Ayşe olanlardan habersiz, Kutsi’nin geldiğini, akşama Ece’ye gideceklerini ve şimdi gidip Kutsi oradayken onlara yardım edeceğini duyunca kalbi küt küt çarpmaya başladı. Hemen banyoya koşup saçlarını düzeltti, üzerini değiştirip başka bir şeyler giydi. Sonra onları beğenmeyip bir başkasını giyince, kız kardeşi kıkırdamaya başladı.
“Ne var? Ne gülüyorsun?” dedi ters ters ona bakıp. Heyecandan strese girmişti iyice.
“Neden güzel olmaya çalışıyorsun ki? Her zaman ki kimseler işte!” dedi kardeşi kıkırdamaya devam ederek.
“Sen git anneme yardım et!”, diyerek ayağındaki terliği çıkartıp hafifçe fırlattı kıza doğru. Kız sincap gibi sıçradı yatağın ucundan, tam çıkarken kapıdan kafasını uzatıp dilini çıkardı ve uçar gibi kaçtı ablası kovalar diye.
Sonra dönüp sırları dökülmüş aynaya baktı yeniden. Bu ayna annesinin çeyizi ile gelmiş, anneannesinin aynasıymış, Ayşe’yi de herkes anneannesine benzettiği için o sahip çıkmıştı aynaya. Yanaklarını çimdikledi kızarsınlar diye. Sami bey kızların makyaj yapmalarına kızdığı için özenseler de alamıyorlardı ondan korkularına. Saçlarını topladı, dudaklarını da ısırıp pembeleştirdi iyice, sonra çaktırmadan günlük değil de, gezmelere giydiği ayakkabılarını giyip, hızlıca çıktı evden. Dışarı çıkarken laf olmasın diye yemenisini şöyle bir attı, topuzunun üzerine.
“Hah geliyor işte!” dedi Ece uzaktan Ayşe’yi görünce, ikisini konuşturmak için hemen yukarı çıkmamıştı.
Kutsi başını çevirip baktı önce ama sonra bakmıyormuş gibi yapmak için telefonunu çıkardı cebinden, ona bakıyormuş havalarına girdi. Suat ve Ece birbirlerine bakıp güldüler. O sırada bir müşteri gelince Suat içeri girmek zorunda kaldı.
“Sağ ol Ayşe, beni kırmadın geldin!”
“Olur mu Ece, tabi geleceğim!” dedi Ayşe yan gözle Kutsi’ye bakıp, “Merhaba!” dedi az duyulan bir sesle.
“Merhaba!” dedi Kutsi’de saçlarına attı elini ne yapacağını bilemediği için.
“Ayşe ben senin kadar becerikli değilim mutfakta biliyorsun. Siz Kutsi ile hani şu Bendiz köyündeki abla var ya, ona gidip alsanız bir şeyler. Kutsi bilmez oraları, araba var onda. Sen seç al ne istersen, bende Suat’a yardım edeyim. Gelince birlikte hallederiz olur mu?” dedi Ece bir çırpıda.
“İkimiz mi gideceğiz?” dedi Ayşe kekeleyerek.
“Evet hem yolda senin hukuk okuyacağından falan konuşursunuz!”
Ayşe kıpkırmızı oldu.
“Ya evet, söyledi Ece. Çok doğru bir karar!” dedi Kutsi hemen.
“Haydi yolda konuşun vakit dar. Aslında Kutsi biraz seninle bakabilir derslere de hazırlanırken, o bu yoldan geçti ne de olsa!” diye seslendi ikisi arabaya yürürken.
Kutsi gene yan gözle dönüp baktı Ece’ye.
“Olacak bu iş!” diye kendi kendine gülümseyip, içeri Suat’ın yanına girdi sonra.
Kutsi, Ayşe arabaya binecekken koşup kapıyı açınca, Ayşe iyice kızardı. Aslında Kutsi’de anlamamıştı neden böyle yaptığını. O da utandı.
“Şeyden gideceğiz!” dedi Ayşe arabaya binince, “Şu yoldan işte!”
“Uzak mı?”
“Az biraz!”
“Hukuk okumak nereden aklına geldi?”
“Ben, şey için istedim, sana bakınca iyi gibi geldi.”
“Ben hiç anlatmadım ki sana bu mesleği” diye gülümsedi Kutsi.
Ayşe onun güldüğüne pek şahit olmamış, babasının yanında yüzüne de pek dikkatli bakamamıştı. Kutsi’nin gülünce ortaya çıkan gamzelerine takılınca gözü, Kutsi’nin gözü de onun gözlerine takıldı. Baya yeşildi Ayşe’nin gözleri, siyah dalgalı perçemleri yay gibi kaşlarının üzerinden neredeyse pürüzsüz yüzüne dökülüyordu.
Tam o sırada bir koyun sürüsü yolun üzerinden geçiyordu, neyse ki Ayşe son dakikada fark edip uyardı da, frene bastı Kutsi.
“Ben çok özür dilerim” dedi sonra. Kızın yüzüne öyle bakıp kaldığı için kendisi de şaşkındı.
