Dansöz – Bölüm 17

Fatih aşağı indiğinde herkes gergin bir yüzle onun bir açıklama yapmasını bekliyordu.

“Olanlar için üzgünüm!” dedi Fatih boğazını temizleyerek, “Ancak hepsinin bir açıklaması var!”

“Sen bir dansözü mü getirdin bu eve?” dedi Sevim hanım kendini tutamayıp, “Kapatma olarak?”

“Hala anlatacağım!” dedi Fatih, “Olaylar düşündüğüm gibi gelişmediği için böyle bir şey yaşandı, üzgün olduğumu söyledim. Olanı düzeltemem ama dinlerseniz en azından hak verirsiniz belki! Evet Kerime bir dansöz, sahne adı da Su! Bir gazinoda çalışıyor!”

“Allahım sen aklımı koru!” dedi Sevim hanım yine.

Fatih aldırmadan devam etti anlatmaya, “Kerime’nin hasta bir erkek kardeşi var, geçirdiği bir kaza yüzünden kaslarını doğru kullanamıyor, tedavi görmesi gerek ancak kızın bunu karşılayacak parası yok.”

“Anne babası yok mu bu kızın?” dedi Sedat bey.

“Hayır yok, ikisi de ölmüşler, bu kız da kardeşine bakabilmek için dansözlük yapmaya başlamış!”

“Ah ne kolay para!” dedi Gülistan “Ne güzel kandırmış hepinizi! Erkekler!”.

“Neden burada?” dedi Sedat bey Fatih’e dönerek.

“Burada çünkü Hüseyin’in gece hayatı sevdiğini biliyorsun.” dedi doğrudan babasına anlatmaya başlayarak, Sedat bey başını salladı, o diğerleri gibi peşin fikirli olmadan dinlediğini belli ediyordu.

“Gazinoda bu kızı görünce aşık olmuş, bana anlattı, ne yaptıysam dinletemedim!”

“Kim bilir Hüseyin ağabeyi tavlamak için ne numaralar kullanmıştır. Böyleleri para için satar kendini!”

“Gülistan yeter!” dedi Fatih, “Zaten canım burnumda, burada Kerime’yi yargılamak için toplanmadık, hakkettiğinizi düşündüğüm bir açıklama yapıyorum, sus ve dinle!”

Gülistan Fatih’ten beklemediği bu çıkışa çok bozuldu ama bir şey belli etmemeye çalıştı aklınca, Sevim hanım elini kızının dizine koyarak “Sakin ol!” diye fısıldadı.

“Kız özel hayatını bir sır gibi saklı tuttuğundan gazino dışında ona ulaşmak çok zor, bende Hüseyin’i konuşarak ikna edemeyince kızla konuşmaya karar verdim ama uzun süre nerede oturduğunu, ona nasıl ulaşacağımı bulamadım. Sonunda bir arkadaşım Sündüz diye bir kadından bahsetti. Yani bu gün bahçeye gelen şu kadın!”

“Ah bir de o var değil mi? Ne gün ama?” dedi Sevim hanım alnına vurarak, “Evimiz kalitesiz kadınlarla dolmuş haberimiz yok!”

Fatih derin bir iç çekerek devam etti anlatmaya “Sündüz hanım bana arkadaşım aracılığı ile kızın adresini verince ben de onunla konuşmaya gittim. Ancak gittiğim sırada evleri yanıyordu. Ben de itfaiyeyi arayıp içeri daldım ve önce kızı sonra da kardeşini etraftakilerin yardımı ile dışarı çıkardık. Oğlanın durumu iyi değildi, ikisi de ağır zehirlenmişti. Bu arada Kerime’ye bir uyuşturucu madde vermişti o sırada evde olmayan kuzeni. Yani ikisini de uyuşturup evi ateşe vermişti kız giderken.”

“Yok artık!” dedi Gülistan yine kendini tutamayıp, “Yani ajitasyonun böylesi!”

“Kendi yaşadığımı anlatıyorum!” dedi Fatih, “Kerime’nin anlattığını değil, eğer biraz geç girseydik içeri ikisi de ölecekti. “

Sevim hanım “Bıraksaydın ölselerdi, Hüseyin’de mecbur kalır unuturdu!” deyince, bu defa Sedat bey “Sevim! Sen ne ara böyle bir insan oldun!” dedi azarlar gibi. Anne kız artarda azar yiyince, kalkıp içeri gittiler öfkeyle. Fatih’in umurunda değildi onların tavırları, o babasına karşı mahcup olduğu için anlatıyordu. Annesi öldükten sonra güya ona annelik yapmak için de buraya taşınan halası her zaman böyle tepeden bakardı insanlara aslında, evdeki çalışanlara davranışlarından da hoşlanmıyordu Fatih ama babası varken ona söz düşmeyeceğinden bir şey demiyordu. Annesinin sağlığında da ikisinin geçinemediklerine dair bir kaç şey hatırlıyordu. Zaten şimdi annesi olsa bütün bu savunmayı yapması gerekmez, başından beri ona her şeyi anlatır olurdu. Halasında bulamadığı yakınlığı Muradiye hanımda bulduğu için yapıyordu şimdi tüm bunları. İşin garip tarafı aslında babasına anlatırken Kerime’nin başına gelen her şeyi ilk defa böyle bütün olarak görebildiğini fark ediyordu. Doğru veya yalan da söylüyor olsa o da halası gibi ön yargılı davranıyor, kızı dinlemiyor ve durmadan hırpalıyordu bir şekilde.

