Dansöz- Bölüm 2

Kerime için zor olan gece geç saatlere kadar çalışmak değil, elinden geldiği kadar kapalı giyinip, yüzüne peçe taksa da erkek egemen bir toplumda yaşadığı zorluklardı. Yapmak zorunda kaldığı bu işin arkasındaki hikayeden ve mecburiyetlerden habersiz çalıştığı yerdeki garsonlardan bile ondan faydalanmak isteyenler çıkıyordu. Gençti, güzeldi ve maalesef saygın sayılmayan bir iş yapmak zorundaydı. Dans etmek değildi konu, gece vakti içkili ve neredeyse kontrolünü kaybetmiş erkeklerin önünde yarı çıplak dans etmesiydi. Bu şekilde yapılan dans toplumda şehvet çağrıştırdığı için bedenini ve namusunu koruması için çok fazla çaba sarf etmesi gerekiyordu. Gazinonun koruması, daha önce düğünlere gittikleri komşularının kuzeni olduğundan Kerime’yi rahatsız etmek isteyen ya da takip eden olursa müdahale ediyordu delikanlı ama yine de onu her gece evine kadar bırakması imkansızdı. Sahnede tanınmamak için yüzüne taktığı peçeyi eve dönerken başına sardığı tülbentin içine yine takıyordu. Ne yaptığı iş, ne çalışma saatleri zengin fakir hiç bir muhitte kadına uygun görülen şeyler değildi. Bu koşullar giderek Kerime’yi sert, suratsız bir kıza dönüştürdü. Gidip gelirken yanında mutlaka bıçak taşıyordu. Çantasında başı sıkışınca karşısındakinin yüzüne sıkacağı bir gaz bulunuyordu. Korumanın gittiği bir spor salonunda savunma sanatları ile ilgili bir kaç ders almıştı ücretsiz. Gazinoya erkek kılığında gelmeyi akıl etmişti bir süre sonra, içeri arka kapıdan bir erkek gibi giriyor, sahnesini alıyor, sonra yine erkek kılığında arka kapıdan çıkıp gidiyordu. Ufak tefekte olsa erkek gibi yürüdüğü için kimse ondan şüphelenmiyordu. Verilen bahşişler ile gazinodan anlaştıkları para ile en azından mutfağı döndürebiliyorlardı. Ancak Ebru ve Oğuz’un okul masrafları arttıkça bu iş yetmemeye başladı. İrfan beyin düzenli doktor kontrolleri de olmadığı için adamcağızın durumu da her geçen gün kötüleşiyordu. İşten geç saatte gelip, çamaşır yıkayıp, babası ile ilgileniyor, biraz uyuduktan sonra kalkıp, yemeği ve günlük işleri yapıp yine babası ile ilgileniyordu. Ebru olmasa da kardeşi Oğuz elinden geldiği kadar yardım etmeye çalışıyordu ablasına. Masraflar artınca, Kerime gazinodan ayrı bir de gündüzleri yarım gün çalışacak başka bir iş daha buldu kendine. Sadece öğlen yemeği veren bir esnaf lokantasının mutfağında yardımcı olarak çalışacaktı. Sebzeleri ayıklayacak, masaları silecek, bulaşıkları yıkayacaktı. Zaten saat dörtte kapanan lokantadan çıkıp kalan vaktinde evdeki işleri halledecekti, diğer işine gitmeden önce.

Gazino müşterilerinden sürekli talipler çıkıyordu Kerime’ye. Hepsinin talip olduğu şey de Kerime’nin güzelliğiydi elbette. Kimi ona bir ev alıp, orada yaşatacağını vaat ediyor, kimi önüne servetini sereceğini söylüyor, kimi ise doğrudan tehdit ediyordu onunla olmaları için. Ancak bir tanesi vardı ki o doğrudan ilanı aşk ediyor, her gün güller gönderiyor ve evleneceğini söylüyordu doğrudan. Bütün bu vaatler, tehdit ve teklifler ya sahnede dans ederken ya garsonlar aracılığı ya da ecüş bücüş el yazıları ile gönderilen notlarda yazıyordu. Sahne adıyla “Su” yun müşterilerle asla görüşmediği, belalı bir erkek kardeşi olduğu söylentisi koruma tarafından sürekli yayılıyordu. Korkulan erkek kardeş de Oğuz değil, erkek kılığında dolaşan Kerime’nin ta kendisiydi zaten. Olur da soran olursa diye böyle bir kardeş uydurmuşlardı. Bıçak kullanma konusunda da komşularının oğlundan epeyce bir şey öğrenmişti Kerime. Bu dünyanın içinde yok olmadan ayakta kalmak için bütün bunlara ihtiyacı vardı. Etine ulaşmak isteyen, pis gözlü, kadına zerre saygısı olmayan ve kadın görünce seksten başka şey düşünemeyen bu güruhtan kurtulmanın yolunu bir şekilde bulmuşsa da, mahalledekilerin bir kısmının dilinden korunmanın bir yolunu bulamıyordu Kerime. Başlangıçta insanların böyle kötü gözle bakacaklarını tahmin edemediği için gazinoda çalıştığını saklamamış, sonrasında erkek kılığına girip işe gidip gelse de bilenler onun hakkında ileri geri konuşmaya, kocalarını, kardeşlerini, ağabeylerini ve hatta oğullarını kıskanmaya devam ediyorlardı. Çok parası vardı onlara göre Kerime’nin, onca erkeğin gönlünü bedava hoş etmiyordu herhalde. Mahalledekiler borç istemesin diye saklıyordu paralarını. Zengin adamların yatlarına bindiği söyleniyordu. Ağabey dediği komşuları duydukları yerde kavga çıkarıyorlardı bu sözleri, doğruyu anlatıp kardeş saydıkları komşu kızını koruyorlardı ama maalesef durmuyordu insanların çenesi. Allah’tan çok kalabalık değillerdi de en azından evdeki diğer çocuklara yansımıyordu bu durum. Annesini, babasını tanıyanlar ve komşularının sözüne güvenenler biliyorlardı kızın o taraklarda bezi olmayıp, ekmek peşinde koştuğunu. Onlar da hoş görmüyorlar, yine içten içe evlerindeki erkekleri sakınıyorlardı Kerime’den ama en azından içlerinde saklıyorlardı niyetlerini. Allah muhafaza o güzel dansöze çocuklarından biri aşık olacak olsa, hayatta gelin diye almazlardı.

