Dansöz – Bölüm 13

Fatih’in halası Sevim hanım ve kızı Gülistan birlikte kahve içiyorlardı, Fatih yanında yüzü gözü ağlamaktan şişmiş bir kızla salona girince ikisi de merakla baktılar onlara.

“Bu Kerime” dedi Fatih selam sabah vermeden, “Bir süre bizimle kalması gerekiyor, kardeşi hastanede bakım altında.”

“Hoş geldin kızım!” dedi Sevim hanım tuhaf tuhaf bakarak, neden onlarda kalması gerektiğini anlamamıştı.

Fatih’in annesi hayattan ayrılmadan yıllar önce kocasını bir trafik kazasında kaybetmişti Sevim hanım o zamanlar daha küçük olan Gülistan ile kalakalmıştı genç yaşında. Gülistan Sevim hanımın rahmetli eşinin ilk karısından olan kızıydı. Annesi onları terk ettiği için adamcağız kızı için yeniden evlenmişti. Sevim hanım kocası ile evlendiğinde henüz yaşında bile yoktu çocuk. Üç yaşına kadar Sevim hanımı öz annesi bilerek büyümüş, sonra psikologların önerisi ile üç yaşında iken açıklamışlardı gerçeği. Gülistan pek sarsılmamıştı bu gerçekle yüzleşince ve Sevim hanımı annesi gibi görüp sevmeye devam etmişti. Babası gibi sakin bir insandı her zaman. Babasını kaybettikten sonra bile duygularını çok dışarı vurmadan yaşamış, Sevim hanıma destek olmuştu yasını atlatabilmesi için. Sevim hanımın da yaşayan tek akrabası da Fatih’in babası Sedat bey olunca, adamcağız kardeşi ve yeğenine sahip çıkmış, elini onların üzerinden hiç çekmemişti. Babası öldüğünde henüz beş yaşında olan Gülistan dayısını da babası gibi severdi. Zor günlerinde birbirlerinin yanında olan bu insanlar Fatih’in annesi öldüğünde de birbirlerinden ayrılmadılar ve Sedat bey, bu noktadan sonra Sevim hanım ve Gülistan’ın onlardan ayrı yaşamasının bir anlamı olmadığına karar verip, yanlarına almıştı. O günden beri hepsi bir çatı altında mutlulukla yaşıyorlardı. Annesinin ölümünden hemen sonra yanlarına gelen halasına ne kadar düşkün olsa da, Fatih için Hüseyin’in annesi Muradiye hanımın etkisi daha fazlaydı. Gülistan’da küçük yaşta babasını kaybettiği için Fatih anne acısını onların yanında yaşamaktansa hep arkadaşı Hüseyin ile paylaşmış, dolayısıyla da Muradiye hanım da rahmetliyi çok sevip, üzüldüğü için ona destek olmuştu.

Sevim hanımın “Hoş geldin” demesine karşılık ancak acıyla gülümseyerek karşılık verebilmişti Kerime.

“Otursanıza, şöyle! Neyi var kardeşinin?” dedi Sevim hanım bu kez ama Fatih tam olarak onlara ne söyleyeceğini planlamadığı için konuşmalarına fırsat vermeden Mukaddes hanıma seslenip, Kerime’yi çatı katındaki odaya almasını istemişti. Kerime az önce kapıyı açmaya gelen kadının peşine takılıp odaya gidince de, Fatih halası ve kuzeninin soru dolu bakışları ile karşılaşmıştı yeniden.

“Kim bu kız Fatih?”

“Dedim ya hala, kardeşi hasta, kalacak yerleri yok. Evleri yandı maalesef!”

“Başka bir yer yok muydu yerleştirecek, ne kadar kalacak burada?”

“Henüz bilmiyorum, size de arkadaşlık eder işte!” dedi Fatih gözlerini kaçırarak.

“Arkadaşlık mı?” dedi o zamana kadar söze girmeyen Gülistan hayretle, “Başka kimseleri yok mu?”

“Yok maalesef, olsa neden buraya getireyim ki?”

“Sen nereden tanıyorsun peki bu insanları?”

“Bir şey için gitmiştim tamam mı, o sırada evleri yanıyordu ben de ikisini de dışarı çıkardım. Kardeşi yürüyemiyor! Gidecek yerleri de olmayınca çocuğu hastaneye yatırıp, kızı da aldım geldim işte! Bakacağız bir şeylere!”

“Oğlum bekar kız alıp eve getirilir mi? Neyin nesi? Neyin fesi biliyor musun sen bunların?”

“Gülistan var evde hala? Sen varsın, babam var?”

“Parası, pulu da yok bunların o zaman?”

“Yok sayılır, kız çalışıyormuş ama şimdi ne yapacak bilmiyorum”

“Ne iş yapıyormuş?” dedi Gülistan yine, Fatih ikisinin durmadan soru sormasından bunalmıştı ama eve birini getirdiği için bu insanlara bir açıklama yapmak zorunda olduğunun farkındaydı. Bundan kaçış yoktu. Mümkün olan en az yalanı söylerse bu süreci en kolay atlatacaklarını düşündüğü için “Dansçı” dedi birden bire.

