Dansöz – Bölüm 5

Kerime işten gelip babası ile ilgilendikten sonra sızıp kalmıştı salondaki kanepede. O geldiğinde Oğuz genellikle uyuyor oluyordu. Sabah erkenden uyanıp kedilere süt vermek için dışarı çıktığında, zavallıların ağızlarında köpükler gelerek hareketsiz yattıklarını görünce ne yapacağını bilemedi. Minicik bedenleri içi boş bir bez torba gibi sarkıyordu kaldırınca.

“Hayır lütfen, lütfen ölmeyin!” dedi ağlayarak, “Ne oldu size böyle?”

Onun feryadına Ebru çıktı dışarı arkasından, okula gitmek için kalkmıştı o da, “Abla ne oluyor?” dedi başını uzatıp.

“Kedi yavruları! Hepsi ölmüşler!”

“A neden?”

“Bilmiyorum ağızları köpürmüş, zehirlenmişler herhalde!”

“Tüh tüh! Ne yediler kim bilir dışarıda, temiz bir şey yok ki onlar için!”

“Süt mü bozuktu acaba?” dedi Kerime ağlayarak.

“Olur mu abla her gün tazecik alıp veriyordun? Oğuz’a da içirdin dünkü sütten hatırla?”

“Doğru söylüyorsun, bozuk olsa onu da kustururdu! Haydi git giyin sen! Böyle bırakamam bu zavallıları, gömeyim bahçeye!” dedi ve göz yaşları içinde bir saat uğraşıp bir çukur açtı ve sonra eski bir yastık kılıfının içine koydu minicik bedenleri ve çukura koyup üzerini kapattı. Başka hayvanlar kazıp çıkarmasın diye de üzerine kocaman bir tuğla taşıdı.

Babasının durumu da iyi değildi artık, neredeyse hiç kendine gelmiyordu. Zaten sinirleri bozukken bir de bu kedilerin ölümü iyice sıkmıştı canını.

“Hiç kimseye bakamıyorum, hepsi ellerimde yok oluyor!” diyerek ağladı bir süre oturup.

“Bir arkadaşımın babası doktormuş, sorayım istersen belki bakar Oğuz’a” dedi Ebru gelip çıkmadan.

“Bakar mı ki?”

“Yani bakar herhalde anlatayım durumu, ne kaybederiz ki?”

“Tamam bir sor bakalım! Ben de babamı götüreyim haftaya”

“Nasıl taşıyacaksın?”

“Bir taksi ile anlaşacağım mecbur, gazinonun taksilerine sorarım akşam. İyi doktor mu acaba adam?”

“Çok hastası varmış” dedi Ebru sonra çıktı gitti okula.

Kerime Oğuz’un odasına girdi o çıkınca, gözleri açıktı çocuğun, “Haydi gel bakalım” diyerek kolunu boynuna dolayıp, çekti sandalyesine onu.

“Miden falan bulanmadı değil mi gece?” dedi sevgiyle, Ebru yok dese de sütten şüphelenmişti. Bir şey yeseler niye uyudukları yerde ölsünlerdi zavallı yavrular. Kaşlarını kaldırdı Oğuz.

“Ebru’nun arkadaşının babası varmış doktor. Soracak ona gideceğiz bir de tamam mı? Sen sakın merak etme, halledeceğim ben hepsini!”

Ağzının bir kısmı ile gülmeye çalıştı Oğuz, ablasının ne hallerde olduğunu görüyor ama bir şey yapamıyordu ki, kendi bedeninde hapis kalmış gibi hissediyordu çoğu zaman. Bu bedenin içinden bir çıkıp gitse, Kerime için bir sürü şey yapacaktı ama yükten başka bir şey değildi şimdi ona. Ablasına göstermeden ağlıyordu o da bazen. Ağladığını hissediyordu ya da, yaşlar yanaklarından süzülüp gidiyordu kendi kendilerine.

Bir kaç gün sonra Ebru arkadaşının babasının bakacağını müjdeledi Kerime’ye, çok titiz adamdı ama kendi evinde bir muayene yapacaktı önce, yormayacaktı onları muayenehanesine.

“Ne olacak taksi ile giderdik, zaten eve de öyle gitmeyecek miyiz?”

“Yakın evi ama ben gideceğim sadece!”

“Nasıl? Ben gelmeyecek miyim?”

“Yok titiz adam dedim ya! Evde yabancı sevmiyor, hatır için bakacak Oğuz’a, arkadaşım evde olacak. Beni tanıdıkları için ben gideceğim!”

“Tuhaf değil mi biraz?”

“Abla Oğuz iyileşsin istemiyor musun? Tuhaf, muhaf! Para almadan bakacak işte!”

“Tamam, ilaçlarını da götür göster bari”

“Cuma götürürüm ben akşam üzeri”

“Keşke ben de gelseydim”

“Zaten işe gideceksin sen, nasıl geleceksin o saatte?”

Kerime içine sinmese de kabul etti kızın söylediklerini. Oğuz iyi olsun diye her şeye razıydı zaten Yine de belki para ister diye babasının doktor ziyaretini erteledi yine.

