Dansöz – Bölüm 19

Oğuz’un ameliyatı için doktorlar önden kendini toparlaması için çalışıyorlardı. Vücudu doğru beslenememek ve hareketsizlikten iyice güçsüz kalmıştı. Ameliyat sonrası göreceği fizik tedavi için güç toplaması gerekiyordu. Tedavi çarçabuk ve acısız değildi ama Oğuz sonunda kazadan önceki gibi olamasa da ona çok yakın bir beden sağlığına kavuşup, yaşıtları gibi yaşayabilecekti. Kerime odasında Mukaddes hanımın bakımındayken, Sedat bey, Fatih ile Oğuz’u da ziyarete gitti. Çocuk mutluydu ama ablasını çok özlemişti, Sedat bey onun ablasının sevgisi ile daha çabuk toparlanacağını gözlerinde görüyordu. Doğru dürüst konuşamasa da Sedat beye uzun uzun teşekkür etti ve ablasına çok selam söyledi. Sedat bey onun konuşma bozukluğunu bilmediği için ablası ile hayatları hakkında biraz bilgi alabileceğini düşünmüştü ama Oğuz’un durumunu görünce vazgeçti. Fatih’e diğer tüm saçmalıkları için kızmış olsa da, bu çocuğun bakımını üstlendiği için gurur duyuyordu. Her zaman oğlunun hatalar yapabileceğini söylüyordu kendini, onu büyütürken karısının ona söylediği sözlerdi bunlar. O her durumda onların gerisinden gelen genç bir çocuktu, onlar hatalar yaptığı gibi o da yapacaktı. Her hatasında ona sırtlarını dönmeleri mümkün değildi. Onu korumak ve öğretmek için yanındaydılar. Yaşının verdiği tecrübesizlik, kararlarını etkiliyor, yaşla gelen olgunluğa ister istemez sahip olamıyordu. Buna hoş görü göstermek, yeri gelince ona sert durulsa bile bunun ilişkinin devamını baltalayacak şekilde olamamasına dikkat etmek büyükleri olarak onların göreviydi. Sedat beyin rahmetli karısı çok olgun bir kadındı. Onu hem Fatih, hem de Sedat bey çok özlüyorlardı. Sevim hanıma göre ise, otuz yaşına gelmiş kocaman adamın böyle hatalar yapmaması, artık evini barkını bilip tanıdığı bildiği bir aile kızıyla evlenmesi gerekiyordu. O kızın da kim olduğunu tahmin etmek zor değildi Sedat bey için. Kız kardeşi, Sedat bey gibi şanslı bir eş seçimi yapamamıştı. Kocası ve ailesi sürtüşmeler, kıskançlıklar içinde sürdürüyorlardı ilişkilerini, gerçekten sevmeyi ve sevilmeyi bilmiyorlardı. İnsan bağlarının kanla değil, yürekle kurulduğu konusunda şuurlu değillerdi. Akrabalığın bir mecburiyet olduğunu düşünüyorlar ve üzerine beklentiler kuruyorlardı. Oysa belki hayatta bir araya gelmeyecek insanların hasbelkader denk gelmeleriydi akrabalık. Eğer nesiller boyu gönül bağları ve insani ilişki ve iletişimler doğru kurulmamış ve aktarılmamışsa, çığırından çıkarak, acımasızca büyüyordu husumet. Ancak Sedat beyin rahmetli karısı gibi biri çıkıp da kendi çekirdek ailesi ve sonrasını düzeltme çabasına girerse her şeyin yoluna girmesi için bir başlangıç oluyordu. Sedat bey kız kardeşi onların yanına taşındıktan sonra daha net görmeye başlamıştı bunları. Karısının değerini o öldükten sonra bir kez daha anlamıştı. O yüzden fazla ortalıkta olmayıp, kendi özel odasında zaman geçirmeyi tercih ediyordu. Sevim hanım hâlâ ölmüş kocasının akrabaları ve dünyadaki diğer herkesle hesap içindeydi. Hiç bitmeyen, her yeni insanla da bir şekilde devam eden bir hesaplaşmaydı bu. Öyle alışmıştı ki, savunma ve saldırı halinde olmaya artık bu ikisi dışında sevilme, sevme, hoşgörü, dinleme, anlama gibi kavramların varlığını hatırlamıyordu. Boşuna kişiliğiniz yakın olduğunuz beş kişinin ortalaması demiyorlardı. Sevim hanım ortaokuldan sonra okumamıştı. Sedat beyin ailesi de eğitimli bir aile değildi ama çok iyi insanlardı. Kızları okumak istemeyince ilk isteyenlere şans vermişlerdi. Sevim hanım da hiç itiraz etmemiş, hatta gönüllü olmuştu. Hayatı hiç tanıma yaşama şansı olmadan koca evine gitmişti. Üstelik bir de kızı olan bir kocası olmuştu. Allah var çok iyi annelik yapmıştı Gülistan’a, kendi annesinden ne gördüyse elbette, kocasının akrabaları onu çocuk yaşta gelin ettikleri için bir çok ailede olduğu gibi kendileri yetiştirmek istemiş, Sevim hanım da inatçı çıkınca işler sarpa sarmıştı. Bir de üzerine çocukları olmayınca, akrabaların yersiz imaları yüzünden aralar iyice açılmıştı. Kocası çoktan rahmetli olup, ailesi ile ilişkiler minimuma inmesine rağmen hesaplar kapanmıyordu bir türlü. Gülistan’ın da onlara gidip geldikçe taşıdığı laflar sayesinde Sevim hanım hâlâ ailenin içindeymiş gibi strese giriyor eski defterleri açıp anlatıp duruyordu. Sedat beyin karısı ile uzakta yakından ilgisi yoktu sohbetinin, adamcağız kardeşini kırmamak için bu sohbetlerden uzak durmayı tercih ediyordu. Fatih’inde halasından uzak durup, Hüseyin’in annesi Muradiye hanımla yakınlaştığını fark etmiş ama hiç itiraz etmemişti. Karısının iyi arkadaşlarından olan Muradiye hanımın Fatih’i annesininkine benzer şekilde yönlendireceğini düşünmüştü. Ta ki bu son Kerime olayına kadar. Fatih söylemese de, Sedat bey işin arkasında onun olduğunu tahmin ediyordu.