“Allah düşürmesin” diyorlardı taşa, tahtaya vurarak, “Bizden ırak olsun!”

Bir komşuları koruyup kolluyordu onları, o da kendileri de bu dünyanın içinde oldukları içindi. Bu dünyaya düşen her kızın, kadının başına gelen şeylerdi bunlar. İnsanların namuslarıyla namussuzluğun kol gezdiği ortamlarda çalışabileceğini aklı almıyordu kimsenin. Oysa rüşvetin kol gezdiği bir çok iş yerinde namusu ile çalışabilen pek çok insan vardı yine de. Balçığa da düşse altın her zaman altındı. Hoş kadın namusu ölümcül bir konuydu bu memlekette, namus erkeğindi ama koruması gereken kadındı. Namusu elden alan erkekti, ama suçlusu kadın. Namus kadının bedeni ile erkeğin bedeni arasındaki duvardı. İyi veya kötü niyetle toplumun onayı dışında birbirine değen iki beden daima namus ile ilişkilendiriliyordu. Kadının bedeninde olan namusu korumaya yardımcı olmak isteyen erkek onu doğrudan kapatıyordu evine. Kendi gözlerini kapatmıyordu bir kadın gördüğünde. Namusla ilişkilendirilen her beden parçasına bakmak serbestti erkeğe. Bakılmasına neden olan kadın namussuzdu oysa. En kolayı eve kapatmaktı o yüzden. Allah muhafaza namus elden gidebilirdi yoksa, bir bakışla, bir temasla. Öyle de kolaydı namusu kaybetmek.

Tempo iyice ağırlaşınca artık evdekilerle konuşacak veya onları takip edecek hali de kalmıyordu zavallının. Bir gün lokantada çalışırken Oğuz’a motosiklet çarptığını duyunca neredeyse düşüp bayılacaktı. Önündeki önlüğü bile çıkarmadan hemen koştu söylenen hastaneye. Okuldan sonra eve dönerlerken kırmızı ışıkta durmayan ve hızla yoluna devam eden motosiklet çarpıp fırlatmıştı zavallı çocuğu. Sürücü de geç ve ani fren yaptığı için öne doğru fırlamış ve ağır yaralanmıştı. Neyse ki yolda başka araba yoktu diyordu kazayı görenler, yoksa ikisi de hızla gelen arabaların altında kalacaklardı bu sefer.

Ebru ağlıyordu Kerime geldiğinde, o kazayı görmemişti. İkisinin farklı arkadaş grupları olduğundan eve birlikte dönmüyorlardı. Herkes o yana doğru koşunca Ebru’da gitmiş kazada yaralananın kuzeni olduğunu anlamıştı.

“Ne diyor doktorlar?” dedi Kerime koridorda endişeyle, “Nerede Oğuz?”

“İçeride, beli kırılmış galiba!”

“Ne?” dedi Kerime bir kez daha yığılacaktı az kalsın, içi öyle bir çekilmişti ki kardeşine olanları duyunca, onun beli kırılmış gibi hissetmişti o an.

Kerime başka bir şey söylemeden rengi bembeyaz girdi Ebru’nun gösterdiği kapıdan içeri. Zavallı oğuz yüzü gözü morluk içinde yatıyordu gözleri kapalı, her tarafından bir şeylerle sabitlemişlerdi vücudunu. Hemen arkasından giren hemşire “Burada bekleyemezsiniz!” dedi net bir vurguyla.

“Ablasıyım ben, şimdi geldim”

“Olsun, lütfen çıkın. Ağrı kesicilerle uyuyor şimdi. Doktorunuz size bilgi verecek”

Kerime bir kez daha baktı Oğuz’a ama yapacağı bir şey olmadığı için kapı yerinde asılı perdeyi kaldırıp çıktı Ebru’nun yanına.

“Beni de almadılar!” dedi Ebru ağlamaklı.

“Doktoru gördün mü sen?”

“Hayır, Oğuz’u alıp filme mi ne götürdüler sonra bırakıp gittiler!”

Bir kaç saat sonra öğreneceklerdi ki Oğuz’un yeniden yürümesi için bir seri ameliyat geçirmesi gerekiyordu. Ancak sağlık sigortaları olmadığı için bu ameliyatları karşılamaları imkansızdı.

“Hayır bir yolu mutlaka vardır!” dedi Kerime, “Onu bu halde bırakamam!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s