Yıldızlardan sakla beni – Bölüm 11

Hiç bir şey göründüğü gibi değildi Hasan’ın olayında ama Hasan anlamamıştı ki kendine tuzak kurulduğunu anlatsın da savunsun kendini. Kadını kurtarmak için yapmıştı. Öyle söylüyordu zaten. İfadelerinde anlatıyordu yaptıklarını. “Çok kanadı.” diyordu, “Kan taşı yoktu yanımda! Dövmüş mü karısını yeniden?”

“Öldürmüşsün adamı be!” diyordu polis

“Yok tıraş edecektim sadece, tıraş kesiği o!”

“Tabi tıraş kesiği!”

İlk alıp geldiklerinde çok üzerine gelmişlerdi durumunu bilmediklerinden. Hasan da anlayamamıştı neler olduğunu. Sımsıkı tuttuğu gofreti avucunun içinde erimişti. Kutsi polislerle konuşmalarını da öğrendikten sonra iyice emin oldu çocuğun yaptıklarının farkında olmadığına ve onunla farklı konuşmaya karar verdi. Tecrübeli bir avukattı Kutsi. Tecrübesinden çok da aklı vardı. Daha ilkokulda öğretmenleri keşfetmişti onun zekasını, hazır cevaptı, hızlı düşünüyordu. Kağıda kaleme ihtiyacı olmadan bir çırpıda çözüyordu problemleri. Yaşı ilerledikçe o zeki çocuk fen derslerinden çakmaya başlayınca, akıllı olduğu söylencesi sona erdi. Oysa fen sevmiyordu sadece. Fizik, kimya, biyoloji sevmiyordu. Matematik seviyordu, tarih seviyordu. Lise de sınıflar arası münazaralar yapıldığında hep grup başkanı olurdu. Karşı grup onun söylediklerini çürütemezdi bir türlü galip gelirlerdi. Hukuk kazanınca bir kez daha akıllı oldu herkesin gözünde. Kız kardeşi Melda çok akıllı bir kız değildi, Kutsi gibi hiç değildi, orta son sınıfa geldiğinde “Ben okumayacağım!” diye tutturdu. Ailesi çok üzerine gidince, Kutsi kardeşine çok üzüldü ve her gün ona ders çalıştırmaya başladı. Seviyordu kız kardeşini. Az akıllı olması ya da geç öğrenmesi onun suçu değildi ki, isteksizdi biraz da belki. Akıllı ve aptal olmak çok kolaydı insanların gözlerinde. Hasan gibi biraz da saf bir kızdı Melda. Kutsi’nin desteği ile lise sona kadar kalmadan okudu. Kutsi onun yüzünden o hiç sevmediği fen derslerini tekrar tekrar öğrenmek zorunda kaldı. O kadar sevmiyordu ki kardeşi ile bir kez daha tekrar etmesine rağmen hepsi hemen aklından uçup gidiyordu. Sıra üniversite sınavına geldiğinde Kutsi’nin yapacağı bir şey kalmamıştı. Melda’nın kazanması neredeyse imkansızdı ama yine de girdi sınava. Ailesi baskı yapıyordu okuması için. Bir türlü anlamıyorlardı kızlarında bir şeylerin eksik olduğunu. Aslında Melda’yı yakından tanımayan kimse anlamazdı. Hasan gibi değildi onun durumu. Günlük hayatın içinde bir sorunu yoktu, öğrenemiyordu sadece. Günlük hayatını etkilese de derslerin durumu gibi olmuyordu. Melda ilk sene üniversiteyi kazanamayınca bir kez daha girmek istedi. Bu defa okul olmadan sadece dershaneye gidecekti. O yıl hiç beklenmedik bir şekilde dershaneyi aksatmadan devam etmeye başladı. Kutsi ve ailesi Melda’nın sonunda azmettiğine hükmettiler. Ancak sonra gerçek anlaşıldı. Melda dershanede başka sınıftaki bir gence aşık olmuştu. O çocuğun üçüncü senesiydi bu, çok zengin bir ailesi vardı ve ne yaparlarsa yapsınlar, çocuğu haytalıktan caydırıp bir baltaya sap edemiyorlardı. Eğlenmeye ve ortamı dağıtmaya geliyordu dershaneye de. Kutsi kız kardeşinin bahsettiği bu çocuğu görmeye gidince, onun ipe sapa gelmez biri olduğunu hemen anladı. Ancak Melda çocuğun ondan hoşlandığına yemin ediyordu. Gözlerini ondan alamıyordu teneffüslerde, yanına geliyor, kantinden ona içecek bir şeyler alıyordu. Melda’da ondan çok hoşlanıyordu, yoksa her gün koşa koşa dershaneye gitmezdi tabi. Bir gün Melda ağabeyine çocuğun ona yazdığı bir aşk mektubunu gösterdi. Kutsi hayretle okudu mektubu. Bunları o çocuk mu yazmıştı sahiden, hem de kardeşine? Belki de onda kimsenin göremediği o masumluğu gördü aşık oldu diye düşündü kendi kendine. Melda’nın mutluluğu onun için her şey demekti bıraktı peşini.

