Yıldızlardan sakla beni – Bölüm 16

Suat bir süredir işten çıkınca eve gitmiyor, yolunun üzerindeki kayalıkların tepesine tırmanıp, yüzüne vuran rüzgarla rahatlamaya çalışıyordu. Şehrin ışıkları görülüyordu buradan, öyle manzarası falan yoktu. Elinde şişelerle bir kaç kişi takılıyordu yakınlardan. Gazete kağıtlarına sardıkları içkilerini açıyor, yanına getirdikleri bir kaç parça peynir ve kavunla bir süre sonra nerede olduklarını bile unutup şarkı söylemeye başlıyorlardı. Suat’ı benzinciden bildikleri için hiç bulaşmıyorlardı ona. Bir kaç kez ona da teklif etmişlerdi içkiden ama Suat kabul etmeyince ısrar da etmemişlerdi. Zaten pahalıydı meret, ikram edilecekler sınıfından çıkmıştı çoktan. Onlar sohbet edip, şarkı türkü faslına başlayınca Suat’ta mırıldanıyordu kendi kendine bir şeyler. Ece ile birlikte onların evine kadar yürüdükleri yol da görünüyordu buradan. Hasan’ın bir sağlık merkezine alındığını öğrenmiş sevinmişti. En azından hapishane duvarları arkasında değildi artık. Kutsi’nin bu işi becereceğinden emin olmasa peşinde bir öfke ile dolaşıp duran adama haber yollamazdı zaten. Melda’ya çok üzülmüş, ona çok iyi davranmıştı. Üzülmüştü öldüğünü çok sonradan duyup. Kutsi’nin zoru neydi bilmiyordu. Bir kaç kez eve bıraktı diye mi kızgındı, kıskanç bir ağabey miydi? Bunlar saçmalıktı, hiç biri Ece’yi ondan ayırmasına yeterli neden olamazdı. Hasan’ın davası sonuçlanmadan ona soramayacaktı da. Bekliyordu. Ece’yi, Hasan’ı yeniden görmeyi, Kutsi’nin yakasına yapışıp, “Senin derdin ne arkadaş?” demeyi bekliyordu. Sarhoşlar şarkı sözlerini unutmaya başladıklarında kalkıyordu köşesinden onlara fark ettirmeden ağır ağır iniyordu aşağı. İçkinin insana ettiğini bilecek kadar içmişti zamanında, gündüz güler yüzle selam sabah, ikramda bulunanlar içkinin dozu kaçınca ne yapacakları belli olmayan, gözü kara adamlara dönüşürlerdi. O yüzden işin tadı kaçmadan uzaklaşıyordu dozun kaçtığını anlayınca. O akşam da adamların dilleri dolanmaya başladığında toparlandı. Karanlıkta dikkatlice inmeye çalışırken çaldı telefonu.

“Kutsi mi?” dedi şaşkınlıkla ve el yordamıyla yakınındaki taşın üzerine oturup telefonu kulağına götürdü.

“Bir şey mi oldu Hasan veya Ece’ye?” dedi telaşla, “Önce iyiler de sonra ne söyleyeceksen söyle!”

“İyiler!” dedi Kutsi, “Konuşmamız gerek!”

“Konuş!”

“Yüz yüze konuşalım!”

“Tamam nerede?”

“Benzinciye geliyorum ben şimdi, orada bekle!”

“Tamam” diyerek kapattı Suat telefonu. Sesi öfkeli gelmiyordu Kutsi’nin. Suat’ın şahitliği mi gerekmişti acaba? Davanın ne zaman sonuçlanacağını soracaktı hemen. Belki de sonuçlanmıştı, belki kendi söylemek istemişti avukat. Heyecanlandı birden ama Kutsi niye onu mutlu edecek bir şeyi yapsındı ki onca öfkeden sonra. Konu her neyse derdi neymiş onu da öğrenecekti. Onun saçmalıkları yüzünden daha fazla ayrı kalmak istemiyordu sevdiklerinden. Kan ter içinde tepeyi inip, buraya gelirken yürüdüğü yolu geri yürüdü. Benzinlikteki çocuklar onu geri gelmiş görünce bir şey unuttuğunu sandılar.

“Bir arkadaş gelecek!” dedi onlara ve pompalardan ileride bir kuytuda beklemeye başlamıştı. Kusti’nin arabasını bilmiyordu. Bir kaç kez uzaktan görmüştü onu. Melda onun çok iyi bir avukat olduğunu söylediği için kalmıştı aklında. Çözemediği dava olmadığını anlatırdı rahmetli. Durmadan konuşurdu zaten. Üzülür dinlerdi onu Suat’ta. İnsanların ondan uzak durduğunun farkındaydı. Farklıydı o da, Suat gibi. Kim bilir ne yaşıyordu zavallı. Ağabeyini çok severdi ama anlata anlata bitiremezdi, adıyla sanıyla aklında kalmıştı Suat’ın o yüzden. Hasan’a avukat lazım olunca da ilk o gelmişti aklına. Sormuştu tabi yine de arkadaşlarına, hepsi Melda’nın söylediklerini doğrulamışlardı. Pek sevmiyorlardı Kusti’yi ama mesleki başarısını takdir ediyorlardı.