Oğuz’un yanından çıktıktan sonra oğluna, en kısa zamanda Kerime’yi kardeşinin yanına getirmesini ve kızı kardeşi ile tehdide bir son vermesini istedi. Fatih düşündükçe yaptıklarından utanmıştı zaten. Muradiye hanımın sözleri, elinde olmadan gözlerini kör etmişti. Şu filmlerde gördüğü kan davası için doldurulup elinde silahla hısımının üzerine gönderilen delikanlılara benzetmişti kendini. Haydi onlar dizi, filmdi, ülkenin gerçeği de olsa Fatih’in gerçeği değildi. Nasıl bu kadar kör ve duygusuz olabilmişti. Neyse ki Oğuz’u aradan çekip kurtarmıştı en azından, aslında kendince çocuğu ablasından da kurtardığını sanıyordu. Oysa babası haklıydı, Kerime’nin Hüseyin’e yüz veya umut verdiğine dair herhangi bir söylem, kanıt ya da şahit bile yoktu. Kız başlarına gelenlerden sonra çaresizlikten aramıştı Sündüz hanımı, onu da kendisi için değil kardeşi için yapmıştı, anlatmaya da çalışmıştı ama Fatih kör ve sağır olmuştu öfkeden.

Annesi ergenliğe ilk girdiğinde söylemişti bunu, “Öfken seni ele geçirmesin, o sağır ve kör edici bir canavardır. İster ki, her şeyi öfkeni körükleyecek ve intikamını alacak şekilde gör. Oysa yenmen gereken öfkelendiğin kişi değil, öfkendir önce. Öfkeni yendiğinden, öfkelendiğin kişiye karşı tarafsız ve doğru kararlar alabilirsin. Tarafsız, bu sözüme dikkat et, adil olmanın ilk adımıdır tarafsız olabilmek. Öfkenin dolduruşu olmadan tarafsız karar verebildiğine emin olana kadar hiç bir girişimde bulunma! Bu sadece aptalların yapacağı bir şeydir, aklı ve yüreği yetmeyen güce başvurur!”

En çok babasına karşı mahcup olmuştu Fatih annesinin bu ve benzeri sözleri yüzünden, otuz yaşına değin böyle güzel insanlarca, böyle güzel düşüncelerle eğitildiğini sanırlarken, babası da o da, böyle düşünmeden ve taraflı bir tutum sergilemesine şaşırmışlardı. Sözler ne kadar doğru olurlarsa olsunlar bir insanı o durumlarla ilgili karar verme sürecine girmeden önce etkileyemiyorlardı. Eskilerin dediği gibi bir kulaktan girip, bir kulaktan çıkıp gidiyorlardı, ne kadar doğru ve geçerli olsalar da. İnsanoğlu kim ne derse desin tecrübe ile öğrenebiliyordu, hatta çoğu zaman bir değil bir çok seferden sonra. Fatih annesinin onca güzel sözünü hayata geçirememiş olduğunu fark etmenin hayal kırıklığını da yaşıyordu kendi içinde. Çaresiz ve sahipsiz bir kıza yetmişti gücü. Bu tilki yemesin diye kümesteki tavuğu kesmek gibi bir şeydi. Ki Tilkinin tavuğu yemek istemesinin altındaki gerçek Hüseyin’inkinden çok daha geçerliydi. Babası, Kerime’yi, Oğuz’a götürmesi gerektiğini söyleyince iyice dank etmişti kafasına olanlar.

“Sen yargıç değilsin!” derdi annesi hep, “İnsanları kendi yollarında rahat bırakmalısın, onları yargılamak, onların adına karar vermek ve onların da sen yapabilecekken senin için bunu yapması sadece haksızlıktır!”

Sedat bey, Kerime’yi evdekilere karşı koruma altına almış, Hüseyin ile konuşmuş, Oğuz’u ziyaret etmiş ve son olarak da emniyetten emekli arkadaşını arayarak hem kızın aranan kuzeni, hem de kayıtları hakkında bilgi istemişti. Arkadaşı emekli de olsa üst düzey bir yetkili olduğundan, istemediği kadar fazla bilgiye ulaşacağına emindi. Fatih dahil, yaptıkları ve kararları hakkında kimseye bir şey söylemiyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s