Melda bir gün dershaneden ağlayarak gelince aklına hemen oğlanın kardeşine bir şey yaptığı geldi ama durum öyle değildi. Suat içkili geldiği için dershaneden kovulmuştu. Melda artık onu dershanede göremeyecekti ama giderken söz vermişti, her gün ders çıkışına gelecek yine görüşeceklerdi. O yıl Melda sırf Suat’a olan aşkından dershaneyi hiç aksatmadı. Şaşılacak bir şekilde de bir önceki seneye göre çok daha yüksek bir puan aldı sınavdan ve iki yıllık bir sağlık okulu kazandı. Kutsi onun sevgi dolu bir kız olduğunu biliyordu. Şefkati ile herkesi iyileştirebilirdi. Tüm bu süreç boyunca Melda Suat’la neler konuştuklarını, birbirlerini nasıl sevdiklerini ve evleneceklerini anlattı durdu. Bunları sadece ağabeyine anlattığını söylüyordu. Ailesine böyle bir şeyi söylese çok kızarlar ve görüşmesine izin vermezlerdi.

“Bu çocuğun çok kötü huyu var Melda?” diyordu Kutsi ona sürekli, “Neden benimle tanıştırmıyorsun, biraz konuşuruz!”

“Çok utangaç o, aslında içindeki fırtınayı böyle bastırıyor. Bir gün tanışacaksınız, çok seveceksin göreceksin. Bırakacak içkiyi de, serseriliği de bana söz verdi. Senin için her şeyden vazgeçerim diyor!”

Kutsi kız kardeşinin mutluluğu bozulmadığı sürece Suat denilen bu serseriye bir şans vermeye karar verdiyse de duramayıp iyice bir araştırdı. Ailenin üçüncü çocuğuydu Suat. Aralarında oldukça yaş farkı olan abla ve ağabeyi gibi o da bakıcılarla büyümüştü. Babasının bir holdingi vardı. Ağabeyi üniversiteyi çoktan bitirmiş babası tarafından holdingi yönetmek için eğitiliyordu. Ablası yurt dışında okumuş oradan geri gelmemişti. Annesi bir moda tasarım şirketinin sahibiydi. Durmadan şehir dışı, yurt dışı gezilerine katılıyordu. Suat değişip duran bakıcıları ile kocaman evde tek başına gibiydi. Her şeye sahipti. Kimse onu kontrol etmiyordu. Evde partiler veriyor, babasının özenle düzenlettiği bahçesini arkadaşları ile mahvediyordu. On sekizine gelmeden arabaları kaçırmaya başlamış, üç arabayı da kazaya uğratmıştı. Ceza da verseler, bağırıp çağırsalar da dinlemiyordu. Gittiği okullardan atıldığı için zar zor bitirmişti liseyi. Üniversite sınavına da üçüncü kere giriyordu ama kazanması pek mümkün durmuyordu yine.

Kutsi onun hakkında öğrendiği her şeyi gelip Melda’ya anlattı.

“Gördün mü? Sevgisiz biri o! Bana ihtiyacı var!” dedi Melda her şeyin farkında olduğunu söyleyerek.

“Peki bunları yapmaya neden devam ediyor o zaman? Bak sen kazandın sınavı o yine kazanamadı!”

“Babası çok zengin ve bir holdingleri var sence onun okuması gerekiyor mu?” dedi Melda gözlerini kocaman açarak. Ne söylese bir cevap veriyor ağabeyini rahat olması için ikna ediyordu Melda.

Kendi bölümüne uygun olmamasına karşın yurt dışında kendi başının çaresine bakmayı öğrenmek, kendi sınırlarını görmek için üçünü sınıfta Erasmus (uluslararası öğrenci değişim programı) ‘a katıldı Kutsi. Mezun olup kendini mesleğine adamadan önce yapmak istediği şeylerden biriydi bu. Bir yıl boyunca yabancı bir ülkede tek başına okuyacak ve sene de kaybetmemiş olacaktı. Okulunun seçtiği bir okula gidecekti. Ailesi onun bu fikrini onayladı. Kutsi’nin babası Suat’ın babası kadar olmasa da maddi durumu iyi bir adamdı. Ailesinden gelen çok fazla mal ve mülkleri bulunuyordu. Böylece Kutsi çok sevdiği kız kardeşinden ayrılıp yurt dışına gitti.

Hasan’ın yanına yeniden girdiğinde onun Melda gibi olduğunu düşündü ve eskinden onunla konuştukları gibi konuşmaya karar verdi, dertleşir gibi.

Hasan zaten sevgi dolu tavırlar gördüğünde hemen çözülen bir çocuktu. Kadının ona kocası ile ilgili anlattığı her şeyi söyledi tek tek.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s