İkisi birden konuşmadan sürünün geçip gitmesini beklediler. Araba ani fren yapınca Ayşe’nin başındaki yemeni de ensesine düşmüştü.
“Elimden geleni yaparım ben!” dedi sonra Kutsi “Yani nasıl hazırlanıyorsun bilmiyorum ama tam olarak!”
“Ben eski kitaplarımı çıkardım ama konular değişmiş herhalde.”
“Bulur alırım ben hepsini merak etme!”
“Tamam!”
Yol boyu okuldan, meslekten konuştu Kutsi, hiç olmadığı kadar çok konuşuyordu konu kendi mesleği olunca. Ayşe’ye örnek olsun diye bir kaç müşterisi ile ilgili olan anılarını da anlattı. Sonunda ikisinin de utangaçlıkları azalmış sohbetleri başlamıştı. Alınacakları alıp geri geldiklerinde ikisi de çok neşeliydi.
“Ayşe’yi çalacağım biraz senden.” dedi Ece gülerek, “Elinden geliyorsa yardım edebilirsin bize tabi!”
“Yok, ben Suat ile kalayım!” dedi Kutsi. Birden bire çok görünsün istemiyordu ilgisi. Sami amcanın kızıydı Ayşe bir yandan, öyle herhangi biri değildi ki.
Yukarı çıkınca hemen işe koyuldular Ayşe ve Ece. Ece, kız bir şeylerden bahseder belki diye düşünmüştü ama Ayşe mutluluktan içine kaçmış, dalıp dalıp gidiyordu kendi kendine. O da hiç bozmadı keyfini. Tedirgin olur hayal kuramazdı şimdi araya girse. Zaten Sami amca yeterince kesiyordu önlerini.
Sami bey evde duramadığı için bir iki saat sonra geri geldi dükkana. Kutsi “İyi ki yukarı çıkmamışım!” dedi onu görünce. Akşam olunca diğerleri de geldi ve herkes Ayşe ve Ece’nin kurduğu o güzel masaya yerleşti keyifle.
“Ayşe olmasa altından kalkamazdım vallahi böyle kız bulmak zor!” dedi Ece yan gözle Kutsi’ye bakarak, “Avukatta çıkarsa inşallah!”
“Avukatlık zor!” dedi Sami bey gündüz konuşulanlardan habersiz, “Her hukuk okuyan avukat mı olacak? Değil mi Kutsi? Sen ne diyorsun Ayşe yapabilir mi?”
Ayşe başını önüne eğdi, babası sanki o bir çocukmuş gibi konuşunca mahcup olmuştu.
“Ayşe çok akıllı bir kız Sami amca” dedi Kutsi, “Bence yetiştirdiğiniz çocuklara güvenin. Avukat olursa zaten ben varım, merak edeceğin bir şey yok!”
“Ah ne güzel olur ortak bir hayatınız olur o zaman!” dedi Ece heyecanlanıp ama Sami beyin meraklı gözleri ile karşılaşınca o da sustu hemen. Sami bey saf bir adam değildi, kızı ile Kutsi arasındaki kaçamak bakışları, Ece’nin imalı sözlerinden anlamıştı bir şeyler olduğunu sevinmişti içten içe. Yıllarca istemişti Kutsi’nin damadı olmasını.
“Sizin düğünü yapalım, bizim çocuklarında hayırlı bir kısmeti vardır elbet bir yerlerde!” dedi yemeğini kaşıklayarak.
“İnşallah!” diye iç çekti henüz bir şeyin farkında olmayan karısı, gündüz ablasına kıkırdayan Emine’nin yüzüne kocaman bir gülümseme yayılınca Ayşe kaşları ile uyardı onu. Kutsi’ye yakalanınca hemen eğdi başını yine önüne.
“Bence Ayşe çok doğru bir karar vermiş” dedi Kutsi boğazını temizleyerek, “Kadınların okuması, sadece eli ekmek tutsun diye değil, erkek egemen hayata biraz kadın eli değmesi lazım. Asker koğuşu gibi olunca ilişkiler de sertleşiyor mesleklerde. Kadının girdiği ortama estetik, nezaket geliyor. Erkekler de ister istemez çeki düzen veriyorlar kendilerine”
“Allah iyilerle karşılaştırsın!” dedi Sami beyin karısı mırıldanır gibi.
“Bu işlerden biz anlamayız Kutsi. Ayşe eğer bu yolu seçmişse, rehberi sen olacaksın elbette. Baba evinden avukatlık edeceğim diye çıkıp gidilmez tabi.”
Ece bu imanın altında Ayşe’nin önce evlenip, sonra mesleğini yapabileceği mesajı olduğunu anlamıştı. Zaten hukuk okuyup bu küçücük yerde avukatlık yapacak hali yoktu kızın. Hepsi anlamıştı Sami beyin ne söylediğini. Kutsi sözün kendisine söylenip, söylenilmediğinden şüphelenmişti sadece. Bir günde nereden anlayacaktı adam konuşulanları yoksa. Tedirgin oldu biraz ama belli etmedi.
(devam edecek)