemen anladığı için başını salladı, “Tamam sen istiyorsan elbette benim tercihim de bu olur”
“Ben çıkmam odadan. Bir iş bulursam da hemen yukarı çıkarım kimseye görünmem.”
“Böyle kaçıp saklanmana gerek yok, sadece olur seni üzecek bir şey söylenirse aldırmamaya çalış yeter!”
“Merak etmeyin, geçen size patladığım için tekrar özür dilerim. Oysa alışkın olduğum şeyler bunlar!”
“Kimse benim evimde seni hor göremez. Onlarla da konuşacağım. İş bulmak ile dansözlüğe dönmeyi kastetmiyorsun sanırım”
“Hayır, Oğuz tedavi görürken garsonluk, ütücülük gibi bir iş bulup para biriktireceğim. Ebru kalan son paralarımızı da aldı giderken. Ayrıca ev yanmış da olsa kirasını ödemek zorundayım”
“O evi unut, ben kalan kiranı öder, ev sahibinle konuşurum”
(devam edecek)