Çınar altındaki eğlenceye Kutsi’nin annesi ve babası da katılacaklardı. Oğullarından dinledikleri Hasan ile de tanışmak istiyorlardı. Melda’dan sonra onun hikayesi etkilemişti ikisini de. Kutsi, Ayşe’ye olan ilgisinden onlara da bahsetmemişti henüz. Babası, Sami beyi zaten çok sever ve sayardı, onun kızıyla evlenmesine bir itirazları olmazdı elbette.
“Hazır annen ve baban da geliyorken, istesene kızı o akşam!” dedi Ece gülerek.
“Siz ikiniz tam birbirinizi bulmuşsunuz!” dedi Kutsi.
Ece’nin nikahta giyeceği gelinlik ile Suat’ın takımı Sami beyin hediyesiydi. İkisinin de ailesi olarak görüyordu kendini. Suat itiraz etse de Sami bey kükreyince kabul etmek zorunda kaldı. Ayşe, Ece ile gelinlik provasına da gitti şehre. İlçede gelinlikçi olmadığı için mecburen gidip geliyorlardı bazı işler için. Gelinlikçi ertesi gün de gelin deyince mecburen kaldılar iki kız Kutsi’lerin evinde. Ayşe o kadar heyecanlandı ki Kutsi’nin annesi ve babası ile konuşurken, kalp atışlarını duyacaklar diye ödü koptu.
“İyi ki sen yanımdasın!” deyip durdu Ece’ye.
Ayşe’nin hukuk okumak istediğini duyunca çok memnun oldular Kutsi’nin ailesi. Sami bey ve karısı ne kadar hanımefendi, ne kadar iyi bir evlat yetiştirmişler diye de uzun uzun övdüler Ayşe’yi. Ece bir şey belli eder mi diye Kutsi’nin gözünün içine baktı bütün akşam ama Kutsi mesleği gereği kendini gizlemeyi çoktan öğrenmişti. Zavallı Ayşe başını önünden zor kaldırdı heyecandan.
Nihayet hazırlıklar bitip, nikah günü geldi çattı. Suat gelin arabasına çevirdikleri kamyonetle Ece’yi ilçedeki kuaföre arkasından da fotoğrafçıya götürdü. Hasan, Sami beylerle gelecekti nikaha, kasabadan da epeyce gelen olacağı için araba sorunu yoktu. Kutsi ailesini ile birlikte doğrudan ilçeye gelecekti. Sonra konvoy yapıp hep birlikte çınar altına dönecekler ve eğlence başlayacaktı. Çınarın altına kocaman bir kazan kuruldu sabahtan, gelenlere yemek bu kazanda pişecekti. Onlar nikaha gidince hem fırına sahip çıkacak, hem de hazırlıkları halledecek birileri kalmıştı geriye.
“O kadar güzel bir gelin oldun ki?” dedi Suat kuaförde saçları yapılıp, gelinliğini giyen Ece’yi görünce. Yanaklarından iki damla yaş süzüldü tüm yaşadıklarından sonra nihayet güzel günlere ulaşmışlardı.
“Ağla ki makyajım aksın bütün fotoğraflarda hortlak gibi çıkayım!” dedi Ece de ağlamamak için kendini tutarak.
“Tamam makyajsızken ağlarız o zaman!” dedi Suat ve gelip alnından öptü müstakbel karısını. Kuaför ve çalışanların alkışlarıyla fotoğrafçıya gittiler ve oradan da belediyeye nikah salonuna.
Herkes koltuklara doluşmuş yerlerini almıştı. Sami bey ve Kutsi nikah şahidi olacaktı. Hasan şahit olamasa da Sami amcasının yanında oturacaktı. Suat ve Ece’yi gelin odasına aldıklarında, ikisi de çok heyecanlaydı.
“Hiç ayrılmayacağız bundan sonra!” dedi Suat yine, çok duygusallaşmıştı beklemediği bir şekilde. Artık yıllardır kaybettiği kimliğini bulmuş, hayatında hiç olmadığı kadar mutlu ve sevgi dolu olmuştu Ece’yle. Bu nikah sadece karı koca yapmıyordu onları, Suat’ın kendini yeniden yaratmasını da belgeliyordu aynı zamanda. Hayatın onu ittiği tüm karanlıklardan sıyrılıp, yeniden yaratmıştı kendini. Başından beri olması gereken kişi yeni olabilmişti.
Ece için de çok duygusal anlardı bunlar, hayatı boyu mücadele ettikten sonra, çevresi inanılmaz iyi insanlarla sarılmıştı Suat ile birlikte. O uğurlu gelmişti ve uğuruyla ona bir değil birden çok aile kazandırmıştı. Sami bey gibi bir babası, karısı gibi bir annesi, kızları gibi kardeşleri olmuştu. Kutsi gibi bir dostları, onun ailesi gibi de güvenilir ahbapları vardı artık, harika bir yerde, harika bir evde, harika bir çınarın gölgesinde yaşlanacaklardı tüm sevdikleri ile daha ne isteyebilirdi? Kardeşi kurtulmuş yanı başındaydı artık, kocası kardeşine ondan çok değer veriyordu. Hasan’da ablası dışında bu kadar kendisini sevecek koruyacak insanlara kavuşmuştu. Artık yalnız ve kendi başlarına mücadele etmek zorunda değillerdi hiç bir şeyle. Bu nikah herkes için yeni bir başlangıcın belgelendiği gündü.