Cuma o evden çıkmadan, yıkadı güzelce Oğuz’u, temiz giysilerini giydirdi ve ikisini taksiyle yolladı doktorun evine, arkadaşı yemeğe de kalsınlar diye konuşmuştu ailesi ile o yüzden yemek yedikten sonra geleceklerdi.

Gece boyu neler olduğunu meraktan içi içini yedi Kerime’nin, babası da tek kalmıştı evde onlar da doktorun evine gidince. Gece yarısından sonra eve girer girmez, önce babasını kontrol etti. Hiç bir değişiklik yoktu durumunda, zayıf nefesi devam ediyordu hâlâ, sonra Oğuz’un yanına gitti hemen, çocuk mışıl mışıl uyuyordu yatağında, Ebru üzerindekileri çıkarmamıştı pijamalarını giydirip ama Oğuz ablasından başkasına giydirtmezdi zaten kendini.

Ebru’nun odasının kapısını tıkladı ama ses gelmedi. Geç saat olduğu için zorlamadı. Sabah kız uyanır uyanmaz sordu neler olduğunu.

“Bir ilaç verdi bunu kullansın biraz rahatlasın, takip edeceğim dedi” diye cevap verdi Ebru, “İlacın parasını da almadı”

“Umut var dedi mi?”

“Tabi tabi, belki o kadar çok ameliyata gerek kalmaz, içsin bu ilacı her gün iki kere dedi!”

“Ay haydi inşallah! Allah razı olsun! İçirdin mi sen ilacı”

“İçirdim, görmedin mi nasıl rahat uyuyor!”

“Gördüm evet rahat sanki!” dedi Kerime gülümseyerek. Uzun zamandır ilk defe böyle iyi hissetmişti kendini.

Ebru okula gittikten sonra yanına gitti Oğuz’un bu saattlere uyanan çocuk derin derin uyuyordu hâlâ. Ağrılarına iyi gelmişti demek ilaç sahiden! Ellemeden bıraktı uyusun diye, babasını kontrol etti.

Oğuz bir kaç saat sonra çatı gözünü ancak, “Kardeşim? İyi misin?” dedi Kerime hemen.

Sersemlemiş görünüyordu Oğuz ama gözlerini kapayıp açtı iyi olduğunu ablası anlasın diye.

“Doktoru sevdin mi? İlaç vermiş sana!”

Bir gün önce Ebru ile gittikleri evdeki adam çok iyi davranmıştı Oğuz’a, başını salladı hafifçe “Dootor!” dedi.

“Evet seni iyi edecek!” diyerek alnından öptü kardeşini sonra yine bir kolunu boynuna dolayarak kaldırıp oturttu sandalyeye, kıyafetlerini değiştirdi. Sabah akşam vermeye başladılar ilacı Oğuz’a, Oğuz’un uykuları uzadı ve sakinliği arttı devam ettikçe.

Ebru’ya sorduruyordu sürekli Kerime bu durumu ama doktor, “Rahatlıyor vücut ondan alışacak” diye geliyordu cevabı. İlacı bir kaç ay kullanacak sonra tekrar kontrol edecekti.

“Keşke gelip burada baksa ben de tanışsam!”

“Adam parasız bakıyor abla, bir de ayağımıza mı gel diyeyim?”

Oğuz ilaca başladıktan sonra rahatlayınca Kerime’de paraya yetişemese de iyi hissediyordu kendini, babasını bir kez doktora götürmeye çalışmış ama yerinden kaldıramamışlardı taksiciyle.

“Ambulans ile götür” deyip gitmişti taksi şoförü. Ambulansta çok pahalı getirip götürüyordu, o yüzden para biriktirmeye başlamıştı Kerime, az kalmıştı toparlamasına ki bir sabah babasının zayıf nefesinin de kesildiğini fark edince yığılıp kaldı yanına.

“Kurtuldu eniştem!” diyordu Ebru onu teselli etmek için ama Kerime “Bakamadım ben ona!” diye ağladı uzun süre. Ambulans için biriktirdiği paraları babasının cenaze işlemleri için kullanmak zorunda kaldı. Ölmek için bile para gerekiyordu artık, annesi ve teyzesi için aldıkları mezarlardan sonra, mezar fiyatları da artmıştı iyice ve yapılmazsa olmaz masraflardı bunlar da. İrfan beyin ölümüne üzülen mahalleliden bir kaç kişi dışında kimse gelmedi cenazeye. Oğuz’u getiremedikleri için Ebru kaldı kuzeninin yanında, Kerime bir başına bekledi tabutun yanında namazı kılınırken, bir başına aldı taziyeleri ve döndü eve. Oğuz’a babasını hastaneye yatırdıklarını söylediler. O iyi olunca anlatacaktı her şeyi Kerime, şimdi üzüntüyle çocuğun halinin kötüye gitmesine dayanamazdı. O yüzden bir şey belli etmemeye çalıştı uzun süre zorlanarak. Aldığı ilaçların etkisi ile rahatlayıp, uyumaya devam ettiği için rol yapması gereken süre daha kısa oldu en azından. Gazinodan biri paça çorbası iyi gelir dediği için bir süredir paça alıp pişiriyordu Oğuz’a. Ebru kokudan çok şikayet ediyordu ama kardeşini kurtarmaktan başka amacı kalmamıştı artık.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s