“Hastaneye çok yakın bir otel ayarladım sana! Al bu da anahtarın, gidip bir sıcak banyo yap bir kaç saat uyu, gece kalmak istemiyorsan gel geri. O zamana kadar ben dururum yanında Oğuz’un”
Kerime şaşkın şaşkın bir anahtara bir Fatih’e baktı.
“Korkma anahtar sadece sen de var, kapıyı arkadan kilitleyebilirsin. Aklıma başka çözüm gelmedi!” dedi Fatih tüm sevimliliğini takınarak.
Banyo fikri çok iyi gelmişti kulağına Kerime’nin gerçekten kendini çok berbat hissediyordu bir de kirli olunca. Bir banyo yapıp bir kaç saat yumuşak ve temiz bir yatakta uyumak çok iyi gelebilirdi gerçekten.
“Otel masrafını ben karşılarım” dedi gülümseyerek, “Düşünememiştim böyle bir şeyi teşekkür ederim” dedi ve aldı anahtarı Fatih’ten. Otelin adını ve yerini öğrendikten sonra Oğuz’un yanına gidip bir kaç saate döneceğini söyledi ve Fatih’e yeniden teşekkür edip çıktı hastaneden.
Fatih Kerime’nin böyle çabuk ikna olacağını beklememişti aslında ama kız hastaneden çıkar çıkmaz Oğuz’un doktoru ile konuşmaya gitti. Her şeyi planlamıştı. Oğuz’un tedavi göreceği bir merkez ayarlamıştı. Kısa bir tedavi olmayacağı için çocuğun orada uzun uzun kalması gerekiyordu. Tedavi masraflarını üstlenecekti. Bunu Kerime için değil, tüm bu olayların içinde suçu hiç olmayan Oğuz için yapmak istemişti zaten. Ablası yüzünden zavallının başına bir sürü iş açılıyordu. Çocuğu güvene aldıktan sonra ablası ile hesaplaşacaklardı. Doktor Fatih i de sürekli Kerime ile gördüğünden onu aile dostları sanıyordu. Çocuğun tedavi olacağı merkeze sevindi ve hemen gerekli sevkiyat işlemlerine başladı. Fatih doktorun yanından çıkıp Oğuz’un yanına gitti ve ona ablasının ayarladığı bir sağlık merkezinde tedavi olacağını ve yeniden eskisi gibi sağlıklı olarak o merkezden çıkacağını müjdeledi. Kerime sürpriz yapacaktı ama tam onun çıktığı sırada merkez sevkiyat için gelince Fatih onu aramış merkeze gelmesini söylemişti.
Oğuz o kadar sevindi ki duyduklarına neredeyse ağlayacaktı, “Yüğüyeceğim” diye mırıldandı dudaklarının arasından.
“Sadece yürümeyeceksin, eskiden ne yapabiliyorsan hepsini yapabileceksin ama bu hemen olmayacak, senin çabana da bağlı!”
Oğuz’u umut dolu sözlerle ikna ettikten sonra sevkiyat işlemini gerçekleştirdiler. Çocuk ablasının oraya geleceğini sanıyordu. Fatih’in içi rahattı çünkü ona zarar vermiyor tam tersi iyilik yapıyordu. Oğuz’un yerleşim işlemlerini yaptırdıktan sonra hastaneye geri döndü. Kerime az önce gelmiş ve Oğuz’u odasına bulamayınca doktorunu aramaya başlamıştı. Koridorda Fatih’e rastlayınca hemen olanları anlatmaya başladı, “Oğuz odasında değil! Sen yanında olacaktın, yerini mi değiştirdiler!”
“Merak etme sakin ol! Oğuz tedavi göreceği bir yere nakledildi”
“Neden beni beklemediler? Doktoru da aramadı!”
“Ben izin verdim?”
“Nereye nakledildi? Ne yapacaklar orada kardeşime?”
“Korkacak bir şey yok haydi sakin ol! Gel dışarıda konuşalım, bende seni almaya geldim zaten olanları söylemek için!”
“O kadar korktum ki ona bir şey oldu sandım!” dedi Kerime telaşla sakinleşememişti daha, kardeşinin yanından ayrıldığı için çok pişmandı. Ebru’nun onu bulup bir şey yaptığına kadar aklına bir sürü şey gelmişti zavallının.
Fatih onu arabaya bindirdikten sonra yüzündeki o sevimli ve anlayışlı ifade gerginliğe döndü ama Kerime o konuşana kadar bunu fark etmedi. Onu kardeşine götüreceğini sanıyordu.
“Şimdi beni iyi dinle!” dedi Fatih ciddi ve sert bir sesle, “Hüseyin’den uzak durman gerekiyor!”
“Hüseyin mi?” dedi Kerime şaşkın şaşkın, tam “O da kim?” diyecekti ki Sündüz hanımın bahsettiği evlenme teklifini kabul ettiği adam olduğunu anladı, “Neler oluyor?”
“Ben senin kurtarıcın falan değilim, evinize Hüseyin’den uzak durmanı söylemeye gelmiştim!”
“Oğuz nerede? Ona ne yaptın?” diye çırpındı Kerime.
“Oğuz gayet iyi, çaresiz bir çocuğa zarar verecek kadar aciz değilim kuzenin gibi! O gerçekten tedavi görecek ve senin elinden kurtulabilecek böylece!”
