“İyi ki doğdun güzel İzmir!“
“Bu kadar iyi doktorun kim olduğunu söyle o zaman, vallahi gidip konuşmayacağım ya!” diyordu Kerime, sonunda Ebru ona bir isim söyledi. Gazinoda ki sekreter kızdan rica etti o akşam gidince, doktorun hakkında internetten bilgi toplamasını istedi. Ebru’ya doktorla kesinlikle bağlantıya geçmeyeceğine söz vermişti ama ilacı Oğuz’un doktoruna sormakla ilgili bir konuşma geçmemişti aralarında. Belki iki doktor konuşurlardı madem iyilik yapıyordu adam.
Sahnesi sona erdikten sonra sekreterin mesaisi bittiği için ondan bilgi alamadı. Ertesi gün gelir gelmez yakaladı kızı, sekreter doktor hakkında bulduğu her şeyi hazırlamış yazıcıdan çıkarmış çekmecesine koymuştu. Kerime sorar sormaz çıkartıp verdi.
“Abla ne yapacaksın sen bu doktoru?” dedi sonra merakla. Kerime gazinoda özel hayatından hiç bahsetmediği için kimse hakkında bir şey bilmiyordu.
“Lâzım” dedi aldı kağıtları ve odasına koydu. Sahnesi bitince de kıvırıp ceketinin içine sakladı döndü eve. Oğuz ve Ebru çoktan uyumuştu. Hepsini teker teker dikkatlice okudu. Kağıtta yazılanlara göre doktor gayet başarılı bir adamdı. Okudukları içini rahatlattı. Demek Ebru gerçekten iyi bir doktor bulmuştu kardeşine. Çocuğu ile arkadaş olmaları büyük şanstı. Adam da iyi biriydi ki böyle bir yardımı kabul etmişti. Ancak yine de anlamadığı Oğuz’un iyileşip hareketlenmek yerine durmadan uyumasıydı. Ebru’nun dediğine göre ilaç vücuttaki ağrıları yok ederek iyileştirme sürecine başlıyordu. Kolay değildi Oğuz epeydir çekiyordu bu ağrıları, çocuk rahatlayınca vücutta hiç olmadığı kadar dinlenmeye geçmişti. Kardeşinin sakin uykuda yüzüne baktı bir süre. Saçlarını okşadı.
“İyi olacaksın!” diyerek alnından öptü ve sonra o da uyudu. Babasının ölümü hâlâ köz gibi yüreğini yaksa da, en azından işler yarıya inmişti. Eğer babası hayatta olsa şimdi onu doyurup, temizliyor olacaktı. Bunları düşünürken iki damla yaş indi gözlerinden. Yine de yanında ve başlarında olmasını tercih ederdi.
Sabah erkenden uyandı, evde işlerini bitirip Oğuz’un doktoruna ilaçları sormaya gidecekti. Doktor hakkında iyi bilgiler okumak içini rahatlatmış olsa da bunu da sorup aklından çıkarmak istiyordu. Ebru’ya doktoru araştırdığını gerçekten alanında başarılı olduğunu ve bunun içini rahatlattığını söyledi uyandığından. Ebru’nun yüzünden bir gölge geldi geçti ama sonra toparlanıp “Bana güvenmiyor musun sen yoksa? Oğuz benim de kardeşim! Hatta senden daha çok kardeşim, kan bağımız var!” dedi ağzını eğerek. Kerime onun bu ipe sapa gelmez tavırlarına alıştığı için normal karşıladı.
“Haydi laf ebesi giyin de git okuluna!” diyerek kovaladı onu. Ebru beş karış suratla gitti odasına, kahvaltı istemediğini söyleyip, çıkıp gitti.
“Allah’ım sen bu kıza da akıl fikir ver bir an önce!” diye güldü arkasından Kerime, işlerini toparlayıp, Oğuz’un ilaç kutusunu aldı ve kazadan beri kardeşini takip eden doktora gitti. Randevu almadan gittiği ve sadece ilaç soracağını söylediği için kadıncağız onu aradan aldı. Durumlarını biliyordu, o bilinen doktorun kayıt dışı Oğuz’u kontrol etmesine sevindi. İlaçların da mutlaka iyi olduğunu düşündüğünü söyledi ama Kerime çantasından çıkarıp yine de bir bakmasını rica etti.
“Bu mu?” dedi doktor şaşkınlıkla
“Evet bu?”
“Bir hata yapmış olmayasın?” diyerek metal kutunun tıpalı kapağını açıp avucuna döktü ilaçları iyice şaşırdı. Onun garip yüz ifadesini gören Kerime “Ne oldu?” dedi merakla.
“Bu ilaç bahsettiğin iyileştirmeyi yapmaz, hatta Oğuz’un hastalığı ile hiç ilgisi yok ama en azından Oğuz’un neden o kadar rahatlayıp uyuduğunu açıklıyor!” dedi doktor kaşlarını kaldırarak, “Tabi eğer bunları içirdiğinizden eminsen!”
“Evet eminim!”
“Bunlar uyku hapları!”
“Ne?”