Nikah saati gelince onları odadan çıkartıp, nikah masasına aldılar. Küçük yer olduğundan ardı ardına nikahlar olmuyordu belediyede, beşer dakika sürmüyordu hayatların en önemli anları. Salonun ön koltukları sevdikleri insanlarla doluydu ikisinin de, Kutsi, Hasan ve Sami amca onlarla yer almışlardı masada. Onların masaya yerleşmesi ile içeri girdi nikah memuru hemen, bir şey konuşmaya fırsatları olmadan başladı nikah. Yüzlerine vuran ışık oturanları tam seçmelerine izin vermiyordu ama yine de gülümseyerek onlara bakan yüzleri fark ediyorlardı. Daha nikah memuru salona girip masaya geçince bir alkış başladı. Memur genel konuşmalarını yaptıktan sonra Suat’a sordu ilk önce evlenmeyi kabul edip etmediğini. Işığa rağmen arka sırada birilerine takılmıştı Suat’ın gözü, Ece onun tuhaflaştığını fark etmişti ama neler olduğunu anlayamamıştı. Memur Suat hemen cevap vermeyince, soruyu anlamadığını düşünüp tekrarlardı. Kutsi’de başını çevirip Suat’ın baktığı yere bakmış, sona eğilip onun kulağına bir şeyler söylemişti.
“Evet!” diye bağırdı Suat kocaman bir sesle.
Sonra memur Ece’ye sordu aynı soruları, Ece anın heyecanından az önce olanları unutup “Evet” dedi ama dudaklarının kıpırdayıp sesinin çıkmadığını anlayınca, boğazını temizleyip “Evet” dedi yeniden ve Suat’ın “Evet”inden sonra tekrarlanan alkış Ece için yeniden geldi. Şahitler imzalarını atarlarken, Suat’ın gözü yine o koltuklara takıldı. Kutsi dokundu koluna, memur Ece’ye evlilik cüzdanlarını verdikten sonra ayağa kalktılar ve Ece’nin alnından öptü Suat. Masanın önüne geçirdi birileri onları ve şahitlerle fotoğraf çekildikten sonra, masanın kurulu olduğu platformdan inip insanlarla kucaklaşacakları ve fotoğraf çekilecekleri yere geçtiler. İnsanlar bir anda sıraya girmişlerdi onları öpmek ve takılarını takabilmek için. Ece gelenlerin hemen hepsini tanıyordu, Suat’ta öyle, kasabalılar, Sami bey ve ailesi, Kutsi ve ailesi, Suat ve Ece’nin benzinlikten bir kaç arkadaşları, Suat’ın Ece’nin tanımadığı bazı arkadaşları ve bir kaç kişi daha.
Herkes sırayla onları tebrik ediyor ve öpüyordu. Sıra Ece’nin tanımadığı orta yaşın üzerinde bir çifte gelince Suat tanıştırdı.
“Annem ve babam!”
Ece önce Suat’a sonra bu çifte baktı, hemen eğilip ellerini öptü ikisinin de. Evleniyorlardı ama Suat sanki hiç ailesi olmamış gibi bahsetmiyordu onlardan. Melda ile olan hikayeyi dinlemişti Kutsi ve ondan, Suat’ın geçmişte neler yaptığını kısmen duymuştu o sırada, neden yaptığını çok bahsetmemişti Suat yine. Zaten o kısmı Kutsi’de bilmiyordu ama en azından ailesinin o nikahta olması gerektiğini düşünmüştü yine de. Suat’a söylemeden gidip bulmuştu onları. Şaşırmışlardı, Suat’ın adam olmasına, düzgün bir evlilik yapıyor olmasına, hayatına ve onları da nikaha davet ediyor olmasına çok şaşırmışlardı. Ablası yurt dışında olduğundan o gelememişti ama ağabeyi karısı ile birlikte nikahtaydı. Suat oturanlar arasında olmalarını hiç beklemediği için ışıktan tam seçemediği ama çok tanıdık gelen bu siluetlere takılmıştı tam soru ona sorulurken. Kutsi onun misafirleri fark ettiğini anlayıp kulağına fısıldamıştı yavaşça onun getirdiğini. Suat’ın içi cız etmişti elinde olmadan. Onların burada, en mutlu gününde olup olmamaları gerektiğinden bile emin değildi. Onu istemeyen bu aile, onu yok sayan, evden kovan bu aile şimdi ne yüzle gelmişti buraya. Gerilmişti ama nikahında yaşamak istemiyordu bu ikilemi. Kutsi’nin iyi niyetli olduğunu biliyordu. Gerçeği bilse onları kesinlikle alıp gelmezdi herhalde.
(devam edecek)