“Ne saçmalıyorsun sen? Ne kurtulması, kimsin sen?”
“Asıl sen kimsin?” diye gürledi Fatih, “Evli bir adamın yuvasını yıkarak mutlu olmayı mı planlıyorsun, Oğuz’u da bu sefil karakterinle mi kurtaracaksın?”
“Ne evlisi? Ben kimsenin yuvasını yıkmıyorum!”
“Tabi gel de külahıma anlat bunları! Hüseyin senden vazgeçmek zorunda, senin Oğuz’u görebilmen de ondan uzak durmana bağlı.”
“Kardeşime ne yaptın seni pislik?” diye ona saldırmaya çalıştı Kerime iyice paniğe kapılmıştı, Fatih’in neden bahsettiğini anlamıyordu. Zaten Ebru’nun yaptıklarından sonra ruh hali iyice bozulmuş, tedirginliği had safhada yaşıyordu. Şimdi de iyi sandığı bu adam, kardeşini almıştı ondan.
“Sana Oğuz iyi dedim” dedi Kerime’nin incecik zayıf bileğini kavrayarak, öyle sıkıyordu ki Kerime canı yandığı için vazgeçti saldırmaktan ve geri çekti kollarını. Artık ağlıyordu.
“Ne istiyorsun kardeşimi geri ver! Onun için her şeyi yaparım!”
“Hüseyin’den uzak duracaksın!”
“Ben onu tanımıyorum bile!”
“Yalan söylemeyi bırak! Karısı ve oğlu ne haldeler haberin var mı?”
“Karısı öldü dedi bana o kadın!”
“Hah şöyle bak gerçekleri konuşmaya başladın ama karısı öldüğü konusunda değil!”
“Bir kadın geldi yemin ederim. Sündüz, adı Sündüz. O dedi ki karısı öldü, bir oğlu var, seninle evlenmek istiyor dedi”
“Sen de ikna oldun kabul ettin öyle mi? Hiç tanımadığın bir adamla hem de!”
“Hayır etmedim”
“Yalan söyleme adam karısından nikahını istiyor senin yüzünden!”
“Hayır!” diye inledi Kerime “Benim bunlardan haberim yok!”
“Adamın aklını başından almışsın her ne yaptıysan, vazgeçer sandık konuştuk ama ikna olmadı. Daha dün evleneceğini söylemişsin!”
“Ben!” diye hıçkırdı Kerime iyice sersemlemişti, “Ben hastaneden sonra sokakta kalacağımızdan korkuyordum. Oğuz daha kötü olurdu. Onun için mecburdum!”
“Sahi mi? Peki neden benden yardım istemedim de koşa koşa onu aradın madem tanımıyordun da!”
“Tanımıyorum ben onu aramadım!”
“Tamam yeter bu kadar, gözümün önünde duracaksın, Hüseyin senden vazgeçip karısı ile barışana kadar da Oğuz’u göremezsin!”
“Ne? Hayır! Lütfen yapma!”
Fatih öfke ile arabayı çalıştırınca Kerime kapıyı açıp inmeye çalıştı ama Fatih, “İnersen Oğuz’u nasıl bulacaksın?” deyince mecburen geri oturdu.
Aslında Kerime ile konuşmayı planlasa da onunla ne yapacağını hiç düşünmemişti. Eğer onu serbest bırakırsa yine Hüseyin’e koşacağı aklına gelmişti ve bir anda öyle söyleyivermişti. Mecburen onu alıp eve götürmeye karar verdi. Annesi öldükten sonra, babası, halası ve kızı ile yaşıyorlardı. Ev yeterince büyüktü. Henüz onlara kızın kim olduğunu söyleyeceğini bilmiyordu ama Lale, oğlu ve Muradiye hanım için bunu yapmak zorundaydı. Kızın kardeşini görememe korkusuyla Hüseyin’den uzak duracağına emin olursa onu bırakırdı. Gidecek yeri de yoktu şimdilik nasılsa mecburen gelecekti.
“Şimdi seni bizim eve götüreceğim, ben ne söylersem itiraz etmeyeceksin. Evdekilerle de pek muhatap olmanı istemiyorum anlaşıldı mı?”
Kerime göz yaşları içinde başını salladı. Henüz yaşadıklarının şokunu atlatamadığı her halinden belli oluyordu. Elleri zangır zangır titrediği için parmaklarını kenetleyerek engel olmaya çalışıyordu. Aslında Fatih’in içi acımıştı kızın haline ama onun bir yuva yıkıcı olduğunu hatırlayınca hemen toparlandı. Üç katlı büyük bahçeli bir eve geldiler. Fatih önce, Kerime arkada kapıya yürürlerken, “Unutma ne söylersem sessiz kalacaksın, tersini söylemek yok!” dedi Fatih ters ters ve içeri girdiler. Evde çalışanlardan biri hemen geldi yanlarına, “Hoş geldiniz Fatih bey!” dedi nazikçe sonra Kerime’yi selamladı başıyla.
“Halam evde mi Mukaddes hanım!”
“Az önce geldiler, salondalar!” dedi kadın, “Onlara kahve yaptım size de getireyim mi?”
“Hayır teşekkür ederiz!” diyerek başıyla işaret etti Kerime’ye ve salona girdiler.
(devam edecek)