“Kutu başka bir ilaç, içindeki başka! Ki zaten bu bir pastil kutusu, ilaç değil.”
“Anlamıyorum, ben mi hata yaptım diyeceğim ama bizim evde Oğuz’dan başka ilacı olan yok! Diğerlerini ben alıp getirdim zaten! Ebru mu karıştırdı acaba?”
“Bilemiyorum ama kardeşinize bu ilacı vermeye devam ederseniz onu uyutup durduğunuz gibi zavallının böbreklerine de zarar verirsiniz? Ne zamandır içiyor bunu?”
“Bir ay kadar oldu” dedi Kerime kekeleyerek.
“Bence bahsettiğiniz o isim bu ilaçları vermiş olamaz! Reçete numarası karışmış diyeceğim ama hiç ihtimal vermiyorum! Doktorla yeniden konuşun!”
“Reçetemiz yok sanırım, ilaçları elden veriyor!”
Doktor ellerini iki yana açtı, “Ne diyeceğimi bilemiyorum!”
Kerime kafası karmakarışık çıktı doktorun yanından.
“Neler oluyor?” dedi kendi kendine, dün akşam gelip içine yerleşen rahatlıktan eser kalmamıştı. Ebru bir hata yapmıştı mutlaka, belki adam bir kaç kişiye ilaç veriyordu böyle elden, Ebru şaşkını başka bir torbayı alıp gelmişti. Peki öyleyse adam pastil kutusunda, uyku ilacını niye veriyordu ki hastalarına? Saate baktı, Ebru’nun okuldan çıkmasına bir şey kalmamıştı. Onunla konuşup gazinoya öyle gitmeye karar verdi.
Eve geldiğinde Oğuz gözleri yarı açık baygın gibi yatıyordu hâlâ, ilaç sabah akşam verilecek dediği için Ebru çıkmadan çocuğa uykusunda yutturmuştu bir tane daha. Kafası sorularla dolu oyalanırken Ebru girdi içeri.
Hemen masanın üzerinde duran ilaç kutusunu alıp gösterdi ona “Bu ilacı o doktor mu verdi?”
“Evet” dedi Ebru yüzü çarpılmıştı biraz, “Ne oldu ki?”
“Oğuz’un doktoruna gittim bu gün?”
“Ne için?”
“İlacı sormak için!”
“Doğru iyi yapmışsın” dedi kız hiç bozuntuya vermeden. Sonra arkasını dönüp bir bardak aldı ve doldurdu kendine, bir yudum içip, bir bardak daha aldı ve onu da doldurdu. Dönüp uzattı Kerime’ye.
“Susamadım!” dedi Kerime.
“Sinirli görünüyorsun sakinlik verir!”
“Kafam karıştık, doktor bana bu ilaç kutusunun pastillere ait olduğunu, haplarında uyku hapı olduğunu söyledi!”
“Bu mümkün değil!” dedi Ebru hayretle Ebru’nun elinden aldı ilaç kutusunu ve incelemeye başladı, sonra açıp avucuna döktü hepsini.
“Bunları verdi bana!”
“Bir hata olmuş o zaman! Oğuz bu yüzden uyuyup duruyormuş!”
“Adamın başı çok kalabalıktı, bende biraz ısrar ettim çocuk için!”
“Ne yani kasten mi yaptı diyorsun?”
“Hayır sanmam ama karıştırdı belki ya da ben karıştırdım.”
“Peki neden bir hastasına pastil kutusunda uyku hapı verir bir doktor!”
Ebru’nun soğukkanlılığını kaybetmeye başladığı Kerime’nin gözünden kaçmamıştı ama ne desindi şimdi kıza bir şüphe yüzünden. Üçü kardeştiler artık, her şeyi birlikte aşmışlar, o okusun diye Kerime hayatını feda etmişti. Bir yanlış anlama ile aralarındaki bağı zedelemek istemiyordu ama Ebru’nun başından beri bu doktorla ilgili söylediği ve yaptığı şeylerde bir tuhaflık vardı.
Ebru bir cezveye su koydu bu kez ve cebinden çıkardığı üçü bir arada kahveleri tezgahın üzerine koydu.
“Bak ben de zor bir gün geçirdim. Bir sınav vardı ve bildiğim şeyleri yapamadım. Tamam seni yarın doktora götürürüm konuşursunuz. Ben de arada kalmaktan kurtulurum.”
“Sahi mi?” dedi Kerime şaşkınlıkla.
“Tabi sahi, en doğrusu buydu aslında da. Ben biraz çekindim işte böyle insanlar çok yok çevremizde biliyorsun, kaybetmek istemedim!”
“Ebru’cuğum adam zaten iyi bir adam neden bizi yanlış anlasın?” dedi sevgiyle.
“Haklısın benim hatalarım bunlar, beceriksizim, senin gibi değilim. Hep işleri bozup yük oluyorum!”
“Hayır ya! Yine mi bu konular Haydi yapma, ver şu kahveleri de içelim!”
Ebru hemen fincana boşalttığı tozun üzerine döktü cezvede ısınan suyu uzattı Kerime’ye.
(devam edecek)