“Hüseyin evli biliyorsun baba, Lale’yi de oğlunu da tanıyorsun zaten, ben de kız zor durumayken konuşamadım tabi hastanede, sonra da aklıma bir plan geldi. Kardeşinin durumuna zaten üzüldüm. Çocuk hakikaten kötü şartlarda kalmıştı. Evleri de yandığı için hastaneden çıkınca bir de sokakta kalacaklardı. “

“Sen de oğlanı tedavi ettirmeye karar verdin ve kızı da alıp buraya getirdin!” diye tamamladı Sedat bey.

“Kısmen!” dedi Fatih,

“Nasıl kısmen?”

“Kerime’yi Hüseyin’den uzak durmazsa kardeşini bir daha görmemekle tehdit ettim. Onu hastaneden bir bahane ile gönderip, çocuğu çıkarttım!”

“Kaçırdın!”

“Evet!”

“Kız da şimdi kardeşi eline olduğu için ne diyorsan yapıyor!”

“Evet!”

“Peki o Hüseyin kızın burada olduğunu ne biliyor?”

“O kadın nasıl anlamış bilmiyorum, kız söylemedim diyor. O kadın bir şekilde bulmuş burayı, Hüseyin’e söylemiş olmalı!”

“Oğlum kadın sana bu kızın adresini vermedi mi?”

“Evet verdi! Ah!” dedi Fatih, “Benim kim olduğumu zaten biliyor, kız ortadan kaybolunca da!”

“Sen bu kıza inanıyor musun?” dedi Sedat bey.

“Ben onunla hiç konuşmadım aslında!”

“Bahçede kızı bir eşya gibi oradan oraya savuruyordun!”

“Ben, haklısın, sanırım kendimi olaylara kaptırdım!”

“Oğlum ne yaparsa, yapsın bu kız çok ağır şeyler yaşamış anlattığın kadarıyla, bunları da kız anlatmamış zaten sen şahit olmuşsun!”

“Evet!”

“Hem Hüseyin’i, hem ailesini hem de aslında kızı korumak için buraya getirmişsin!”

“Evet!”

“Bu kız bizim himayemizde ve üstelik de kardeşini sakladığın için buna mecbur!”

“Evet!”

“Yani bir çeşit rehine!”

“Galiba!” dedi Fatih utanarak.

“Git getir Kerime’yi”

Fatih babasının ne söylemek istediğini anlamıştı, anlamadan dinlemeden kıza saldırıp, durmuş, iyilik yaparken başına gelenler kadar da o hırpalamıştı. Aslında iyilik yapmayı düşündüğü o değildi çünkü, o Hüseyin’in ailesini kurtarmaya çalışıyordu. Bu arada karşısındakinin bir insan olduğunu, başına gelenlerin onu ne hale getirebileceğini ya da söyleyecek bir şeyleri olup olmadığını düşünmeden susturmuştu. Halasından bir farkı kalmamıştı bunları yaparken.

“Kızla evlenmese de, karısı Hüseyin’i kabul edecek mi bunlardan sonra?” diye sormuştu Sedat bey, Fatih merdivenlere yürürken.

Buna verecek cevabı yoktu Fatih’in. Bir çocukları vardı. Çocuk da babasının ne yaptığını biliyordu artık. O affedecek miydi acaba?

Anahtar çevrilip, Fatih içeri girince, Kerime bir köşede büzüşmüş ağlıyordu, onu görünce iyice geri çekildi küçücük kaldı, “Ne olur Oğuz’u görmeme izin ver!” dedi sarsılarak. Fatih’in içi öyle bir acıdı ki kızın sözlerine neredeyse gözleri dolacaktı.

“Tamam, gel haydi!” dedi yumuşak bir sesle.

Kerime o kadar sarsılmıştı ki korkudan titreyerek zorla kalkabildi yerinden, Fatih ona yardım etmek için uzandığında sıçrayarak geri çekilince, bir hançer daha girdi Fatih’in böğrüne.

“Özür dilerim” dedi utanarak, “Ben sana böyle davrandığım için özür dilerim!”

Kerime kalktı ve yine ondan uzak durarak çıktı kapıdan, “Babam konuşmak istiyor seninle!”

Onlar merdivenleri inerken Sedat bey de kendi odasının olduğu kata çıkmıştı, odanın kapısına geçip “Gel kızım!” dedi içeriyi göstererek, Fatih kızın peşinden gelirken, eliyle gitmesini işaret etti ona. Odanın kapısını kız tedirgin olmasın diye açık bıraktı ve çalışma masasının önündeki koltuğu gösterdi oturması için. Aynı zamanda bu odada uyuduğu için tek kişilik yatak duvarın dibinde duruyordu. Karısı öldükten sonra yıllarca kullandıkları yatak odası takımını bu odadan çıkartıp kendine özel bir yaşam alanına çevirmişti.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s