Sevim hanımla, Gülistan birbirlerine baktılar.

“Nasıl dansçı yani?”

“Bir kaç gün kalsın olmazsa başka yer ayarlarım!” diyerek ayağa kalktı sıkıntıyla Fatih.

“Yok çocuğum olur mu öyle şey!” dedi Sevim hanım hemen, “Sen bizi yanlış anladın. Hem ortam kötü, hem de merak ettik yani ondan soruyoruz! Baban biliyor mu?”

“Hayır konuşacağım onunla da! Olmazsa şu bahçe evine götürürüm”

“Orada nasıl kalsın yalnız, ıssız yer!”

“Ben de kalırım olmazsa yanında” deyince Fatih anne kız yine birbirlerine baktılar.

“Olur mu canım öyle şey!” dedi Sevim hanım bu defa, Fatih kalkıp babasının yanına çıktı yukarıya.

Babası, halası ve kuzeni kadar çok soru sormadı neyse ki, “Geçmiş olsun, elinden geleni yap!” dedi sadece. Sedat bey sabahları erkenden kalkar, yürüyüş yapar, sonra hava güzelse bahçede biraz vakit geçirip, çalışma odasına çevirdiği eski yatak odalarında kahvesini içip gazete ve haberlere bakardı.

Fatih’in ailesinin durumu da Hüseyin’in ailesinden farklı değildi. Aileden zengin oldukları için maddi anlamda zorluk yaşamamışlar ama verdikleri kayıplarla acıları tatmışlardı.

Kerime, Mukaddes hanımın peşinden evin üçüncü katındaki çatı katına çıkmıştı. Bu oda zamanında Fatih’in en sevdiği ve gününü tükettiği odaydı. Hatta geceleri bile odasında yatmaz çıkıp burada uyumak isterdi. Kattaki tek odaydı ve odanın kendine ait bir tuvaleti ve banyosu vardı. Aslında misafir odası olarak tasarlanmıştı. Fatih delikanlı olup, zamanının çoğunu dışarıda geçirmeye başlayınca da yeniden amaçlandığı gibi misafir odasına dönmüştü. Artık zaten çalıştığı için evde çok vakit geçirmiyordu. Kerime’nin de aileden mümkün olduğunca uzak durmasını istediğini için o oda uygun gelmişti. Babası ile konuştuktan sonra yukarı Kerime’nin yanına çıktı. Kızcağız yatağın üzerine oturmuş boş boş dışarı bakıyordu.

“Onlara Hüseyin dışında hikayenin kalanından bahsettim. Sana da sorular sorarlarsa çok detay vermemeye çalış! Mümkün olduğunca da odadan çıkmazsan iyi olur. Ben Mukaddes hanımı tembihlerim, yemeklerini buraya getirirler”

“Oğuz’u görmek istiyorum. Onun bana ihtiyacı var!”

“Oğuz emin ellerde daha önce de söyledim. Sana fotoğraflarını gönderirim. Eğer Hüseyin ile bağlantıya geçmeye kalkarsan onu bir daha göremezsin unutma, onunla ya da o kadınla asla görüşmeyecek ve haberleşmeyeceksin. Burada olduğunu kimse bilmeyecek”

Kerime hüzünle baktı Fatih’in yüzüne, “Ben o adamı hayatımda görmedim. Karısı olduğunu bile bilmiyordum. Lütfen bana böyle yuva yıkan biriymişim gibi davranmayı kes!”

“Herkes hakkettiğini yaşar!” dedi Fatih ve dönüp indi aşağıya.

Sevim hanım ve Gülistan onlar yukarı çıktıktan sonra konuşmuşlar, evde ne olduğu belirsiz genç bir kızın kalmasının uygun olmadığını düşünmüşlerdi. Sevim hanım bu konuyu Fatih ile konuşmak istemediği için ağabeyi ile konuşacaktı. Gülistan bu eve gelip yerleştiklerinden beri Fatih’e kuzen gözüyle bakmayı bırakmış ve hayranlık duymaya başlamıştı. Fatih daima çok nazik ve düşünceliydi. Onların evdeki varlıklarından da mutluluk duyduğunu her zaman saygı ile belli ederdi. Sevim hanım da kızının ilgisini fark ettiği için ikisinin birlikte mutlu olabileceği düşüncesine kendisini inandırmış, hatta bunu Sedat beye de açmıştı. Sedat bey oğlu da istedikten sonra böyle bir şeye karşı çıkmayacağını söyleyerek düşüncesini belirtmiş, Fatih’in ağzını aramak için bir kez konuyu ona da açmış, ancak Fatih Gülistan’ı kardeşi gibi gördüğünü söyleyince üstelememişti. Aralarında kan bağı olmasa bile Gülistan halasının kızıydı Fatih’in ve aynı evde kardeş olarak gördüğü biriydi. Kesinlikle halasının öz kızı olmadığı bakışına sahip olmadığı için kan bağı sorgulaması yapmadan onu kardeşi saymıştı. Babasının, halasını, koruyup kolladığı gibi o da her zaman Gülistan’ı koruyup kollayacaktı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s