Kutsi’de yola yakın bir yere park etti arabasını, bakındı Suat’ı göremedi. O da fazla yüz yüze gelmemişti aslında Suat’la. Melda’ya çok söylemiş ama dinletememişti. Sadece onu araştırırken takip etmişti bir ara, o zaman simasını kazımıştı zihnine. Bir gördüğü yüzü bir daha asla unutmazdı Kutsi.

Suat’ı göremeyince telefonunu çıkartıp aradı yeniden, belki de henüz gelmemişti oğlan. Karanlık bir köşeden çalan telefonu duydu ama herhangi biri olabilir diye aldırmadı. Suat açtı telefonu, “O lacivert araba senin mi?” dedi açar açmaz.

“Evet, burada mısın?”

“Buradayım! Geliyorum”

Aralarında geçen onca şeye rağmen ilk defa yüz yüze geliyorlardı. Kutsi özür dilemeye gelmişti ama bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Hayatında çok az insandan özür dilemişti. Neredeyse kimse için bu derece yanılmamıştı. Hayatının dersini alıyordu başarılı avukat bu gece. Suat’ta ne diyeceğini bilemedi önce. Bir süre baktılar birbirlerine.

“Hasan aklandı mı?” diye sordu Suat sessizliği bozup.

“Burada konuşmayalım arabaya bin!” dedi Kutsi.

İkisi birden binip uzaklaştılar benzinlikten. Bir sokak lambasının altında durdu Kutsi.

“Hasan masum, yakında sonucu alacağız!” dedi gülmeye çalışarak

“Peki ya Ece? O nasıl? Nereye götürdün onu?”

“Ece emin ellerde, çok iyi durumda merak etme!”

“Benden ne istiyorsun? Sana ne yaptım?”

“Hiç bir şey!”

“O zaman derdin ne be adam? Ne diye bana bunları yaşatıyorsun? Ece’ye benim hakkımda ne söyledin?” dedi Suat sesini kontrol edememişti ama neredeyse ağlayacaktı.

“Hiç bir şey söylemedim!” dedi Kutsi yeniden.

“Ne o zaman? Ne?”

“Bir yanlış anlaşılma sadece!” dedi Kutsi başını öne eğmişti, “Ben büyük bir hata yaptım!”

“Ne hatası? Ne yanlış anlaması?”

“Kardeşimin ölümünden sorumlu olduğunu sandım”

“Ne?” dedi Suat şaşkınlıkla, “Melda’nın ölümü ile benim ne ilgim olabilir?”

Onun eşyaları arasından aldığı mektubu yanında getirmişti Kutsi, cebinden çıkartıp onu Suat’a uzattı.

“Bu ne?”

“Bir mektup, oku hadi!”

Suat telefonun ışığı ile mektubu bir çırpıda okuyuverdi. Bir an için Kutsi’nin Ece’ye ya da Ece’nin Kusti’ye yazdığı bir mektup olduğunu sanıp gerildi.

“Ne bu şimdi?” dedi gergin gergin.

“Melda bu mektubu senin ona yazdığını söylemişti bana?”

“Ne?” dedi Suat yeniden, “Bu mektubu hayatımda ilk kez görüyorum!”

“Biliyorum. Yani artık biliyorum. Melda bana sürekli senden bahsediyordu. Senin ona olan aşkından, ikinizin birlikte oluşundan falan. Sonra ben Erasmus ile gittim ve kardeşim ben yurt dışındayken intihar etti. Ne düşünmemi bekliyordun?”

“Anlamıyorum bütün bunlar Melda’nın bana aşık olduğunu sandığın için mi yaşandı yani?”

“Melda’nın sana aşık olduğu ve senin onu kullanıp sonra terk ettiğin için?”

“Sen gidip aklına baktırdın mı hiç?” dedi Suat delirecekti, olmamış olaylar yüzünden mi ayrılmıştı Ece’den, bu muydu bütün hikaye.

“Bak yanıldım tamam mı? Kardeşimi çok seviyordum, o çok özel biriydi. Onu incittiğini sandım. Çok acı çekiyordum!” diyerek ağlamaya başladı Kutsi.

Suat cevap veremedi. Teselli etmek istedi, onu da yapamadı.

“O çok iyi bir kızdı” dedi sadece en azından sesi sakin çıkmıştı bu kez.

“O yaşamalıydı, ben onu bırakıp gitmeseydim belki de yaşardı!” diyerek ağlamaya devam etti Kutsi.

“Eminim yanında olsan da bir şey değişmezdi.” dedi Suat bu kez.

“Seni Ece’ye götüreceğim!” dedi Kutsi ve arabayı çalıştırdı yeniden, “Onu çok güvendiğim birinin yanına götürdüm. Orada hem çalışıyor, hem kendine ait kalacak bir yeri var! Onunla da konuşacağım ve özür dileyeceğim ikinizden de!”

Suat’ın kalbi duracaktı neredeyse, söyleyecek söz bulamadı. Yarın işe gitmesi gerektiği, Kutsi’nin suratının ortasına bir yumruk indirme isteği hiç bir şey önemli değildi şimdi. Eğer Ece’ye gidiyorlarsa, her şeyden vazgeçerdi, kendinden bile.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s